Özkök tarihe tanıklık mı etti yoksa aynı hikayeyi yeniden mi yazdı?

<strong>Ergenekon davasının 214’üncü duruşmasında eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ifadesini yandaş medya “Ergenokon’da tarihi tanıklık” başlığıyla verirken, Habertürk ve CHP davanın meşruiyetinin kalmadığını söyleyerek uykudan uyandı.</strong>

Aralarında CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de bulunduğu 65'i tutuklu 273 sanıklı “Ergenekon” davasının 214'üncü duruşmasında tanık olarak dinlenen Hilmi Özkök’ün ifadesinde söyledikleri davanın hararetli savunucusu cematçiler tarafından memnuniyetle karşılanırken, CHP davanın hiçbir anlamının kalmadığını söyleyerek, “iddianame çökmüştür” açıklaması yaptı.

Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının en başından beri toplumu sindirme, muhalefeti bastırma ve ABD’nin Türkiye siyasetini AKP eliyle kendi hedefleri doğrultusunda yeniden şekillendirme girişimlerinin bir parçası olduğu bilinirken, Özkök’ün her niyete çekilebilir tanıklığıyla desteklenen davanın çöktüğü açıklamaları bu noktadan sonra pek anlam ifade etmiyor. Zira Özkök'ün rejimin dönüştürülmesi operasyonunda aldığı rol en başından beri belli olduğu gibi, Özkök benzer söylemlerde daha önce de bulunmuştu.

Kılıçdaroğlu: “İddianame çökmüştür”
Özkök’ün ifadesiyle ilgili soruları NTV’de katıldığı programda yanıtlayan Kılıçdaroğlu, Ergenekon davası kapsamında tanık olarak çağrılan Özkök’ün söyledikleri üzerine savcıların iddianamelerinin çöktüğünü söyledi. Kılıçdaroğlu, “O insanların neden tutuklu kaldıklarının anlamsızlığı ortaya çıkmıştır. Keşke daha önce gelip ifade verseydi, keşke daha önce bilgisine başvurulsaydı. Ama bugün geldiğimiz noktada o davanın hiçbir anlamı olmadığı ortaya çıkmıştır" diye konuştu.

Konuşmasında eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un duruşmaya gelmesini Hilmi Özkök’ün tanıklığına bağlayan Kılıçdaroğlu, sağlıklı çalışan demokrasilerde ve cumhuriyetlerde devletin bütün sırlarına vakıf olan ve TSK'ya komutanlık yapan bir insanın "terör örgütü lideri" olarak tutuklanamayacağını söylerken, “Orada yargılanan sanıkların duruşmaya gelmelerinin anlamı yok. Çünkü yargıçlar, ‘Biz size hapis vereceğiz' diyor. Yarın beraat verirlerse toplum, ‘Siz neden bu insanları tutukladınız ve yıllarca içeride tuttunuz?' diye soracaktır. Bunun altında ezildiler ve ezilecekler de. Yargılanan insanlar davadan değil yargıçla girdikleri tartışmalardan mahkum oldular. Yazarlar, askerler, akademisyenler topluca bir arada tutuyorlar. Onun için 'toplama kampı' diyorum. Orası 21. yüzyılın toplama kampıdır, bizim utancımızdır. Böyle anlayış olur mu? Yargıç, Yargıtay tarafından tarafsız davranmadığı için mahkum ediliyor. Ama ben koltuğumda kalacağım diyor. Hukuk ahlak üstünde yükselir, kamu vicdanında kabul edildiği zaman yargı kararı ortaya çıkar. Hiçbirisi kabul edilmiyor." dedi.

Ancak, Özkök için keşke davanın başında gelip tanıklık yapsaydı diyen Kılıçdaroğlu, Ecevit hükümetinin düşürülmesi, 2003’te YAŞ kararları sonrası 55 generelin emekli edilerek askerin sistem içindeki ağırlığının azaltılması ve Türkiye’nin erken seçime götürülerek AKP’nin iktidara yerleşmesi sırasında Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Hilmi Özkök’ün oturduğunu unutuyor.

Altaylı: “ Bu davada bir acayiplik var”
2003 Yüksek Askeri Şura’da alınan karalarla başlatılan tasfiye sürecinde ve rejimin dönüştürülmesi operasyonunda önemli rol üstlenen Özkök’ün Ergenekon davası tanıklığını, katıldığı televizyon programında yorumlayan Habertürk gazetesi genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı ise söylenenlerin yeni olmadığını söyledi.

