'Suriye uçağıyla ilgili istihbaratı kim verdi' tartışması: Olağan şüpheli kim?

Suriye uçağının Ankara'ya inmeye zorlanmasının ardından en fazla gündeme gelen sorulardan bir tanesi de "uçakta füze sistemleri olduğu istihbaratı kimden geldi" sorusu oldu. Uçakta böyle bir malzeme olup olmadığı bilinmese de, Türkiye'nin bu provokatif hamlesini ABD istihbaratıyla yaptığı görüşü yaygın.

Moskova-Şam seferini yapan Suriye'ye ait yolcu uçağının geçtiğimiz gün TSK'ya ait iki adet F-16 jeti eşliğinde Ankara Esenboğa Havalimanı'na zorla indirilmesinin ardından üzerinde en çok konuşulan bir konu da, uçakta "sivil olmayan malzeme" taşındığına ilişkin istihbaratın Türkiye'ye nereden verildiği oldu.

Olayla ilgili ilk açıklamayı yapan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu "istihbarat"tan sözeden ilk yetkili olurken, Davutoğlu'ndan sonra konuşan Başbakan Erdoğan da gazetecilerin konu hakkındaki sorusuna, "ihbar noktasında takdir edersiniz ki bu tür kuruluşlar, neresi ihbar etti, bunlar açıklanmaz. Bunu da artık sizin anlayışınıza bırakıyorum" yanıtını verdi.

"Suriye yolcu uçağında uluslararası hukuka aykırı şekilde, Rusya'nın resmi savunma sanayi şirketinden Suriye Savunma Bakanlığı'na malzeme taşındığı" iddiasında bulunan Erdoğan uçakta bulunduğu ileri sürülen malzemelerin neler olduğunu açıklamazken, "gönderen Rusya, alıcı taraf Suriye Savunma Bakanlığı... Artık siz tahmin edin" ifadesiyle dikkat çekti.

Fakat "tahmin"in ötesinde bir kesinliğe sahip olan bir konu varsa onun da, "Suriye yolcu uçağında füze sistemleri parçalarının bulunduğu ve bunların Rusya'dan Suriye'ye yollandığı" yönündeki istihbaratın Türkiye'ye ABD tarafından verilmiş olduğu...

Basında olayla ilgili çıkan ilk haberlerde, uçakta askeri teknik araç gereçler, silah ya da mühimmat taşındığı yolundaki istihbaratın uçak Moskova'dan hareket etmeden önce ABD tarafından Ankara'ya iletildiği ve Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin Moskova Büyükelçiliği, Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Genelkurmay Başkanlığı ve Başbakan Erdoğan'ın ofisi arasında yoğun bir trafik başladığı yazılmıştı. İstihbaratın ABD'den geldiği iddiasını yerli basında başka bir ihtimalin sözünü dahi etmeden ilk dile getiren ise Milliyet gazetesi oldu. Milliyet'in iddiası dış basında da kaynak olarak gösterildi.

Uçağın indirilmesinin ardından ABD'den gelen, "Türkiye'nin Suriye uçağını inceleme kararını destekliyoruz" açıklamasının çok kısa bir sürede yapılmış olması, ABD'nin olaydaki rolüne ilişkin tahminleri destekleyen bir diğer gelişme oldu.

ABD ve NATO tamam da, Rusya ve İran nereden çıktı?
Uçaktan çıktığı belirtilen malzemenin tam olarak ne olduğuna ilişkin görüntü alma fırsatı bile verilmeyen basında, tartışmalar tamamen, istihbaratın nereden geldiği üzerine yoğunlaşırken, ABD'nin yanı sıra İran'ın, hatta Rusya'nın da adı geçmeye başladı. Hürriyet gazetesi bugün bir Rus gazetesinin haberine dayanarak, istihbaratın bizzat Rusya tarafından "sızdırılmış" olabileceğini yazdı. Mehmet Ali Birand'ın sunduğu Kanal D Haber programında ise "uçakta askeri malzeme bulunduğu" iddiasının İran kaynaklarınca Türk yetkililere ulaştırıldığı öne sürüldü. Kanal D'nin ABD ve İran dışında üçüncü istihbarat odağı tahmini ise NATO oldu.

