Ergenekon herkese 'bulaştı'

1 Temmuz operasyonundan sonra siyaset ve basın dünyasında konum belirlemeyen tek bir aktör kalmadı.

soL (HABER MERKEZİ) Ergenekon soruşturmasının 6. dalgasında gerçekleştirilen, emekli generallerin yanı sıra ulusalcı kanattan bazı gazetecilerin gözaltına alınmasını kapsayan operasyonlar, gazeteciler ve siyasetçiler tarafından farklı yorumlarla ele alınıyor.

"İlk kez çetelerin üzerine gidiliyor"
Taraf gazetesi başyazarı Ahmet Altan, 3 Temmuz tarihli yazısında, darbecilerin irtica tehlikesini abartmak ve halkı darbenin gerekliliğine ikna etmek için medyayı kullandığını söylüyordu. Ancak son zamanlarda Taraf başta olmak üzere bir dizi gazetede "Ergenekoncu çetelerin kaos planları" abartılı bir dille sunularak okurlar soruşturmanın meşruluğuna ikna edilmeye çalışılıyor.

4 Temmuz günü Sabah, Star, Yeni Şafak ve Bugün gazeteleri neredeyse aynı manşeti atarak, "Ergenekoncuların 7 Temmuz'da gerçekleştirmeyi planladıkları kaos senaryolarının boşa çıkarıldığı"nı yazdılar. AKP'ye ve Fethullah Gülen'e yakın basın organlarında operasyona ilişkin kaynak belirtilmeksizin yayımlanan detaylar, yoruma yer bırakmaz nitelikteydi. Bu veriler üzerinden yapılan değerlendirmelerde "cumhuriyet tarihinde ilk kez çetelerin üzerine böyle kararlılıkla gidiliyor olması" öne çıktı.

Gelişmeleri daha soğukkanlı bir dille aktarmaya çalışan Zaman gazetesinde ise Mümtaz'er Türköne tarafından, "Cumhuriyet tarihinde çeteleşmelerin 27 Mayıs'ta başladığı ve Atatürk inkılaplarının da darbeler tarafından tasfiye edildiği" gibi tezler ortaya kondu.

"Ülkücü, solcu, dinci demeden çetelerin üzerine gidelim"
"Ergenekon" ile ilgili bilgi ve yorumların en önemli kaynaklarından biri de, şu sıralar Star gazetesinde yazmakta olan Şamil Tayyar. Tayyar dünkü yazısında, 3 kasım 1996'da kontrgerilla faaliyetlerini su yüzüne çıkaran "Susurluk kazası" ile "Ergenekon süreci"ni karşılaştırarak 11 yıl önce çetelere karşı atılamayan adımların bugün cesurca atılmakta olduğunu öne sürdü. Tayyar'ın "Gelin, 'ülkücü-solcu-dinci' tasnifine tabi tutmadan tüm çetelerin üzerine gidelim" sözleri genel sağduyuyu yansıtır gibi görünse de, bu yaklaşım aslında Sivas katliamı ve 1 Mayıs 1977'deki saldırılar dahil tarihimizdeki tüm kara lekelerin gerici ve faşist içeriklerinden bağımsız olarak, birer "çete komplosu" olduğunu düşündürmeyi amaçlıyor.

Zaman ve Star gazetelerinde 3 Temmuz'da yayımlanan ve emekli öğretim görevlisi Tahir Hatipoğlu'nun ortaya attığı bir iddiaya göre, "Sivas katliamı şu ana dek dincilerin işi gibi gösterilmeye çalışıldı ama aslında derin devlet, kontrgerilla ve özel harp idaresi tarafından gerçekleştirilmiş olabilir"di. Bu değerlendirmenin de oldukça geniş bir kabul gördüğü kısa sürede ortaya çıkıyordu.

Çeteciler... Ama çetelere karşılar
BBP Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu, Ufuk Uras'ın "Ayışığı" ve "Sarıkız" darbe girişimlerinin Meclis'te görüşülmesi için vereceği önergeyi destekleyeceğini açıkladı. 1978'de Balgat katliamı faillerinden Abdullah Çatlı'nın salıverilmesi için polise gözdağı veren, çetelerle organik bağları herkesçe bilinen Yazıcıoğlu, dalga geçercesine çetelere karşı verilen savaşı desteklediğini açıkladı ve "Türkiye'de ne varsa ortaya çıksın" dedi. Yazıcıoğlu ayrıca emekli askerlerin siyasetle uğraşmasını eleştirerek "orduyu siyasete bulaştırmak ordunun yıpranmasına sebep olur" dedi ve böylece liberal ve milliyetçi söylemleri aynı potada eritmeyi başardı.

Benzer şekilde, operasyonun kendisine yönelik bir eleştiri ortaya koymayan, iddianamenin sunulmasını ve soruşturmanın tamamlanmasını beklediklerini söyleyen ancak yine de "MHP Ergenekon'un hiçbir yerinde yok" deme ihtiyacı hisseden Devlet Bahçeli, "Ergenekon" isminin kendileri için kutsal olduğunu ve "terör" kelimesi ile yan yana kullanılmasından rahatsızlık duyduklarını belirterek milliyetçiliğe toz kondurmamaya çalıştı.

