Ne ABD’ymiş ama...

Kürt sorununda AKP hükümeti bir yandan ABD’nin suçlu olduğunu ima eden açıklamalar yapıyor, diğer yandan işbirliğini sonuna kadar sürdürüyor. PKK tarafından ise ABD’ye dönük çelişkili açıklamalar geliyor.

AKP hükümeti, PKK saldırılarının artmasından bu yana ilginç çıkışlar sergiliyor. PKK saldırılarının artışı, İsrail’in Gazze’ye yardım konvoyundaki Mavi Marmara gemisine saldırısıyla aynı zamanda PKK’nin İskenderun’da saldırmasıyla başlamıştı.

AKP Genel Başkan Yardımcısı, eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İskenderun’daki saldırının ardından “Bu iki saldırının eşzamanlı olmasının tesadüfi olduğunu düşünmüyoruz. İskenderun limanının çok çok içeride olması şüphelerimizi artırıyor” demiş, PKK’nin yabancı devletlerin taşeronu olduğu iddiasını ortaya atmıştı.

Çelik’in açıklamasının ardından AKP bu konuda tam bir yalanlamada bulunmadı. PKK saldırıları sürdü.

Son olarak Hakkari Şemdinli’deki saldırı ise, AKP’nin bir kez daha “PKK taşeron” söylemine sarılmasına yol açtı. Başbakan Erdoğan, “Hangi güçler adına taşeronluk yaptığı aziz milletimiz tarafından yakından bilinen terör örgütü yok edilinceye kadar mücadelemiz devam edecektir” diyerek açıkça PKK’nin “bir yabancı devletin taşeronu” olduğunu savundu.

TSK adına Tümgeneral Ferit Güler, PKK’nin bir başka ülkenin taşeronu olduğu iddiaları için “Bu tür haberler ve TSK’yı bu konunun içine çeken değerlendirmeler tamamen gerçek dışıdır” demiş olmasına rağmen AKP benzeri açıklamaları sürdürdü.

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, PKK'nin arkasında artık kimlerinin bulunduğunun apaçık ortada olduğunu söyleyerek, "Birtakım dış güçlerin taşeronluğunu yapmaktadırlar. Asla amacına ulaşamayacaklardır. Bunu herkes biliyor" dedi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu da Diyarbakır’da yaptığı açıklamada “PKK onun bunun taşeronluğunu yapıyor” dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, gazeteci Şamil Tayyar’ın “PKK’yi ABD ve İsrail mi destekliyor?” sorusuna “hayır” yanıtı vermekten kaçındı. Şayyar, köşesinde şunları yazdı: “Davutoğlu, ABD ve İsrail’in doğrudan ya da dolaylı olarak PKK’yı cesaretlendirdiği iddialarını hatırlatınca, böyle bir tartışmaya girmek istemedi ancak şu genel yorumu yaptı: “Şimdiye kadar PKK Ortadoğu’da kullanılmış olabilir, Ortadoğu’da barışın ihdas edilmesini uygun görmeyenler PKK’yı yeniden kullanmak isteyebilir.”

AKP kurmaylarının kimi ima ettiği ise, özellikle saldırının ertesi günü yandaş basında çıkan haberlerden anlaşılıyordu. “250 terörist sınırı geçerken ABD istihbarat paylaşmadı” haberine dayanılarak, AKP’lilerin sözleri anımsatılıyor ve PKK’nin, ABD’nin taşeronu olduğu ima ediliyordu.

Oysa aynı dönemde AKP, kendisine dönük bir “terör örgütünü” gizlice desteklediğini iddia ettiği ABD’yle yapmaları gereken işbirliğini vurgulamaktan da geri kalmıyordu.

Önce “ABD istihbaratını paylaştı” açıklaması geldi, ardından ABD’yle “üçlü mekanizma”nın önemi vurgulanmaya başlandı.

İşbirliği aranılan “düşman”
PKK’nin ABD’ye dönük tavrı ise dönem dönem tamamen karşıt noktaları işaret eden açıklamalarla dolu oldu.

PKK, 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalini “olumlu bir gelişme” olarak değerlendirmişti. 2009 Kasım’da Osman Sağırlı’yla yaptığı röportajda Irak işgalinden evvel ABD’li yetkililerle görüştüklerini doğrulayan Murat Karayılan, “Görüşmeyi yapanlar şimdi saflarımızda değil” diyerek görüşmenin içeriğine dair bilgi vermekten kaçınmıştı.

Bush döneminin sonraki yıllarında ise ABD’nin Türkiye’yle işbirliğini artırması üzerine PKK, ABD’ye karşı sert söylemlerde bulunmuştu.

Obama’nın ABD’de iktidara gelmesinin üzerine KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve Kongra-Gel Başkanı Zübeyir Aydar, Obama’ya bir mektup yazarak “Biz ABD düşmanı değiliz” demişlerdi. Bush’un kendilerine haksızlık yaptığını savunan Aydar ve Karayılan, mektupta “Biz kimsenin düşmanı değiliz, hele hele Irak ve ABD'nin hiç değiliz. Bu güne kadar dünyanın hiçbir yerinde ABD veya ABD'lilere yönelik en ufak bir olumsuz eylemimiz olmamıştır. Biz Türkiye'yle de sorunu diyalog yoluyla barışçıl demokratik bir şekilde çözmek istiyoruz” demişti.

