Guardian Türkiye’nin Suriye politikasını masaya yatırdı

Guardian gazetesi Türkiye ve Başbakan Erdoğan’la ilgili hazırladığı özel dosyasında Türkiye’nin Suriye politikasına ve Başbakan’ın otoriter tarzına değindi.

Guardian’da dün Simon Tisdall’ın imzası ile yayınlanan “Yeni Atatürk, Erdoğan dönüm noktasında” başlıklı dosyada Suriye krizi, ekonomi ve Kürt meselesinin Erdoğan’ın iktidarına etkisi inceleniyor.

Ülkenin yarısı muhalif
BBC Türkçe’nin haberine göre, yazar, makalesine 'destekçilerinin Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra ülkenin en büyük devlet başkanı olarak gördüğü kişi' ifadesini kullandığı Başbakan Erdoğan’ın parti kongresinde yaptığı konuşmayla başlıyor.

Makalede, Erdoğan'ın kongrede söylediği ‘Türkiye’nin Müslüman ülkelere örnek olduğu’ sözleri hatırlatılırken seçim sonuçlarından yola çıkılarak ülkenin yarısının muhalif olduğu ifade ediliyor.

Gazetenin haberinde Türk uzmanların ve politikacıların görüşleri de var.

Guardian’a konuşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, “Erdoğan çok otoriter. Kendinden çok emin. Tavırları hem Türkiye hem de dünya için çok tehlikeli” diyor.

Gazetenin görüşlerini aktardığı Milliyet yazarı Kadri Gürsel ise Erdoğan için şu yorumu yapıyor:

“Erdoğan seçilmiş bir sultana dönüşüyor. Parti kongresi tek kişilik bir şovdu… Türkiye’nin kaderini belirleyecek tek kişi olduğunu düşünüyor. Kibir (hubris) sendromu geçiriyor.”

Haberde, muhaliflerin aksi görüşleri paylaşanlar da var. Guardian gazetesine konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekili Nursuna Memecan, Erdoğan’ın ‘otoriter olmadığını’ belirtirken Başbakanın, detay odaklı olduğunu söylüyor.

Modern mi, tehditkâr mı?
Görüşleri derleyen gazetenin yazarı Erdoğan için şu ifadeleri kullanıyor:

“Sevin ya da sevmeyin, destekçileri de karşıtları da Erdoğan’ın Türkiye’nin siyasi sahnesine egemen olduğu konusunda hem fikir. Destekçilerine göre o dinamik, modernleşen bir güç. Karşıtlarına göre ise bölücü hatta tehditkâr.”

Gazeteci Cengiz Aktar da Türkiye’nin ‘kutuplaştığı’ yorumunu yaparken ‘AKP’nin artık siyasi bir parti olmadığı, Erdoğan’ın özel aracı olduğu’ görüşünü paylaşıyor.

Guardian, giderek artan sorunlar karşısında Erdoğan’ın iktidarını koruyup korumayacağına dair soru işaretleri doğduğuna dikkat çekip Başbakan için “zayıf görünüyor” yorumunu yapıyor.

Dış siyasetle ilgili gazetenin danıştığı İstanbul Politikalar Merkezi Başkanı Fuat Keyman da ‘Erdoğan’ın Esad’ın gücünü hafife aldığı’ görüşünde.

Gazetenin yazarı Simon Tisdall’a göre, Türkiye Arap Baharı ile birlikte Orta Doğu’da ‘model’ olarak öne çıksa da Suriye’deki iç savaş Türkiye’nin ‘bölgesel liderlik’ kavramına zarar verdi.

“Suriye’yi kişisel mesele yaptı”
Yazar, Başbakan Erdoğan’ın, tüm çabalarına rağmen Esad’ı reform yapmaya ikna edememiş olmasını ‘kişisel bir mesele’ olarak algıladığını yazıyor.

Başbakan Erdoğan’ın 2014’de cumhurbaşkanlığı koltuğuna geçmesinin beklendiği belirtilen haberde, Erdoğan’ın bunu yapabilmesi için gerekli koşullar şöyle sıralanıyor:

“Abdullah Gül geri çekilmeli veya güçsüz bir başbakan olarak kalmayı kabul etmeli.”

Guardian yazarı, Türkiye’de orta sınıfın, Batı yanlılarının, Kemalistlerin ve sağcı milliyetçilerin Erdoğan’ın planını ‘anayasal devrim’ olarak gördüğünü belirtiyor.

Gazetenin dikkat çektiği maddeler arasında, Erdoğan’ın iktidarının ilk yıllarında partisinin kapatma davası, Irak işgali döneminde ABD ile iyi ilişkiler kurma çabası ile zor günler geçirdiği var.

