Mitingler siyasete damga vuruyor!

Ülkemiz tarihine bakıldığında kitlesel mitingler, hep siyasete damga vurdular.

Türkiye'de son 50 yılda yapılan bir çok kitlesel eylem, ülke siyasetinde derin izler bıraktı. Israrla, siyasetin sadece seçim zamanlarında yapıldığı ve Meclis ile sınırlı olduğu izlenimi yaratılmaya çalışılsa da sokağa çıkan insanlar ülke siyasetine damgalarını vurdular.

İşçi sınıfı sahneye çıkıyor

1961 Anayasası ile emekçilere verilen grev hakkının uygulamaya konması çok da kolay olmadı. 1961 Anayasasında işçilere grev ve toplu sözleşme hakkı tanınmasına karşın, bu haklara ilişkin yasalar henüz çıkarılmamıştı. Anayasa'da böyle bir hak verilmiş olsa da emekçilerin bu hakkı kullanması için sokaklara çıkması gerekiyordu. 31 Aralık 1961'de, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği (İİSB) tarafından Saraçhane'de düzenlenen mitinge yaklaşık 100 bin kişi katıldı. Saraçhane Mitingi, o güne kadar sınırlı bir güce sahip olan sendikaların etkili bir güç olarak mücadele alanına çıkmasında önemli bir başlangıç oldu. Bu miting sayesinde, sınıf mücadelesini yükseltme arzusunda olan sendikal kadroların ve öncü işçilerin sınıfın gücüne olan güveni ve cesareti arttı. Bu durum yeni mücadelelerin habercisiydi. Bu mitingin ardından Kavel Direnişi geldi. Kavel direnişinin ardından, işçilere grev hakkını tanıyan yasa 24 Temmuz 1963’te bu yasa çıktı.

Sınıf ayağa kalktı
60'lı yıllarda siyasete damgasını vuran işçi sınıfı, 70'li yılların hemen başında, patronlara korkmakta ne kadar haklı olduklarını gösterdi. 15 Haziran 1970’te İstanbul ve Kocaeli’nde 100'ü aşkın fabrikadan yaklaşık 80 bin işçi, sınıf sendikalarını ortadan kaldırmayı amaçlayan bir yasanın Meclis’te kabul edilmesinin ardından yürüyüşe geçmişlerdi. İşçiler, DİSK’in önünü kesmek ve sendikal alanda inisiyatifi Türk-İş’in eline vermek için çıkarılan yasaya karşı tarihi bir direnç örgütlediler. İşçilerin bu kalkışmasıyla Türkiye’nin iki büyük kentinde yaşam durdu. 16 Haziran’da direniş büyüyerek devam etti. Taksim’e doğru çeşitli kollardan yürüyenlerin sayısı 150 bini aştı. Yollarda barikatlar kurulmuş, köprü ve vapurlar iptal edilmişti.

Eylemlerin ardından, son onaylama merci olan Senato, yasayı yeniden görüşülmek üzere, 24 Temmuz tarihinde tekrar Meclis’e gönderdi. Meclis'ten ikinci kez geçen yasa, Anayasa Mahkemesi'nde iptal edildi.

1 Mayıs'lar
Türkiye siyasetinde etkili olan kitlesel eylemler arasında 1 Mayıslar da önemli bir yet tutuyor. 1976 yılında DİSK'in öncülüğünde Taksim'de kutlanan 1 Mayıs'a 400 bin kişi katıldı. Türkiye'de ilk kez kitlesel olarak kutlanan 1 Mayıs, ülke siyasetinde işçi sınıfının önemli bir yeri olduğunu bir kez daha gösterdi. Kutlamalara yönelik bir çok engelle yıllarca unutturulmaya çalışılan 1 Mayıs, 1976 yılındaki kutlama ile tekrar önemli bir gündem maddesi oldu.

1 Mayıs 1976 yılındaki yükselmeyi 1977 yılı izledi. 1 Mayıs 1977 sabahı, Türkiye'nin her yanından akın akın gelen, sayıları 500 bini bulan emekçiler Taksim Meydanı'nı doldurmuş, miting gün boyunca sürmüştü. Bu süreçte, 1 Mayıslara giderek daha büyük kitlelerin katıldığı ve işçi sınıfının giderek daha güçlü bir şekilde sahneye çıktığı görülüyordu. Bundan rahatsız olan kesim, 1977 1 Mayıs'ını kana buladı. 36 insanımızın öldüğü ve 126 yurttaşımızın yaralandığı 1977 1 Mayıs'ı, giderek yükselen kontrgerilla faaliyetleri ile de paralellik gösteriyordu. 1 Mayıs 1977'de yaşananlar, ülke siyasetinin aktığı yönü de gösteriyordu.

1977 Katliamı, 1978 1 Mayıs kutlamasını engelleyemedi. İşçiler, bir önceki yıl olduğu gibi bir kez daha aynı kalabalık ve güçle DİSK’in düzenlediği mitingde Taksim Meydanı’nda buluştu.