Murat Karayılan, ABD’nin İran’a müdahalesinin konuşulduğu dönemde ise Newsweek dergisine verdiği demeçte “ABD'nin müttefiki olabiliriz, düşmanlarımız aynı. ABD bizi hep düşmanlarımızın gözüyle gördü. Oysa biz, dost olarak algılanmak istiyoruz. 7 bin silahlı savaşçımız, İslami köktenciliğe karşı ABD'nin müttefiki olabilir. Türklerin aksine, Kürtler fazlasıyla ABD sempatizanıdır. Eğilimleri, Amerikancılık yönündedir” diye konuşmuştu.

Karayılan, dönem dönem ABD’ye karşı sert çıkışlarda da bulundu. Mart ayında Avrupa ülkelerinde PKK’lilere karşı başlatılan operasyonlarla ilgili olarak Karayılan, Avrupa ve kırsal kadrolara gönderdiği mesajda, ABD'nin desteğiyle Avrupa ülkelerinde PKK'nın tasfiye planının uygulamaya geçirildiğini söylemişti. Karayılan, “PKK’nin gücünü herkese göstereceğiz” diyerek ABD’ye meydan okumuştu.

Yine 2009 Ekim ayında AKP TBMM’den Kuzey Irak’a girmek için tezkere geçirdiğinde Karayılan “Türkiye tezkere kararını tek başına alamazdı. Başbakan Amerika’ya gitti, oradan onay aldı. Amerika dönüşünde bu konuda daha kesin konuştu. Çünkü tezkere bir savaş ilanı anlamına geliyor” diyerek ABD’yi suçlamıştı.

Öcalan'ın umudu boşa çıktı
Abdullah Öcalan, AKP’nin “demokratik açılım”ının başlangıcından bu yana projenin bir ABD projesi olduğunu söyledi. Öcalan, dönem dönem ABD’nin tavrını eleştirirken, sık sık da işbirliği çağrısında bulundu.

Abdullah Öcalan, AKP’nin demokratik açılımının ilk aylarında, açılım sürecinde ABD’nin PKK’yle uzlaşabileceğini savunarak “Amerika ve diğer siyasi güçler yeni bir tarzla Ortadoğu’da politika yürütecek. Bu süreçte PKK’nin de olmasını istemiyor ancak bunu zorla, silahla bitiremeyeceğini anlamış durumda. PKK’yi de silahsızlandırmak istiyor ama bizimle de uzlaşmak zorunda. Bir uzlaşma doğacak. Bu, İngiltere ve Amerika’nın iki yüz yıllık politikalarının bizi de dikkate alacak uzlaşması olacak. İşte Kuzey Irak’ta zaten Barzani-Talabani’yle işbirliği içindeler. Bizimle de bu şekilde uzlaşmak isteyebilirler” demiş, aynı açıklamada “Ben Fethullah Gülen’i takip ediyorum, olumsuz değerlendirmiyorum” diye eklemişti.

Öcalan, Ocak ayında AKP’nin islamcı kimliği Güneydoğu’da yayarak bu kimliği kullanıp Kürt halkını kandırmaya çalıştığını belirterek, “Tabi bütün bu politikaların arkasında İngiltere var, ABD var. Bu politikalarla amaçlanan Türkiye bölge ülkeleriyle yüksek güvenlikli anlaşmalar yapacak, Güney'deki güçlerle birlikte PKK'yi sıkıştıracak, bölgesel baskı altına alacak, Türkiye'de de AKP eliyle Kürtler kandırılıp sorun çözülmeye çalışılacak” demişti.

Öcalan, bundan bir hafta sonra ise “AKP Kürt sorununun çözümü diyerek 7 yıldır hem ABD’yi, hem Avrupa’yı hem de Kürtler’I oyalıyor” dedi.

Mart ayı başında Avrupa’da PKK’ye dönük operasyonlar için Abdullah Öcalan da “Bu Avrupa'daki operasyonlar Türkiye'deki tasfiye amacının bir devamıdır. Arkasında ABD vardır. Bu bir ABD-İngiliz siyasetidir. AKP'nin arkasında Anglo-Sakson siyaseti vardır” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Öcalan, ABD’nin Türkiye’de etnik bir iç savaşı körüklediğini de söyledi. Öcalan, “Tehlike çok büyük. Bir Kürt-Türk boğazlaşması yaratılmak isteniyor. Oyunlar var. Ama kimse bunu net olarak, ciddi olarak görmüyor. Ben burada kendimi yırtıyorum. BDP, bunun ne kadar farkında bilemiyorum. Bu bir İngiltere-ABD-NATO oyunudur. Kürt-Türk çatışması yaratarak Türkiye'yi kendisine daha fazla bağlamak amaçlanıyordu” demişti.

Öcalan, Nisan ayında Barzani’yi de “ABD’ye fazla güvenme” diye uyarırken, “Kimse ABD'ye bel bağlamasın, komplonun tamamını görmeleri gerekiyor. Kürt oluşumuna izin vermeyecekler” diyordu.

Yine Nisan ayı içerisinde bir BDP heyeti Vaşington’a gitmiş ve burada bir temsilcilik açmıştı. Heyette bulunan Emine Ayna, Pentagon yetkililerine “PKK’yı yaratan nedenler” konusunda brifing verdiklerini söylemişti.

AKP’nin Kürt açılımının başında projeyi destekleyen ve uzlaşabiliriz diyen Öcalan, daha sonra devletin DTP’ye dönük operasyonlarıyla birlikte “ABD PKK’yi tasfiye etmek istiyor” demişti. Öcalan, son olarak 11 Haziran’da “Şunu görmek gerekir. Türkiye'nin şimdiye kadar yürüttüğü Kürtlerin inkarı ve imhası politikasına kayıtsız-şartsız destek veren Amerika ve İsrail, bu desteklerini geri çekiyorlar” dedi.

(soL - Haber Merkezi)