İlhan Cihaner yazdı: Öfke ve cesaret

Şimdi hükümet kanadınca, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Hanefi Avcı üzerinden, utangaçca “cemaatin” hukuksuzlukları eleştiriliyor. Cemaat kanadı ise, “sahte CD günahtır” fetvası veriyor. Odatv davasında Yalçın Küçük, Soner Yalçın ve diğer sanıklarla, Devrimci Karargah davasındaki diğer sanıklar özenle ayıklanarak.

İlhan Cihaner - soL

Öfke ve cesaret...

“Kusun...en iyisi kusmaktır, her şeyi temizler”
Kusma Kulübü

Mehmet Eroğlu, vicdan ve adalet duygusu üzerinden sistem eleştirisi yaptığı Kusma Kulübü adlı romanında “kimsenin sadece kendine ait bir hayatı yoktur. Vicdansızlar, var sananlardır. Vicdanı olanlarsa, adaleti tutkularının Tanrı’sı yapanlardır” diyor. Son yıllarda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olsa gerek vicdan ve adalet. Hele iktidar koalisyonundaki gerilimin görünür kıldığı olayları değerlendirirken.

İktidar ortaklarının arasındaki dehşet dengesi, dershane savaşları üzerinden yapılan el enselerle biraz sarsılmış görünüyordu. Kaset ve belge servisinin başlaması üzerine hükümet kanadının “fitne” odaklı sükunet çağrıları işe yaramamış olacak ki, hükümet sözcüsünün ortaklarına yönelik yalvaran açıklamaları ve dershanelerin kapatılmasının ertelendiği açıklaması geldi

“Bin birimlik dershane varsa Hizmet Hareketi bunlardan sadece yüzde 22’sine sahiptir. Buna karşı sürekli adeta tehdit noktasına gelen, başka birtakım yeni çıkmalarla da Hükümet aleyhtarı bir gösteriye dönüşen bir güç gösterisi haline gelen davranışları yadırgadığımızı söylemek istiyorum. ...güzel insanların arasını açmaya çalışan, birbirlerini Allah rızası için sevenlerin arasına fitne koymaya gayret edenlere buradan istirham ediyorum, fitnenin aleti olmayalım, ne biz ne de siz. Bundan sonra yazacaklarınız, söyleyecekleriniz bu ateşi büyütmeye yaramasın, bu ateşin söndürülmesi için herkes elindeki bir bardak suyu döküversin. Şu andaki yayınları ben okumakta dinlemekte zorlanıyorum. 10 yıl önceki dosyaları açmanın, daha heybemizi açmadık, deve yükü heybemiz var demenin fitneyi büyütmekten başka sonucu yoktur.”

Bu yalvarmalar koalisyonu parlak günlerine döndürür mü bilinmez. Ama koalisyonun, adı var sorumluluğu yok, yükte hafif pahada ağır ortağını daha görünür hale getirdiği kesin. Ortaya dökülenler azıcık midesi ve vicdanı olanlar için mide bulandırıcı aşamadan kusma aşamasına geçiyor.

Ortaya dökülen yeni bir şey yok aslında. Aklı, vicdanı, azıcık adalet duygusu olanlar yıllardır bu durumu anlatıp duruyordu. Ama şimdi itidal çağrısı yapanlar, fitne diyenler, özel hayat diyenler o dönem “kurunun yanında yaş da yanabilir” diyorlardı. Yayınlanan kasetleri şehvetle izliyorlardı. Mide bulandırıcı olan ortaya dökülenler, yeni farkına varılanlar ya da tutarsızlıklar değil. Bu tartışmalarda bazı kavramları kullanmaları.

Anayasa var diyorlar, yasa var diyorlar, orantılılık diyorlar, özel hayat diyorlar, komplo kuruldu diyorlar, savcılar görev yapsın diyorlar.

Mide bulantımızı bastırıp bir noktadan, yaşananları mantıksal uzantılarına kadar götürelim.

Daha önce de değinmiştim 2012 Mayıs ayı ortalarında AKP davalarında en kritik rolü oynayan bir gazetede yazılmıştı. Aralarında Cengiz Çandar, Mesut Yeğen ve Ferhat Kentel gibi isimlerin bulunduğu yedi akademisyeni tutuklanmaktan aynı gazetenin bir yazarı kurtarmıştı. Hem de “enformel” yollardan! “Özerk bir merkez” olan emniyetten önce bu “soruşturma” teyit edilmiş sonra “rafa kaldırılmıştı”. Hatta bu “müdahaleyi”, yani gazeteci ve akademisyenlerin tutuklanmasını, Başbakan ve Cumhurbaşkanının engellediğini yazmıştı bir başka gazeteci.

Şimdi aynı gazetede “evrensel hukuk” kurallarından bahsediliyor.

Ama nedense o gazete ve devlet katlarında destekçileri olmadığı için, “özerk merkez”in haksızlığına/komplosuna uğrayan başka kişiler olup olmadığını sorgulamadılar. Yargımız zaten RedHack bilmem kaçıncı manyağını aramakla meşguldü! Bu özensizlik, tutarsızlık olarak açıklanabilecek bir şey midir?

Şimdi hükümet kanadınca, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Hanefi Avcı üzerinden, utangaçca “cemaatin” hukuksuzlukları eleştiriliyor. Cemaat kanadı ise, “sahte CD günahtır” fetvası veriyor. Odatv davasında Yalçın Küçük, Soner Yalçın ve diğer sanıklarla, Devrimci Karargah davasındaki diğer sanıklar özenle ayıklanarak. Bir kez daha “suret-i haktan” görünüp adaletli yazar çizer rolüne bürünmeye çalışıyorlar. Mantıksal uzantı dedik hangi bakış açısı, hangi vicdan, nerede ise aynı delillerle aynı komployla suçlananlardan bir kısmını mağdur/haksızlığa uğramış sayarken diğerlerini “kurunun yanındaki yaş” sayabilir? Ya da bu hukuksuzlukları yapanların açığa çıkarılması istenmeden “özerk merkezin” elinden kurtardıklarıyla yetinebilir? En önemlisi hangi akıl, bir tek kişiye olsa bile, bilerek bu komployu ve hukuksuzluğu kuran “yapının”, diğer davalarda adil davrandığını iddia edebilir?

Ancak hiç kimsenin kuşkusu olmasın, sürdürülebilir olmaktan süratle çıkan bu “dehşet dengesinin” pisliklerini faillerinin yüzüne kusacak toplum.

Kusma Kulübü’yle bitirelim “...umudun iki güzel kızı vardır: öfke ve cesaret. Öfke olanlara dayanabilmek, cesaretse değiştirebilmek için”...