Altaylı konuşmasında, “Hilmi Özkök’ün söyleyeceklerini üç aşağı beş yukarı tahmin ediyorduk. Hiçbir şey yeni değil. Darbe günlükleri denen, Özden Örnek günlüklerinin büyük oranda doğru olduğunu görüyoruz ama garipsediğim şey şu. Burada adı geçenlerin tamamı tutuklu. Bir tek Aytaç Yalman tutuklu değil, Hilmi Özkök tutuklu değil. Şimdi baktığınız zaman suç unusuru olabilecek tek cümleyi eden Aytaç Yalman, tutuksuz. Niye tutuksuz? Bilmiyoruz. Yani ‘muhtıra teklifi’, ‘hukuk dışına çıkma teklifi’ direk ondan geliyor. Bu iddianamede de yer alıyor, bu Hilmi Özkök tarafından da tekrarlanıyor. Ama Aytaç Yalman’la ilgili işlem yok. Sanki birisi Yalman’ın üzerine koruma örtüsü çekmiş gibi. Özkök madem bu planların varlığını biliyordu. Neden amirlerine yani Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a haber vermedi? Birileri içerdeyse neden Aytaç Yalman içerde değil, birileri içerideyse neden bu fiilin başından sonuna ortağı olan Hilmi Özkök hakkında bir isnat yok. Bu davanın seyrinde doğal olmayan birşeyler var, bu ifade bu davada bir işe yaramadı. Ancak söylenenler, davanın yüzde yüz hukuki şekilde yürümediğini gösterdi” derken, Özkök’ün ifadesinin sürmekte olan tüm soruşturmaları ve bunlara bağlı davaları düşürecek nitelikte olduğunu ifade etti.

Cemaat Özkök’ün ifadesinden memnun
Silivri’de Ergenekon davasında tanıklık yapan Özkök, islami kesimden tam not aldı. En başından davaların en hararetli savunucusu cematçiler, Özkök’ün ifadesini tarihi tanıklık olarak nitelendirdi.
Zaman gazetesi yazarlarından Hüseyin Gülerce, dün yayınlanan “Hilmi Özkök neden darbeci değildi?” yazısında Özkök’ün, Türkiye'nin vesayetten demokrasiye geçişinde kamuoyu tarafından "askerî müdahaleyi önleyen komutan" olarak kabul edildiğini yazarken, AKP iktidarının palazlanmasında Hilmi Özkök’ün payını açıktan teslim ediyor. Gülerce, "Hilmi Özkök olmasaydı AK Parti iktidarı bir askeri darbe ile sekiz yıl önce devrilmiş olurdu, diye düşünüyorum” derken "Ergenekon dostları" ve “vesayetin kalemşorlarının” Özkök'ün tanıklığına rağmen, davayı itibarsızlaştırma, sulandırma ve bulandırmaya devam edeceklerini yazdı.

Gülerce, yazısıyla operasyonların cemaat destekli olduğunu işaret ederken “Hilmi Özkök'ün duruşu, sadece darbeleri önleme adına önemli değil. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde, Yeni Türkiye için elzem olan zihniyet değişikliği konusunda da cesaret verici bir öneme de sahip. Zira asıl mesele, TSK içinde cuntacıların, darbe ile yatıp kalkan adamların varlığının sona ermesidir.” diyerek Ergenekon ve Balyoz davalarında ABD’nin AKP eliyle yürüttüğü projeyi yeniden göstermiş oldu.

Yine aynı gazetenin yazarlarından Bülent Korucu ise köşesinde sürecin mağduru ve tanığı olarak Özkök Paşa’nın ülkeyi darbe uçurumundan kurtardığını söylerken, “Böylesi bir ortamda Hilmi Paşa yapılabileceklerinin en iyisi için uğraşıyor, demokrasiye olan bağlılığını dile getirmekten çekinmiyor. Bugün de demokrasiye olan inancını millet adına yargılama yapan mahkeme karşısında ifade vererek bir kez daha tarihe yazdırıyor.” derken yazısıyla Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda Paşaların ifadelerinin siyaseten artık pek anlam ifade etmediğini gösteriyor. Çünkü davalardaki tanıklıklar gösterdi ki bu operasyonlar gücünü emperyalist merkezlerden alan AKP’nin ürünü.

ABD Savunma Bakan Yardımcısından tezkere baskısı küçük görüldü
Eski Genelkurmay Başkanı’nın Özkök’ün ifadesinde 1 Mart tezkeresiyle ilgili yaptığı açıklama, ABD’nin bu süreçteki rolünü ve tezkere konusundaki yandaş tutumunu göstermiş oldu.

Davanın üye hakimlerinden Sedat Sami Haşıloğlu'nun, "Siz 1 Mart tezkeresi öncesinde tavrınızın nötr olduğunu söylediniz. Siyasilerin kararı olduğunu söylediniz. Amerika'da yayınlanan bir gazetede ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz 'in 1 Mart tezkeresiyle ilgili hükümete baskı yapmanızı istediği şeklinde bir haber çıktı. Bu konuda açıklama yapar mısınız?" diye sorması üzerine Özkök "O dönemde Paul Wolfowitz bize böyle bir telkinde bulundu. Benim baskı yapmamı istedi ama yapmadım Ben düşüncelerimiz arz ettim. Baskı yaparak siyasi kararı etkileme yoluna gitmedim" diye konuştu.

Medyada, ABD'nin tezkerenin geçmesi için baskı yaptığının, dönemin en üst askeri yetkilisi tarafından kabul edilmesi nedense önemli bir yer bulamadı. Oysa tezkere öncesinde medya, tezkerenin çıkması için yoğun bir propaganda faaliyetine girişmişti.

Tam adı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için Hükümet'e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi" olan tezkere, 2003 yılında meclise sunulmuş ve kamuoyu baskısıyla da salt çoğunluğa ulaşamayarak reddedilmişti.

(soL - Haber Merkezi)