Yazar, bu zorluklara rağmen ilerleyen yıllarda Erdoğan’ın gücünü Türkiye’de birçok kuruma yaydığını belirtip ordunun siyasi gücünün de zayıflatıldığını vurguluyor.

“Dindar nesil yaratma hırsı”
Başbakan Erdoğan’ın Kürt meselesini çözme sözü vermesine rağmen ‘PKK saldırılarının devam ettiği’ de haberde dikkat çekilen maddelerden.

Gazete, AKP’nin Fethullah Gülen cemaati, Müslüman Kardeşler ve Gazze’de Hamas yönetimiyle bağlarından yola çıkarak Erdoğan’ın ‘dindar bir nesil yaratma hırsında’ olduğuna dair şüphelere de yer veriyor.

Başbakanın sağlığına dair endişeler olduğu da belirtilen yazıda, “Erdoğan’ın devrinin kapanacağını söylemek büyük bir hata olur. En azından şimdilik” deniyor.

‘Medya AKP bakanlarını incelemiyor’
Gazetecileri Koruma Komisyonu ve Avrupa Komisyonu’nun, Türk medyasına yönelik hükümet baskısını eleştirdikleri raporlar da Guardian’ın gündeminde.

Gazete, Başbakan’ın yaklaşık 10 yıllık iktidarı boyunca ‘eşi benzeri görülmemiş bir güç’ topladığına dikkat çekerken, AKP hükümeti hakkında hiçbir inceleme yapılmadığını ve bakanlar ile akrabalarının hayatları ve ticari çıkarları hakkında hiçbir soruşturma yapılmadığı belirtiliyor.

“Türkiye Şam yolunda tökezledi” iddiası
İngiliz basınının önde gelen iki gazetesi Guardian ve Financial Times bugün de sayfalarına Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin analizleri taşıdı.
Guardian gazetesi Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasının “değiştiğini” belirtirken, Financial Times ise “Türkiye’nin Şam yolunda tökezlediğini” yazıyor.

Guardian gazetesi yazarı Simon Tisdall'a göre Başbakan Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın Bakü’de yaptıkları görüşmenin Suriye politikalarına etkisi olabilir.

Yazar, bir yıldan uzun süredir Suriye krizinde farklı tarafları destekleyen iki ülkenin, askeri müdahale seçeneğinin rafa kalkmasıyla krizin çözümüne dair ortak çıkarları paylaştığını belirtiyor.

Ateşkes İran’la Türkiye’nin işi mi?
Yazara göre, Şam’ın ateşkes ilan etmeyi kabul etmesi, İran ve Türkiye’nin, Suriye’ye yönelik yaklaşımlarındaki değişikliğin bir sonucu.

Tisdall bunun, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Birleşmiş Milletler veya herhangi bir etkin uluslararası müdahalenin yokluğunda, Türkiye’nin Suriye’deki çıkmaza yönelik yeni bir bölgesel çözüm arayışını yansıttığını söylüyor.

Guardian yazarı şu ifadeleri kullanıyor:

“Türkiye, Suriye’deki yangından büyük yaralar aldı. Sınırda tampon bölge oluşturulması, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve silahlı bir insani müdahale taleplerini reddeden Washington ile Avrupalı NATO müttefikleri tarafından yüz üstü bırakılmış gibi hissediyor.”

Haberde, artan göçmen sayısı, Türkiye ve Suriye arasındaki ekonomik ilişkilerin bozulması ve Türkiye’deki Alevilerin Ankara’ya tepkisi de öne çıkarılan noktalardan.

Gazeteye konuşan yorumcu Cengiz Aktar, “Türkiye’nin Suriye politikası Esad’ın geçen yıl iktidarı bırakmayı reddetmesiyle tam bir karmaşaya sürüklendi” diyor.

Türkiye komşularıyla ilişkilerini onarmak istiyor
Guardian yazarı Simon Tisdall, Türk yetkililerin Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’na desteğine misilleme olarak Suriye’nin de PKK’ye yardım ettiğine inandıklarını aktarıyor.

Sınırda karşılıklı top atışları yapıldığına ve Türkiye’nin Rusya’dan Suriye’ye gitmekte olan uçağı ‘mühimmat taşıdığı’ iddiasıyla zorla indirdiğine de değinen gazete, Ankara’nın ‘yön değiştirdiğini’ yazıyor.

Gazete bu savını şu sözlerle dile getiriyor:

“Hükümetin yöntemini değiştirdiğine dair açık işaretler var. Türkiye, komşuları İran, Rusya ve hatta belki Irakla ilişkilerini onararak bölgesel güçler tarafından da güvenceye alınacak şekilde Suriye’de bağlayıcı bölgesel bir çözüm arıyor ve ayrımı giderek derinleşen Şii-Sünni gruplar arasında köprü kurmayı umuyor.”

