Polis devleti değilmişiz!

Polis Akademisi'nin mezuniyet töreninde konuşan Başbakan Erdoğan, polis teşkilatının, özgürlük, bağımsızlık, huzur ve güvenlik gibi değerlerin teminatı olduğunu iddia etti.

soL (HABER MERKEZİ) Gölbaşı'ndaki Polis Akademisi'nde düzenlenen mezuniyet töreninde konuşan Erdoğan, "Türkiye ne polis devletidir ne de asker devletidir. Türkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir" dedi. 192'si Türk vatandaşı, 53'ü yabancı ülkelerden 245 komiser yardımcısının mezuniyeti nedeniyle düzenlenen törene Erdoğan'ın yanı sıra TBMM Başkan Vekili Güldal Mumcu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da katıldı.

"Güvensiz zemini ortadan kaldırdık"
Devletle millet, polisle halk arasında geçmişte oluşmuş güvensizlik zeminini, el ele vererek ortadan kaldırdıklarını iddia eden Erdoğan, "insan haklarını, kişisel hak ve özgürlükleri muhafaza edip yücelteceğinize, işkenceye asla ve asla mahal vermeyeceğinize, her bir vatandaşımıza şefkat ve hürmetle yaklaşacağınıza inanıyorum" dedi.

"İnsan hakları içselleşti"
Polisin, askerin ve jandarmanın birbirinin alternatifi olmadığını söyleyen Erdoğan, "Polisimiz, askerimiz demokrasinin tüm kurallarıyla işlemesi noktasında takdire şayan bir performans sergilemiştir, sergilemeye de devam ediyor" dedi. Daha önceki hükümetlerin de "işkenceye sıfır tolerans göstereceğiz" dediğini hatıtlatan Erdoğan, "Hükümetlerin 'insan hakları noktasında en küçük bir taviz göstermeyeceğiz' demesi yetmiyor. Kurumlarımızın da bunu içselleştirmesi gerekiyor. Ve büyük bir memnuniyetle ifade etmeliyim ki kurumlarımız bunları içselleştirmiştir" dedi.

İçselleşen insan hakları
Başbakan Erdoğan, polislerin insan haklarını içselleştirdiğini iddia ederken yaşanan pek çok olay Erdoğan'ı yalanlar nitelikte. İktidara geldiği günden beri polis teşkilatını birkaç kat büyüten ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nü doğrudan Başbakan'a bağlı bir müsteşarlığa dönüştürmeyi planlayan AKP iktidarının Polis Vazife ve Salahiyet Yasasında yaptığı değişiklik, polislerin uyguladığı şiddetin meşrulaşmasını sağladı. 2008 yılının son aylarında polisin yetkisini sınırlandırmak için sunulan yasa tasarısını da desteklemeyen hükümet, şu olaylarda polisler kadar sorumlu:

23 Nisan'da Hakkari'de yapılan gösteriyi polis dağıttı. Gösterici çocuklardan 14 yaşındaki Seyfi Tursun, bir özel harekat polisinin tüfek dipçiği darbeleriyle ağır yaralandı.

4 Nisan'da Beşiktaş taraftarları, takımlarının Kayserispor ile yapacağı maç öncesi Yıldız'dan İnönü Stadı'na kadar meşaleli yürüyüşle eşlik etmek istedi. Polis, yol kapandığı için taraftarı tazyikli su ve gaz bombasıyla dağıtmaya çalıştı. Beşiktaş savaş alanına döndü. Tazyikli su nedeniyle taraftarlar yerlerde sürüklendi ve çok sayıda vatandaş gaz bombasından etkilendi.

19 yaşındaki Ferhat Gerçek, Yenibosna'da Yürüyüş dergisi satarken çıkan arbede sonrası polis kurşunuyla vuruldu.

28 Eylül 2008'de Yürüyüş dergisi dağıtan Engin Çeber ve arkadaşları, gözaltina alındıkları yerde, polis aracında, karakolda ve hapishanede dövüldüller, işkenceye maruz kaldılar. Engin Çeber, işkence sonucu yaşamını yitirdi.

İzmir'de polisin "dur ihtarına uymadı", "barikatta durmadı" diyerek ateş açtığı arabayı kullanan 20 yaşındaki Baran Tursun, kafatasına giren mermi nedeniyle komaya girdi. TUrsun bir süre sonra yaşamını yitirdi. Arabada bulunan arkadaşları Emre Ökçelik ve Atilla Doğan, kendilerine siren veya megafonla uyarı yapılmadığını, önlerine barikat kurulmadığını sadece tek el ateş edildiğini söylüyor.

Avcılar'da Feyzullah Ete bir polisin göğsüne attığı tekme sonucu öldü. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Ete'nin polislere saldırdığını, itişme sırasında yere düşüp kalkmadığını savundu.

İzmir'de hukukçu Mustafa Rollas, gözaltındaki iki müvekkiline hukuki yardım götürmek isterken Fuar Asayiş Ekipler Amirliği önünde polislerin saldırısına ve fiziksel şiddetine uğradı. Rollas müvekkileriyle görüştürülmedi ve gözaltına alındı gözaltına alındığı inkar edildi. Amirlikte düzenlenen ifade tutanağı daha sonra götürüldüğü Basmane Polis Karakolu'nda imha edilerek yenisi kaleme alındı.
6 Nisan'da Obama'yı protesto etmek için Meclis'e yürümek isteyen ÖDP üyelerine polis saldırdı. Birçok ÖDP üyesi yaralandı ve gzaltına alındı. Polisler, ÖDP'lilerin kendilerine şiddet uyguladığını iddia ederek davacı oldu. ÖDP'lilerin şiddet uygumadığının saptandığı bilir kişi raporunda "Bazı kolluk güçlerince göstericilere yönelik aşırı ve orantısız güç kullanıldığını (copla ve kaskla vurma, tekme ve yumruk atma gibi) görevli amirlerin 'vurmayın, vurmayın gözaltına alın' şeklinde ikazda bulundukları tespit edilmiştir" denildi.

Polisi kim koruyor?
Polisin uyguladığı şiddeti araştıran birçok rapor, şuçlu polislerin korunduğunu ortaya koyuyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) 5 Aralık 2008'de yayınladığı raporda polisin yurttaşlara şiddet uygulamasında artış olduğunu ve bu eğilimin Türk hükümetinin ihlalcilerden hesap sormamasıyla bağlantılı olduğunu söylüyor. Polisin kötü muamelesi ve bu ihlallerin soruşturulma sürecine dair 28 vakanın yer aldığı rapora göre polis hakkında suç duyurusunda bulunanların, kendilerini polise "görevi yaptırmamak için direnme" suçuyla yargılanırken bulmaları oldukça sık karşılaşılan bir durum. Suç duyurusunda bulunulduğunda ihlallerle ilgili yeterli soruşturma yapılmaması, sorunu daha da büyütüyor. Raporda polisin delilleri karartma, tahrif etme veya sahte delil üretmeye çalışarak soruşturmalara müdahale etmesinin de sıklıkla görülen bir olgu olarak belgeleniyor.