Hukuk terörü estiriliyor

Sorgulayamayacağın, kim olduğu belli olmayan gizli tanıklar... Delilliği şüpheli deliller... Hukuk öyle bir hale getirildi ki, bu yasalarla bir hukuk terörü estirilebiliyor.

Son dönemde başta Ergenekon soruşturmaları olmak üzere gündeme damgasını vuran birçok davada dikkat çeken bir uygulama, gizli tanıklar. Bu gizli tanıkların sorgulanması, olaya tanıklıklarının sınanması mümkün değil, çünkü tanık gizli. Danıştay saldırısının faili Osman Yıldırım örneğinde olduğu gibi, davadaki gizli tanık, davanın sanığı bile çıkabilir.

Ergenekon davasında en ciddi suçlamaların iddianamede gizli tanık olarak geçen ve sanık avukatları da dahil kimsenin teyit etme, doğru söyleyip söylemediğini kontrol etme imkanının olmadığı tanıkların ifadelerine dayandırıldığı görülüyor. Ancak gizli tanıkların savcıların hazırladığı iddianamenin dayanağı haline gelmesinde son nokta Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in de sanıkları arasında bulunduğu Erzincan’daki Ergenekon iddianamesi oldu. Sanık avukatlarından önce basına sızan 61 sayfalık iddianamenin 30 sayfasını, gizli tanıklara dayandırılan iddialar oluşturuyor.

Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ve 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’in başlıca sanıkları arasında yer aldığı, iki gün önce Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen, 14 sanıklı iddianamedeki iddialar 12 gizli tanığın ifadesine dayandırılıyor.

Erzincan’daki gizli tanıklar
Vatan gazetesinin haberine göre iddianamede ifadeleri yer alan 12 gizli tanık şunlar:
Erzincan: Erzincan’da öğrenciydi. Okulu bitirip, kolejde öğretmen oldu.
Kalem: Erzincan’ın kardeşi
Taha: Erzincan’ın babası. Adıyaman’da yaşıyor.
Hazar: Erzincan’da işletmeci
Efe: İliç Cumhuriyet Savcısı Bayram Bozkurt olduğu iddia ediliyor.
Göyne: Erzincan merkeze bağlı bir köyde yaşıyor.
X: Erzincan merkeze bağlı bir köyde yaşıyor.
Ethem: Köylü. Ülkücü.
Çatalarmut: Erzincan İl Emniyet Müdürlüğü’nde çalışıyor. Polis, istihbaratçı.
Can: Geçici Köy Korucusu. Ülkücü.
Hazar: İşletmeci. Hafız.
Munzur: Erzincan’da işletme sahibi.

Gizli tanık ifadeleri
Yine Vatan gazetesine göre gizli tanıkların iddianamede Erzincan Başsavcısı ve 3. Ordu Komutanı’na karşı verdikleri ifadelerden bazıları şöyle:

Gizli tanık “Erzincan”: “Ben Erzincan’da okurken Murat isimli bir MİT mensubu, Nurcu Kurdoğlu Grubu’nun cemaat evi ile Gülen Cemaati’ne ait bir koleje silah ve mühimmat koymamı teklif etti. Bu iş karşılığında bana 800 bin TL vereceğini söyledi. Ben reddedince beni Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’le tanıştırdı. Savcı bana kendini Hüseyin olarak tanıttı ve ’Sen niye abilerini dinlemiyorsun, dediklerini niye yapmıyorsun, ailen var, enişten var, kardeşlerin memur, yaptığın hata onların hepsinin hayatına mal olabilir, bu işin içerisine giren herkes mezara kadar bizimle gelir, önemli olan senin deşifre olmaman, seni emniyet de biz de tanıyoruz, bizimle görüştüğünü kimsenin bilmemesi lazım, cemaatte gelişmeler nasıl, kaldığın yerde askerler var mı?’dedi. Çok korktum, konuyu Adıyaman’daki babama açtım. Ama bazı istihbaratçılar beni, ’Küçük kızkardeşine kadar bütün sülaleni öldürürüz’ diye tehdit etti.” Gizli tanık ‘Erzincan’ın verdiği bu ifadeyi, babası gizli tanık ‘Taha’ ile kardeşi gizli tanık ‘Kalem’in de doğruladığı ifade ediliyor.