Guardian yazarına göre, bu yeni yaklaşım Esad’ın gitmesini isteyen Mısır ve Suudi Arabistan ile rejim değişikliğine karşı çıkan Rusya ve İran’ı bir araya getirecek ‘paralel görüşmeler mekanizması’ oluşturulmasını amaçlıyor.

Tisdall, bu yaklaşımın İsrail’i de içine alabileceği görüşünde.

Davutoğlu "Kanı nasıl durdururum" diye soruyormuş...
Gazeteye konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Türkiye’nin ‘her zaman bölgesel yaklaşıma inandığını ve Rusya’nın çözümün parçası olacağına dair iyimser olduklarını’ söyledi.

Gazete, Suriye politikasının başarısız olduğu söylemlerine karşı çıkan Davutoğlu’nun şu sözlerini aktarıyor:

“Her gün kendime, bu dökülen kanı durdurmak için daha fazla ne yapılabilir diye soruyorum. Biz her şeyi yaptık. Rejimi geçiş sürecine iknâ edebilmek ve demokratik bir sisteme geçmelerine yardımcı olmak için iki taraflı angajmanlar denedik.”

Davutoğlu şöyle devam ediyor:

“[Esad] adım adım planımızı kabul etti ama iki, üç gün sonra sözlerini tutmadı… Bizi kandırdığını ve bizimle olan ilişkisini istismar etmeye çalıştığını fark ettik.

“Etik olarak ve stratejik olarak bizim politikamız doğruydu. Etik olarak doğruydu çünkü biz insan hakları ve Suriye halkının haklı taleplerinin yanında yer alıyoruz. Stratejik olarak da doğruydu çünkü biz tarihin doğru tarafındayız.”

Guardian gazetesi, makaleyi Davutoğlu’nun ‘Suriye’deki rejimin devam edemeyeceği ve yeni seçilecek hükümetin Türkiye’nin en iyi dostu olacağına’ dair sözleriyle sonlandırıyor.

FT: Türkiye Şam yolunda tökezledi
Financial Times gazetesinde de ‘Türkiye Şam yolunda tökezledi’ başlıklı bir analiz dikkat çekiyor.

Gazete yazarı Philip Stephens’ın imzasını taşıyan makalede, AKP hükümetinin muhalefete hoşgörüsüz olduğu ve medyada muhalif sesleri susturduğu yazıyor.

Türkiye’nin Libya’da Kaddafi karşıtlarını desteklemeye yanaşmadığı, aynı hatayı Suriye’de de yapmak istemediği için olasılıkları hesaplamadan Şam rejimini devirmeye çalıştığı belirtiliyor.

Gazete, Erdoğan’ın Esad yanlısı güçleri hafife aldığını, ABD'nin kanın yayılması ve Şam rejiminin sona ermesine yönelik arzusunu ise fazla ciddiye aldığını yazıyor.

Yazara göre, kısa bir süre öncesine kadar ABD'nin bölgeden elini çekmesini memnuniyetle karşılayan Türkiye, şimdi ise Amerika’nın bölgede liderliğe yanaşmamasından üzüntü duyuyor.

Financial Times, tampon bölge kurulmasını isteyen Türkiye’ye ‘çıkarları olmadığı için’ Amerika’dan destek gelmediğini yazıyor.

'Erdoğan ABD Başkanı'nın risk almasını istiyor'
Yazar Philip Stephens, ABD’nin muhaliflere temin edilen silahların cihad yanlısı savaşçıların eline geçmesinden endişelendiğini aktarıyor.
Analizde Erdoğan’ın ABD seçimleri sonucundan beklentisi şu sözlerle ifade ediliyor:

“Erdoğan, yeniden seçilecek Barack Obama veya yeni seçilecek Mitt Romney’nin risk almaya daha hevesli olmasını istiyor. Sonunda onlar da Türkiye’nin temel görüşünü paylaşıyor: Şam’da rejim değişikliği.”

Yazar, Erdoğan için “Mevcut zorluklardan bihaber görünüyor. Hala Türkiye’nin Orta Doğu’da yeni bölgesel güç olduğuna dair uzun konuşmalar yapıyor. Avrupa ile ekonomik ilişkileri veya ABD ile güvenlik ilişkilerine çok az değiniyor. Sanki Türkiye doğu ve batı arasında seçim yapmak zorundaymış gibi…” diyor.

Özellikle Irak Savaşı sonrası ABD ve Avrupa’nın Orta Doğu siyasetinde belirleyici olma umudunda olmadığı belirtilen makalede, “Ama bu, Türkiye ya da başkasının bu rolü üstlenecek kadar güçlü olduğu anlamına da gelmiyor” deniyor.