Uçakla ilgili istihbaratın Rusya'dan gelmiş olması iddiası ise bir başka açıdan daha bakıldığında tutarsız görünüyor. Zira Rusya'nın Montrö Sözleşmesi uyarınca Boğazlar'dan ve Türkiye hava sahasından geçiş serbestisi bulunuyor. Başka bir ifadeyle, Rusya Suriye'ye silah yollamak istese, bunu bir Suriye yolcu uçağıyla yapması için neden yok. Rusya tescilli herhangi bir uçağın, Suriye uçağına yapıldığı gibi inişe zorlanarak, aranması Montrö Sözleşmesi gereğince yasak.

Türkiye'ye verilen istihbarat, ABD'nin "çevreleme stratejisi"nin doğrudan bir ürünü mü?
ABD ve NATO'nun uçak olayındaki payına ilişkin bir diğer önemli gösterge ise, önceki gün The Times'ta yer alan bir başka haber oldu. İngiltere'de yayımlanan The Times'ın, ismi verilmeyen güvenlik kaynaklarına dayanılarak yapıldığı belirtilen haberinde, ABD ve Fransa'nın özel kuvvetlerinin birkaç haftadan beri Türkiye'nin Suriye sınırına yakın İncirlik üssünde bulundukları belirtildi. Haberde ABD liderliğindeki bir "çevreleme stratejisi"nden bahsedilirken, bu strateji kapsamındaki bir başka gelişmenin ise ABD'nin Suriye'ye yalnızca 50 kilometre mesafede bulunan Ürdün'ün başkenti Amman'ın kuzeyinde bir üs kurduğu, üste ABD birlikleri dışında İngiliz askerlerin de bulunduğu bilgisine yer verildi.

The Times'ın haberinde, ABD'nin Suriye'yi Türkiye ve Ürdün'le olan sınırlarından "çevrelemeye" yönelik bu girişimleri, "Suriye'deki iç savaşın yayılarak ABD müttefiki ülkeleri de içine çekmesi" ve "Suriye'nin kimyasal silahlarının radikal İslamcı grupların eline geçmesi" olasılıklarına karşı alınan önlemler olarak gerekçelendirildi.

Aynı haberde, İngiltere Dışişleri sözcüsünün, "üçüncü tarafların eline geçen silahlardaki artışın oluşturacağı riskleri azaltmak için, Suriye'ye komşu ülkelerle ve uluslararası ortaklarımızla birlikte sınır kontrollerinde iyileştirmeler üzerine çalışıyoruz" ifadesi de yer aldı.

Fakat son yaşanan uçak indirme olayı ile, ABD'nin "Suriye'yi çevreleme stratejisi"nin, Suriye'nin karasal sınırlarının ötesinde Rusya ile ilişkilerini de hedefleyen bir içerikle havadan müdahaleyi de içeren bir kapsamda olduğu anlaşıldı.

ABD istihbaratı Türkiye'nin başına ne işler açıyor
Yaşananlar, ABD'nin "Suriye'yi çevreleme stratejisi"nde AKP hükümetinin oldukça aktif bir rol oynadığına işaret ederken, Suriye yolcu uçağının zorla indirilmesi olayıyla yeniden gündeme gelen "ABD istihbaratı"nın Türkiye'nin başına ne işler açtığını da hatırlatmak gerekiyor.

ABD istihbaratıyla hareket eden Türkiye'ye daha önce de Uludere Katliamı'nda istihbarat gelmişti.

ABD'de yayımlanan The Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, "Türkiye'nin sivillere saldırısı ABD istihbaratına bağlı" başlıklı haberinde, Uludere Katliamı öncesinde ilk istihbaratın ABD'den alındığını yazmış, 28 Aralık 2011'de yaşanan katliam öncesinde sınırda yaşanan hareketliliğe dair istihbaratın ABD tarafından Ankara'ya iletildiği söylemişti. İddia ABD Savunma Bakanlığı Pentagon kaynaklarına dayandırılmıştı.

Genelkurmay Başkanlığı, WSJ'nin, köylülerden oluşan konvoyu ilk olarak ABD kontrolündeki bir Predator'un tespit ettiği ve ABD'nin Türk yetkilileri uyardığına ilişkin haberini, "Haber gerçeği yansıtmamaktadır. Olayda grubun ilk görüntü tespiti TSK'ya ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapılmıştır" açıklamasıyla yalanlanmış, ama Uludere soruşturmasını yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Genelkurmay Başkanlığı'ndan istediği Predator kayıtlarında köylülere ait görüntülerin bulunduğu açık olarak ortaya çıkmıştı. Uludere Katliamı'nda istihbaratın ABD'den geldiğini açıkça ortaya koyan bu gelişme kamuoyunda da ciddi tepkilere neden olmuştu.

(soL-Haber Merkezi)