Erdoğan'ın BM'de reform çağrısı ABD'nin çıkarına!

Başbakan Erdoğan'ın BM Güvenlik Konseyi'nin yapısında reform yapılması yönündeki çağrısının, Rusya ve Çin'in dünkü Suriye oylamasında olduğu gibi bazı başlıklarda ABD ve AB'ye engel olması ile ilişkili olduğu ortaya çıktı. Türkiye'nin Güvenlik Konseyi kararları ile ilgili tutumu tam bir iki yüzlülük örneği.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Suriye'ye karşı yaptırım uygulanmasını öngören karar önerisi Rusya ve Çin'in vetosuyla reddedildi. Güvenlik Konseyi'nin iki daimi üyesi Fransa ve İngiltere ile iki geçici üyesi Almanya ve Portekiz'in birlikte sundukları öneride, Suriye yönetimine bir ay süre tanınmasının ardından talep edilenlerin yerine getirilmemesi halinde yaptırım uygulanması öngörülüyordu.

BM Güvenlik Konseyi'nin iki daimi üyesinin "hayır" oyu ile düşürülen önerge ABD ve AB'nin önde gelen üye ülkelerinin yanı sıra en çok da AKP hükümetini üzdü.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, konuyla ilgili dünkü açıklamasında, "uluslararası toplumun bölünmüş bir görüntü sergilemesi doğru olmadı. Gönül isterdi ki bütün ülkeler birlikte ortak bir tutum etrafında birleşebilsin. Bu Suriye halkına, Suriye yönetimine, bölgeye çok daha güçlü bir mesaj olurdu. Keşke müzakereler daha da devam edip üzerinde mutabık kalınan bir çerçevede Güvenlik Konseyi kararı çıkarılabilmiş olsaydı" dedi.

Konuyla ilgili haberimizi okumak için tıklayınız:

-Yaptırım çıkmayınca Davutoğlu'nun canı sıkıldı

Başbakan Tayyip Erdoğan ise, BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyelerinden Güney Afrika Cumhuriyeti'ne yaptığı resmi ziyaret devam ederken gerçekleşen Konsey toplantısından Suriye'ye yaptırım kararı çıkmamasını, bir süredir gündeme getirdiği, "BM Güvenlik Konseyi'nin yapısının demokratik olmadığı" eleştirisi ile karşıladı. Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi'nin yapısında ve daimi üyelerinde değişikliğe gidilmesinin şart olduğunu söyledi.

"Nedir bu Güvenlik Konseyi’ndeki kalıcı üyelerin olayı?"
Başbakan Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na katılmak için Eylül ayında gittiği New York'ta Time dergisine verdiği röportajda, Filistin sorunu konusunda oynadığı rol nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'ni eleştirerek BM'de bir reforma ihtiyaç duyulduğunu söylemişti. Başbakan Erdoğan, "nedir bu Güvenlik Konseyi’ndeki kalıcı üyelerin olayı? Bu kaldırılmalı. Dünya bu beş ülkenin kölesi durumunda" demişti.

Erdoğan'ın bu çıkışı, bir "cesaret" örneği olarak yerli basında manşetlere taşındı.

Erdoğan, Suriye'ye yönelik yaptırımlara red kararının çıktığı toplantıdan önce ise, BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üyelerin inisiyatifi elinde bulundurduğunu belirterek, BM'de reforma ihtiyaç olduğu yönündeki görüşünü yineledi.

Erdoğan, BM'nin ülkelere karşı çifte standart uyguladığını, İsrail'e karşı alınan kararlar uygulanmazken İran ve Sudan gibi ülkelere yönelik yaptırım kararlarının uygulandığını söyledi. Bu sözlerinin hemen ardından, "bugün de Suriye'ye dönük uyarı niteliğinde bir yaptırım kararı oylanacak. Umarım el birliği ile bu karar alınır, biz de gerekeni yaparız" diyen Erdoğan'ı bu ifadeleri, BM'nin çifte standart uyguladığı ile ilgili eleştirilerinin bir demagojiden ibaret olduğunu gösterdi.

Kıble ABD
Erdoğan'ın BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin veto hakkına yönelik eleştirilerini, Rusya ve Çin'in Suriye'ye yaptırımları engellemesi sonrası tırmandırması, Konsey'in yapısından duyduğu rahatsızlıktan çok Suriye yaptırımları vetosunun ABD'nin planlarının bir süreliğine aksamasına isyan olarak görmek mümkün.

Zira Erdoğan, Rusya ve Çin'in vetosunun AB ülkelerinin veya Türkiye'nin yaptırımlarını engelleyemeyeceği, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik kendi yaptırım paketini "ister istemez" devreye sokacağı açıklamasında bulundu.

Suriye'ye yaptırım kararının Konsey'den geçmemesine rağmen AKP hükümetinin tek taraflı devreye sokacağı anlaşılan kendi yaptırım paketinin içeriği henüz bilinmiyor. Fakat, Rusya ve Çin'in dünkü BM Güvenlik Konseyi toplantısında yaptırımlara red oyu vereceği öngörüsüyle birlikte, elde tek taraflı bir yaptırım paketinin bulundurulması konusunda AKP hükümetinin ABD tarafından da desteklendiğini tahmin etmek güç değil.