"Gittiği yere kadar götürülmeli"
DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, AKP'nin süreci istismar etmemesi kaydıyla, soruşturmada sonuna kadar gidilip derin yapılanmaların tasfiye edilmesi gerektiğini belirtti. DTP'li milletvekili Emine Ayna ise, soruşturma sürecini kendi siyasal programına uygun bir şekilde yürüten AKP hükümetinin de ayrı bir plan hazırlayarak devreye koyduğunu iddia etti. AKP'nin planının Ergenekoncularınki ile paralellik taşıdığını söyleyen Ayna, bu planın temel olarak Kürtlerin baskı altına alınmasını amaçladığını iddia etti.

TÜSİAD da, sürecin "toplumdaki endişe ve kutuplaşmayı artırmadan, demokrasi ve hukuka duyulan güveni zedelemeden sonuna dek götürülmesi" talebinde bulundu.

"Sürecin siyasi hedeflerine ulaşıp ulaşmadığı önemli"
Öte yandan, operasyona kuşku ile bakanlar da var. Soner Yalçın Hürriyet'teki köşesinde, 1972 tarihli "Bomba Davası"ndan söz ederek Ergenekon soruşturmasındaki suçlamaların temelsiz olabileceğine işaret etti. Yalçın'a göre, eski polis müdürlerinden doktorlara, avukatlardan üniversite öğrencilerine, bürokratlardan emekli askerlere kadar 57 kişinin gözaltına alınıp anayasal düzeni yıkmak iddiasıyla tutuklandığı Bomba Davası'nda da sanıklar "yapılacak bir askeri ihtilal amacıyla, soygun ve bombalı saldırılar düzenlemek ve Boğaz Köprüsü'nü havaya uçurmak gibi uyduruk iddialarla" İstanbul'da sorgulamalardan geçirilmişlerdi. Soner Yalçın, "Bomba Davası" sürecinin sessizce bitirildiğini ancak sonuçta 27 Mayısçıların tasfiyesini de içeren bir dizi siyasi hedefe ulaşıldığını vurguladı.

"Hukuk çiğneniyor, asıl kavga başka"
Başını anayasa profesörü Süheyl Batum ve TBB Başkanı Özdemir Özok gibi isimlerin çektiği bir kesim, işin hukuki yönüne ağırlık vererek henüz iddianamesi hazır olmayan bir davada, neyle suçlandığını bilmeyen kişilerin 13 aydır gözaltında tutulmalarını ve gözaltına alınma biçimlerini eleştirdi.

"Ergenekon hakkında bir kitap yazmış gazeteciyim. Çözülmesi için ne mümkünse yapılmasını savunan biriyim" diyen Can Dündar da hukuk adına endişe duyduğunu, Türkiye'nin demokratikleşmesinin bu süreçten yara alacağını düşündüğünü söyledi.

CHP'nin açıklamalarında ise cumhuriyeti yıkıp yerine din devleti kurmak isteyen AKP'nin, operasyon ile bu yoldaki engelleri aşmaya çalıştığı söyleniyor. AKP'ye açılan kapatma davası sürecinde CHP'nin dilinden düşürmediği "hukuka saygı" düsturu ise soruşturma sürecinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat tarafından sıkça dillendirilir oldu.

"Amaç orduyu yıpratmak"
Gazeteci Emin Çölaşan, Ergenekon soruşturmasının "Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ve ulusalcı güçleri yıpratmak için yapılan bir tezgah" olduğunu ileri sürdü. Çölaşan, "ordunun içine sızamayan Gülen cemaatinin Emniyet'te örgütlenerek TSK'ya karşı silahlı güç oluşturmayı" amaçladığını söyledi.

İşçi Partisi, 1 Temmuz'daki gözaltıların ardından bir açıklama yaptı. İP, operasyonla "Amerika'nın Türkiye'yi Büyük Ortadoğu Projesi içinde rol alabilecek bir ılımlı İslam diktatörlüğüne dönüştürmeyi amaçladığını ve bu nedenle yurtsever askerleri hedef aldığı"nı vurguladı.

Vatan'da yazan Yiğit Bulut'un "Türkiye'yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak isteyenlerin karşılarındaki tek ciddi engel TSK'dır" sözleri de, mevcut taraflaşmanın dışında bir halk iradesine ihtimal tanımıyor.

"Yakın tarihin en önemli balans ayarı yapılıyor"
AKP'nin kontrolünde gerçekleşen operasyon, kapatma davası ile derinleşen siyasi krizin aşılması için başlatılan bir süreç olarak da yorumlanıyor. Sabah gazetesi yazarı Umur Talu yapılan operasyon ile "ülkenin iç savaşlardan sıyrılıp muhtemel dış savaşlara hazır hale getirilmeye çalışılıyor olabileceği"ni öne sürdü. Talu ayrıca açıkça darbe yapmış kişilere dokunulmadan ve darbe anayasasına müdahale edilmeden darbe ile hesaplaşılamayacağına dikkat çekti.