Bahar Eylemleri
1987 yılı ortalarında başlayan ve 1991 yılı başlarına kadar süren, işçi sınıfının 12 Eylül'den sonraki en geniş katılımlı ve yığınsal hareketliliği, “Bahar Eylemleri” olarak isimlendirildi. İşçi sınıfının 100 binler olarak sokaklara yeniden çıkışı, işçi sınıfının tarihsel misyonunun bittiğini söyleyenlere ve işçi sınıfından ümidini kesenlere karşı işçi sınıfının verdiği cevap oldu. Eylemlerin başarılı sonucu, 1989 Temmuzunda memur maaşlarını olumlu yönde etkiledi. Kamu kesiminde çalışan emekçiler arasında da örgütlenme ve mücadele isteği gelişti. Yalnızca sendikalı işçiler değil, sendikasız işçiler ve diğer emekçiler, etkilenim içinde yoksulluğa karşı seslerini yükselttiler. Sağlık personeli ve öğretmenlerin sendikalaşma çabalarına, tarım emekçilerinin, hükümetin verdiği taban fiyatına gösterdikleri protestolar eklendi. Ürün yakma eylemleri yapıldı. Ziraat Odaları Birliği’nin 7 Ağustos 1989’daki mitingine 15 bin çiftçi katıldı. Eylemler, iktidarın politik temsilinin tartışmalı bir hal almasına da neden oldu.

Büyük Madenci Yürüyüşü

30 Kasım 1990'da Genel Maden İşçileri Sendikası'na üye yaklaşık 40 bin madenci ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü işyerindeki 6 bin işçi greve çıktı. 30 Kasım'da greve çıkılmasından sonra Zonguldaklı madenciler her gün yürüyüş ve miting yapmaya başladı. İktidar bu giderek büyüyen eylemli greve, zarar ettiği gerekçesiyle maden ocaklarının kapatılmasını gündeme getirerek yanıt verdi. 4 Ocak 1991 günü maden işçilerinin Ankara hedefli yürüyüşü başladı. On binlerce işçi 7 saatte 23 kilometre yürüyerek Devrek'e ulaştılar. Devrek halkı yaklaşık 50 bin işçiyi konuk etti. Yürüyüş kolu Devrek'ten çoğalarak 80 bin kişilik bir kortej halinde yoluna devam etti.

12 Eylül Darbesi'nin sürmekte olan etkilerine ve aynı dönemde işçi sınıfının ekonomik koşullarındaki kötüleşmeye karşı biriken toplumsal tepkiyi gösteren Bahar Eylemleri'nin ardından 6 Şubat 1991'de Yüksek Hakem Kurulu'nun dayatmasıyla toplu iş sözleşmesi imzalandı.

Newrozlar önem kazanıyor
PKK'nin yükselişinin ardından 90'lı yıllarda Newroz daha önemli bir gündem maddesi haline gelmeye başladı. Düzen aktörlerinin Kürt Sorunu'na nasıl yaklaştığını ve devam eden yıllarda nasıl müdahale edeceğini gösteren önemli olaylar, 1992 ve 1993 Newrozları oldu. Bu kitlesel eylemler, Güney Doğu'daki hareketliliğin de boyutlarının anlaşılması açısından önemli bir rol üstlendi. Devam eden yıllarda da çok kitlesel şekilde kutlanan Newrozlar içinde 1991 ve 1992 Newrozları önemli yere tutuyor. 91 Newrozu'nda 31, 92 Newrozu'nda 94 insan yaşamını yitirdi.

Türban ve İmam Hatip eylemleri
1996 yılına gelindiğinde yeni bir toplumsal dinamik olarak islamcı kesim sahneye çıktı. 1990'lı yıllarda düzenin yeniden yapılanması sürecinde İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması ve üniversitelere türbanlıların girişlerinin engellenmesi, bu konuda ciddi tartışmaların yaşanmasına neden olmuştu. Bu süreçte özellikle cuma günleri Beyazıt'ta kitlesel olarak yapılan eylemler, dönemin önemli görüntülerindendi.

Cumhuriyet mitingleri
Ülke siyasetinde etkili olan son büyük mitingler, Cumhuriyet Mitingleri oldu. Bu mitinglere katılan yüz binlerce insan iktidarın politikalarını eleştirirken, tepki gösterilen ilk nokta, Erdoğan ya da başka bir milli görüşçünün Çankaya'ya çıkma olasılığıydı. İlki Tandoğan'da yapılan eylemler daha sonra İstanbul ve İzmir başta olmak üzere ülkenin geneline de yayıldı. Ülke siyasetinde ciddi etki gösteren Cumhuriyet Mitingleri, daha sonra Ergenekon davası ile de bağlantılandırıldı.

(soL - Haber Merkezi)