Gizli tanık X: “28 Ekim 2009 günü Kilimli yol ayırımında Jandarma Üsteğmen Ersin Ergut’la buluştuk. Ersin Üsteğmen benim arabama bindi, cep telefonumu aldı, bataryasını çıkardı. Çatalarmut barajında mühimmat bulunduğunu söyledi. Olay yerine Emniyetin jandarmadan önce gittiğini, bu olayda bir film olduğunu bildirdi. Benim Erzincan Başsavcısına ’Gölde bulunan mühimmatları Erzincan polisinin daha önce bana ’Sana mühimmat verelim bir yere at biz de sonra gidip bunu bulalım’ dediklerini söylememi teklif etti. Ancak kabul etmedim. Ersin üsteğmen ’Ergenekon davasını Amerika’nın desteklediği cemaatin bir komplosu, bu davanın Amerika’nın Türkiye’yi ele geçirmek için bir yol olduğunu bildirdi. Mühimmatın polis tarafından konulduğu izleniminin verilmesi için benim ‘gizli tanık’ yapılacağımı söyleyince, ’Benim çoluk çocuğum var’ dedim. Ersin üsteğmen bana ’Seni alay komutanıyla görüştüreyim. Senin yüzünü değiştiririz. Estetik ameliyat yaptırırız. Sana iş buluruz. 10 bin TL para veririz. Bu tür şeyleri sen düşünme. Ancak dosya Erzurum’a gidince kimliğinin gizli kalmasını garanti edemeyiz. Çünkü Erzurum Savcısı polislere yakındır. Polisler Erzurum savcısından seni öğrenirler’ dedi.”

Gizli tanıklar nerede doğru söylüyor?
HSYK tarafından yetkisi alınan eski Özel Yetkili Erzurum Savcısı Osman Şanal’ın yerine görevlendirilen Cumhuriyet Başsavcı Vekili Taner Aksakal, mahkemeden, gizli tanıklara baskı yapılması nedeniyle, tanıkları bir an önce dinlemesini istedi. Ancak ortaya çıkan bilgilere göre, İlhan Cihaner’in tutuklu sanık olduğu iddianamede, ifadelerine başvurulan gizli sanıklardan bazıları, Erzincan Savcılığı’nda Erzurum’da baskı altında ifade verdiklerini söylerken Erzurum Savcılığı’nda verdikleri aksi ifadede de bu kez Erzincan Savcılığı’nda baskı altında konuştuklarını söylemişler.

Türkiye’de son dönemde ciddi suçlamalar gizli tanıkların ifadelerine dayandırılırken gizli tanıkların hukuki açıdan ne derece güvenilir olduğunu ve gizli sanık ifadelerine dayanarak hazırlanan iddianamelerin yargılama sürecine olan güveni sarsıp sarsmadığını Avukat Ayhan Erdoğan ile konuştuk.

Türkiye’deki gizli tanık uygulamasının dünyada eşi yok
Son dönemde Ergenekon soruşturması ile sıkça karşımıza çıkan gizli tanıklar hukuki açıdan güvenilir mi?
Gizli tanıkların mahkemede ve kovuşturma sırasında kimliklerinin gizli tutulması dünyada benzeri olmayan bir uygulama. Gizli tanık yasası çıkartılırken örnek aldıklarını söyledikleri ABD’de dahi, soruşturma ve kovuşturma sona erene kadar tanığın kimliği ortadadır.

Bu haliyle, Türkiye’deki uygulama bir ilk. Gizli tanık kullanılan Ergenekon diye adlandırılan davalarda, davada sanık olan kişinin aynı davada gizli tanık olarak ifadesine başvurulduğunu bile görüyoruz. Örneğin Osman Yıldırım adlı dava sanığının, gizli tanıklardan biri olduğu ortaya çıktı. Sanığın beyanının atfı cürüm niteliğini de aşan bir zorlama uygulamaya geçirilmiş oldu.

Gizli tanığı sorgulama imkanı yok
Gizli tanığın güvenilirliği konusunda bir diğer mesele de, tanıklık yaptığı olaya vakıf olup olmadığıdır. İlhan Cihaner’in yargılandığı dava da dahil bu davalarda gizli tanıkların güvenilir olmadığı ortada. Ergenekon diye kamuoyunun adlandırdığı davalarda da gördük, bunların çoğu görgü tanığı değil, duyum tanığı. “Olduğunu duydum”, “bana söylendiğine göre” diye konuşuyorlar. Bu tanıklarla yargılama yapılıyor yani. Gizli tanıkların gizlenmesi bu tanıkların olaya tanık olup olmadığının yanı sıra, soruşturulan kişilerle husumet içinde olup olmadıkları ya da temin edilmiş tanık olup olmadıklarının bugünkü sistemde tespit edilmesinin mümkün görülmemesidir. Dolayısıyla gizli tanık müessesesi özel bir yargılamada doğrudan infaz maksatlı kullanılır duruma gelmiş ve zaten ceza yargılamasının en güvenilmez delili olan tanıklık müessesesi hukuki yararlılığının artık doğrudan tartışılır hale gelmesine sebep olmuştur.

Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ile ilgili davada olduğu gibi, gizli tanıkların farklı savcılıklarda farklı ifade vermesi de zaten güvenilirliklerinin derecesini ortaya koyuyor.

