Füze kalkanı yalanları ve gerçekleri...

Türkiye'nin radar sistemine ek olarak yeni füze kalkanı sistemi satın almak zorunda kalacağı, radar sisteminden elde edilen bilgilerin İsrail ile paylaşılacağı ve tüm yapılanların bir "savunma" değil, saldırı konseptinin parçası olduğu net biçimde ortaya çıkmış durumda.

Türkiye'de kurulacak NATO erken uyarı radarının yankıları devam ederken, geçtiğimiz gün Radikal gazetesinden Deniz Zeyrek'in Türkiye'nin doğusunun füze saldırılarından korunamayacağını yazması, tartışmalara yeni bir boyut ekledi. Zeyrek, Malatya Kürecik'teki üsse kurulacak radarı veya Türkiye'nin doğusundaki herhangi bir yeri hedef alan Rusya veya İran menşeli füzelerin, NATO füze bataryalarının yerleştirileceği en yakın yer olan Romanya'dan gönderilecek önleyici füzelerle bile imhasının mümkün olmadığını yazdı.

Tüm bir sistemin, "düşman" füzelerinin, "Malatya'daki radar tarafından tespit edilip, Romanya'dan kalkacak önleyici füzelerle imha edilmesi" basitliğine indirgenmesiyle iki gündür gündemi belirleyen haberlere yanıt gecikmedi. Üst düzey NATO yetkilileri, füze savunma sisteminin bir parçası olan ve yıl sonuna kadar Malatya'da faaliyete geçirilmesi planlanan radarla ilgili olarak NTV'ye konuştu.

NATO yetkililerinin Türkiye'de yaşanan tartışmaları, "NATO'nun nasıl işlediği hakkında sağlıklı bilgiye sahip olmayan kişilerin ittifaka yönelik önyargılı davranmaları" olarak tanımlaması dikkat çekti.

Radarı kabul etmeniz yetmez, korumak için de savaşacaksınız!
Yapılan açıklamanın en dikkat çekici yanı, "Türkiye'nin doğusunun füze saldırılarına karşı savunmasız kaldığı" yönünde başlayan tartışmalar karşısında NATO'nun önceliğinin, radarın güvenliğini sağlamak olduğunu göstermesi oldu.

NATO füze savunma sisteminin önemli bir parçası olan ve Malatya'da kurulması çalışmalarına başlanan X-Band radar üssünün kendisine has bir koruma kalkanı olmadığını vurgulayan yetkililer, radarların güvenliğini radarın konuşlandığı ülkenin askeri birlikleri ile NATO'nun ortak hava savunma sistemlerinin koruduğunu dile getirdi.

Füze kalkanı tartışması ile ilgili gözden kaçırılmaya çalışılan bir nokta ise ABD ve NATO'nun Arap yarımadasında yaptığı yığınak. NATO, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile işbirliği projeleri yürütüyor. Mısır, Cezayir, Ürdün, Fas ve Tunus da NATO’nun işbirliği yaptığı ülkeler. Katar, Kuveyt ve Umman'da ABD üsleri bulunuyor. Dünyanın en büyük 3. silah ihracatcısı durumuna gelen ve İran'a karşı son derece saldırgan bir politika izleyen Birleşik Arap Emirlikleri'nde Fransa askeri üsse sahip durumda. ABD'nin Irak'taki varlığı malum ve Suriye'ye dönük siyasi müdahalenin de şiddeti giderek artıyor. ABD sık sık Akdeniz ve Basra Körfezi'ne savaş gemisi gönderiyor. Füze kalkanı projesinin önemli bir ayağının da Akdeniz'de bulunan ABD savaş gemilerinde bulunan füze sistemi olduğu biliniyor. Bu durumda, Türkiye'ye kurulan radar sisteminin bir "savunma" konseptinin değil, açık bir saldırı konseptinin parçası olduğu söylenebilir. Hedefte İran ve Suriye'nin olduğu, diğer ülkelerdeki egemenliğin de pekiştirildiği rahatlıkla görülebilir.

AKP hükümetinin NATO ile imzaladığı anlaşma kapsamında, işletilmesi ABD'nin en büyük silah karteli Raytheon mühendislerine, iç güvenliği de 50 ABD askeri polisine bırakılan radar üssünün, kısa-orta ve uzun menzilli füze saldırılarına karşı korunmasının askeri ve mali sorumluluğunda en büyük pay da Türkiye'nin üzerine kaldı.

Füze savunma sistemi genişledikçe genişliyor
Türkiye hava sahasının korumasının Romanya'nın Deveselu üssüne yerleştirilecek NATO bataryalarından fırlatılacak önleyici füzeler ile sınırlı olmadığını, bu füzelerin menzilinin de Yozgat'ın doğusu ile sınırlı olmadığını ileri sürülen NATO yetkilileri, Türkiye'ye konuşlanacak olan Patriot'lar ile denizden ve havadan daimi sistemler de dahil edilirse, Türkiye'nin deniz suları dahil tümüyle güvende olacağı konusunda şüphe duyulmaması gerektiğini ileri sürdü.

Türkiye'nin doğusunun da koruma altına alınması için bir hava savunma sistemine ihtiyacı olacağını dolayımsız bir şekilde ifade ederek bu konuda yürütülen tahminleri haklı çıkaran bu açıklamalar, kısa vadede NATO füze savunma sisteminin maliyetine ortak çıkacak en önde gelen ülkenin Türkiye olacağını da gösteriyor.

Bu hava sahası savunma sisteminin de Malatya'da kurulacak olan radar sistemiyle entegre olması gerekliliği, Türkiye'yi Raytheon adlı ABD'li silah tekelinin ürettiği radar sistemlerine uyumlu füze ve batarya sistemlerinin önemli alıcılarından biri haline getirmiş oluyor.

Müttefik İsrail
NATO'nun füze savunma sisteminin önemli bir parçası olan Malatya'ya kurulacak radar üssünden İsrail'e de veri akışı sağlanacağı yönündeki tartışmalara karşı ise, "sistemin Rusya ve İsrail gibi NATO'nun ortaklarına ve stratejik işbirliği yaptığı ülkelere açık olduğu" açıklaması yapıldı.

NATO yetkililerinin, "kısa vadede NATO müttefiki bir ülke ile üçüncü bir ülke arasında yaşanan ikili düzeyde gerginliğin uzun vadeli projeleri etkilememesini umdukları"nı vurgulamaları ise, İsrail'le veri paylaşımının kabul edilemeyeceği yönünde açıklamalar yapan AKP hükümetinin kısa bir dönemde İsrail ile ilişkilerini de yeniden müttefiklik düzeyine taşıyacağına işaret etti.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NATO'nun füze savunma sistemine Türkiye'nin de dahil olmasının zorunlu olduğunu, Türkiye'nin şartları sağlandıktan sonra sisteme itiraz etmenin ittifakın dokusu ve Türkiye'nin güvenliği için sıkıntı oluşturacağını, İsrail’in sistemden faydalanmasına sıcak bakmadıklarını vurgulamıştı.

NATO'dan gayrıresmi olarak yapılan bu açıklamalar ise, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, Türkiye'ye NATO radarı kurulması kararının yarattığı tepkilere karşı yaptıkları, "topraklarımızdan füze fırlatılmayacak", "İsrail'le veri paylaşımı yapılmayacak" açıklamalarının aslında hiçbir anlaşma ile garanti altına alınmadığını gösterdi.

(soL - Haber Merkezi)