Geçen yıl bu zamanlar... "Reform" isteyemezlerdi
Bu durumda Konsey'in kimi kararlarına saygı gösterip kimi kararlarını da takmayan bir görüntü sergileyen AKP'nin dış politikada en büyük fiyaskolarından biri olarak nitelendirilebilecek gelişmeleri de hatırlamak gerekli oluyor. Konu, İran'a yaptırım kararının alındığı BM Güvenlik Konseyi Haziran 2010 toplantısı...

Bilindiği gibi, BM Güvenlik Konseyi'nin kararları, tüm üye ülkeler açısından bağlayıcılık taşıyor. Fakat Erdoğan'ın Rusya ve Çin'in vetosuna diklenmesi ve kendi yaptırım paketini ortaya çıkaracağını açıklaması, üye ülkelerin tamamına yakını tarafından imzalanmış olan BM Tüzüğü'nde açık bir şekilde belirtilen bu bağlayıcılığı kabullenmemesi anlamına geliyor. 5'i daimi, 10'u da geçici olmak üzere toplam 15 üyeden oluşan BM Güvenlik Konseyi'nde mutlak veto yetkisine sahip olan daimi üyeler, ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, İngiltere ve Fransa iken 10 geçici üye de iki yıllık dönemler için seçiliyor. Güvenlik Konseyi kararları, konseye üye ülkeler tarafından verilen bir önergenin, 15 üye ülkeden 9'u tarafından kabul edilmesi ve daimi üye ülkelerin herhangi birinden red oyu almamış olması şartıyla alınıyor.

Yani, örneğin herhangi bir ülkeye yaptırım veya müdahale kararı alınması için, daimi üyelerin hepsi kendi aralarında bir uyum oluştursalar bile, en az dört geçici üyenin onayına ihtiyaç duyuluyor. 10 geçici üyenin arasından dört tanesini "ikna etmek" ise hiç de zor olmuyor. Çünkü iki yıllığına geçici üyelik için "coğrafi dengeler gözetilerek" aday belirlenmesi işlemi de yine daimi üyeler arasındaki dengeler uyarınca ve denetiminde gerçekleşiyor.

İşte tüm bu mekanizmalar ve AKP hükümetinin beş yıla yayılan uğraşısından sonra 2010-2011 arası iki yıllık dönem için BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine aday gösterilen ve seçilen Türkiye, seçim sürecinde özellikle Afrika ve Güney Amerika ülkelerine yapılan geziler ve verilen vaatlerle gündeme gelmişti. AKP hükümeti ve Dışişleri bürokrasisinin, BM'ye aidat borcu olduğu için oy hakkını yitirmiş yoksul ülkelerin aidat borçlarını ödemek için 20 milyon dolar harcadığı ve mikro ada devletlerinin yöneticilerini "eğlenceli toplantılar"da ağırladığı ortaya çıkmıştı.

İşte tam da BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi olarak Türkiye'nin de hazır bulunduğu, Türkiye ve Brezilya'nın red oyu kullanıp Lübnan'ın çekimser kaldığı Haziran 2010 tarihli BM Güvenlik Konseyi toplantısından, geri kalan 12 üyenin evet oyuyla, İran'a nükleer çalışmalarından ötürü yaptırım kararı çıkmıştı. Daimi üyelerden birinin dahi veto etmesi halinde çıkamayacak olan yaptırım kararı, AKP'nin Ortadoğu'da daha büyük roller üstlenmeye hazır olduğu mesajından başka bir anlama gelmeyen İran'la müzakere çalışmalarının devam edebilmesi olanağını ortadan kaldırdı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran aleyhindeki yaptırım paketinin kabul edilmesinin ardından Newsweek'e verdiği röportajda, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi toplantısında verdiği "hayır" oyunu, "daha önce defalarca açıkladık, bu ABD'ye ya da Obama'ya karşı bir 'hayır' oyu değildi, diplomasi için 'evet' oyuydu" demişti. Bu röportajın ardından, Türkiye, Brezilya ve İran Dışişleri bakanlarının İstanbul'daki buluşmasında ise, Türkiye'nin, BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı karar doğrultusunda İran'a yaptırımlar konusuna Türkiye'nin dahil olup olmayacağı sorusuna, "BM Güvenlik Konseyi kararları bağlayıcıysa, bu hepimizi bağlar" yanıtını vermişti.

"Türkiye'nin bir dünya gücü olduğu"nu ispatlamak için iç ve dış siyasette geniş bir kullanım alanı yaratılan BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği döneminde bile, AKP'nin ABD'nin dümen suyunda giderken yaşadığı İran fiyaskosu başta gelmek üzere, nedense BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a yaptırım kararının dışına çıkmak veya "Konsey'in yapısının ve oylama sisteminin anti-demokratik olduğu" akıllarından geçmedi.

(soL - Haber Merkezi)