Her şey “delil” ama hiç delil yok
Bir iddianamede delillerin büyük çoğunluğunu gizli tanık ifadelerinin oluşturmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Devrimci Karargah davasının da avukatlarından biriyim. Örneğin o davada da birçok sanık açısından delil olarak öne sürülenlerin delil olma niteliği yok. İddianamede ifadeler, görüşme kayıtları, bilgisayarlar, hard diskler, krokiler diye deliller sayılıyor. Ancak hard diskler, cd’ler vs. incelenince ortaya çıkıyor ki bunlarda suç teşkil edecek bir şey yok. Ancak iddianameye çöp torbası gibi delil olarak her şey yazılıyor. Böyle alışılmış ve böyle de gidiyor. Dolayısıyla iddianameye bakıp, orada sayılanlara itibar edip ne kadar çok delil toplanmış demek yerine, iddianamenin dayandığı delilleri inceleyip bunlardan hangilerinin ciddi delil niteliğinde olduğunun tespiti gerekiyor.

Şimdiki ortamda herkes her yerin sanığı olabilir. Bostancı’da çatışmada öldürülen eylemci Orhan Yılmazkaya’yla çay içtiği için insanlar sanık olabiliyor. Çay içerken fotoğraflarını çekiyorlar, o da delil olarak gösteriliyor. Çay içilen yere giden yolu gösteren krokiyi koyuyorlar, o da delil oluyor. Ortada terör estiriliyor. Deniliyor ki size, bizim fişlediğimiz solcularla çay bile içemezsiniz. Bu durum ancak bu kadar anlatılabilirdi, kendilerine iletmekte yarar var, mesajınız alınmıştır.

Bu soruşturmalar darbe dönemlerini aratır nitelikte
Ergenekon davası ve ardından İlhan Cihaner’in tutuklanmasına neden olan soruşturma hukuka olan güveni mi zedeliyor, darbecilerin yargılandığı izlenimini mi veriyor?
Bugünkü özel yetkili mahkemeler çerçevesinde yapılan soruşturma ve kovuşturmalar 12 Eylül dönemini aratır sürece girildiğine işaret etmektedir. Darbelere karşı bir mücadele söz konusuysa eğer, bunun yöntemi de darbe uygulamalarında farklı, demokratik, hukuki anlamda güvenilir olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, darbelere, demokratik hukuk devletinde vatandaşların hak ve hukuklarının ihlali nedeniyle karşı çıkmak, başka bir davranış biçimini içerir. Yok, darbelerin ideolojik olarak sizin düşüncenize karşı olması sebebiyle karşı çıkarsanız, uygulayacağınız yöntem mevcut sistemi demokratikleştirmek olmayıp, hak ve hukuk ihlallerini bu kere sizin lehinize işletmek anlamına gelecektir. Türkiye’deki soruşturmalar bugün bu değerlendirmenin yapılmasını zorunlu kılar bir aşamaya gelmiştir. Türkiye’de bugün özel yetkili mahkemelerin yürüttüğü soruşturma ve kovuşturmalar sırasındaki hak ve hukuk ihlalleri, özellikle soruşturmalar yönünden darbe dönemlerini aratır bir hal almıştır.

Türkiye’de şu an kamuoyuna yansıyan davalarda hukuki bir yargılama süreci işlemiyor. Savcılar arasında yaşanan mücadele, hukuki niteliğinden ziyade, süren siyasi bir mücadelenin yansımasıdır. Olayın sadece savcılarla ilgili olmadığı açıktır, savcılar arasındaki mücadelenin hakimler arasında da var olduğunu görüyoruz. Bu da mevcut yargılamalarda üzerinde yürünen hattın hukuki metinler ve hakimin bağımsız kimliğinde var olduğu ileri sürülen vicdani kanaatinden ziyade ideolojik olduğunu gösteriyor. Halkımızın 'Allah kimseyi mahkemeye düşürmesin' ya da 'seni mahkemeye verip sürüm sürüm süründürücem' demesinin kaynağını da bu arada incelemekte yarar bulunmaktadır.

Hukuk herkese lazım
Son olarak eklemek istedikleriniz…
Bugünkü yöntemle, yarın özel yetkili savcı ve hakimlerin yapısı değiştirilip aynı yetkileri kullanmaya devam edecek olurlarsa, bu anlayışla siyasi partilerin ve milletvekillerinin hepsi soruşturma kapsamı içinde soruşturulabilir, gözaltına polis marifetiyle alınabilir. Yani, hukuk herkese lazım. Başta Kenan Evren ve şürekasına ve onlar sayesinde bugün var olanlara hatırlatmakta yine de yarar vardır.

(soL-Haber Merkezi)