Erdoğan "Tayyip Blues"a dayanamadı

15'er ay hapis cezası alan İTÜ'lü öğrencilerin ardından Erdoğan "Ben hiçbir üniversite öğrencisine dava açmadım" demişti. Oysa 21 Ocak'ta yargılanmaya başlanacak Beyoğlu Kumpanya üyelerine açılan davanın altında şikayetçi olarak Erdoğan'ın imzası var.

Geçtiğimiz günlerde rektörlerle yaptığı toplantıda, Başbakan Erdoğan, kendisini protesto ettikleri için haklarında dava açılan ve 15'er ay hapis cezası alan İTÜ öğrencileri hakkında, kendisinin hiçbir öğrenciye dava açmadığını ve açılan davalardan haberi olmadığını söylemişti. Oysa Başbakan Erdoğan yalan söylüyordu. Tümü üniversite öğrencilerinden oluşan ‘Beyoğlu Kumpanya’ grubuna dava açarak kendisini eleştiren hem öğrenciye hem de sanatçıya tahammülü olmadığını bir kez daha gösterdi.

Davaya sebep olan olay, 11-12 Temmuz 2010’da Çatalca Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Erguvan Şenlikleri’nde sahne alan Beyoğlu Kumpanya’nın “Tayyip Blues” şarkılarını söyledikten AKP ilçe başkanı ve Sema Plastik’in patronu Selim Güçbilmez’in kulisi basmasıyla başlamıştı. Güçbilmez, kulisi basmasının ardından grup üyelerine tehditler savurmuş ve nitekim polislere küçük bir ‘rica’da bulunarak, grup üyelerinin ve destekçilerinin hiçbir hukuksal dayanak olmadan gözaltına alınmalarına neden olmuştu. Güçbilmez’in karakola şikayette bulunmasından sonra Çatalca Savcılığı’na ifade vermeye giden 25 kişiden Beyoğlu Kumpanya üyesi 16 kişiye dava açıldı.

Oyunda ne anlatılıyordu?
Olay yaratan gösteri "Ülkemizden", tersanede yaşanan ölümler, tedavi parasını ödeyemediği için rehine kalanlar, Kurtlar Vadisi gibi şiddet ve faşizm içeren diziler, üniversitelerin piyasalaştırılma süreci, kadın sorunu gibi konulara değinirken, Yunanistan'da öldürülen Alexis için ve düşünce suçlusu olan Erol Zavar için seslendirilen şarkılar da içeriyordu.

Oyunda bir de, evinde televizyon izleyen kendi halinde, biraz uçarı bir tipleme olan Kazım vardır. Ülkesinde yaşananları görünce sinirlenir, bu sırada bir arkadaşından haber gelir: fabrikada çalışan arkadaşları patronun krizi bahane etmesiyle işten çıkarılmıştır. Bunun üzerine 'bu kadarı da fazla ama!' diyerek başbakana seslenir. Kazım tiplemesinin söylediği bu şarkı, grubun hakkında dava açılmasıyla sonuçlanan "Tayyip Blues" şarkısı. Grup üyeleri Erdoğan tarafından haklarında dava açıldıktan sonra, şarkılarını yeniden başbakana seslenerek bitirdiler.


Tayyip Blues'un yeni versiyonunu

Erdoğan'ın açtığı davanın dilekçesi:

---

“İşportacı Tayyip” demek kamu görevlisine hakaret etmekmiş
AKP iktidarı boyunca neredeyse tüm kamu kuruluşları özelleştirildi. Bu uygulamalar eleştirildiğinde, Tayyip Erdoğan ‘ben bu ülkeyi satmakla mükellefim’ demişti. Tayyip Erdoğan, ülkeyi satmayı marifet sayarken, ‘her bir yeri sattın, valla sana helal olsun’ ve ‘işportacısın Tayyip’ diyen Beyoğlu Kumpanya’ya dava açacak kadar sinirlenmesini anlamak zor. Yeni yasal düzenlemeler ile özelleştirmelerin önündeki hukuk engeli dahi kaldırılırken, Erdoğan'a "işportacı" demek, “kamu görevlisine görevi nedeniyle alenen hakaret suçu” sayılıyor.

Suç duyurusunda bulunan daha sonra tanık oldu
Beyoğlu Kumpanya'ya davayı açan, eleştiriye tahammülsüzlüğü ile bilinen, pek çok sanatçıya dava açan Recep Tayyip Erdoğan. Karakola şikayette bulunan Selim Güçbilmez ise, bu defa davanın tanığı olarak yer almakta. Şikayette bulunan bir kişinin daha sonra tanık olarak davada yer alıyor olması ayrı bir tartışma konusu.

Beyoğlu Kumpanya’ya destek
21 Ocak’ta ilk duruşması görülecek olan dava öncesinde çok sayıda sanatçı, Beyoğlu Kumpanya ekibine dayanışma mesajı verdi.

Tarık Akan (oyuncu): Bir başbakanın böyle bir şey yapması oldukça üzücü. Oysaki sanat eleştiridir, sanat sürekli eleştiridir. Ancak bu iktidarda eleştirmek gibi bir şey mümkün değil. Yaşanan bu olay bir başlangıç değildir. Yakın zamanda ülkemizde bu olayın daha büyük aşamaları görülecektir.

Ataol Behramoğlu (şair, akademisyen): Erguvan Şenlikleri sırasında ben de doğum yerim olan Çatalca'nın konukları arasındaydım. Beyoğlu Kumpanya'ya uygulanan yasa tanımazlığa bire bir tanık oldum. Demek şimdi de dava açılmış. Adı üstünde, "şenlik" ve "mizah"... Fakat bu insanların (günümüz siyasal iktidar sahiplerinin) ne şenliğe, ne mizaha tahammülleri var. Sadece, bir tek bu nedenle bile asıl yargılanması gerekenler onlardır. Şimdi yapılması gereken Beyoğlu Kumpanya'nın yalnız bırakılmamasıdır. Bu gibi hukuksal süreçlerden, günümüz iktidar sahiplerinin şenlikten ve mizahtan yoksun iç dünyalarını, yasa tanımazlıklarını gözler önüne bir kere daha sermek için fırsat olarak yararlanılmalıdır.

Cem Aksel (müzisyen): Türkiye’yi yönetenin Tayyip Bey’in egoları olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Bu kadar kızdıklarına göre kolayca devrileceklerinin farkındalar. EGO demişken bir tanesi de Ankara’yı otobana çevirmekle meşgul...

Murat Arda (Delikasap dergisi yazarı): Başbakan neden işportacı olmayı bir hakaret gibi algıladı anlayamadım. Katı muhafazakâr ve statükocu zihniyetler dünyasında işportacılık, terzilik, berberlik ve bunun gibi meşgalelerin hakaret olarak algılanması ilk defa olmuyor. Bildiğiniz gibi, yine başbakana en yakın gazetecilerden, katı ve statükocu muhafazakârlığın yılmaz bayraktarlarından Nazlı Ilıcak, Fatsa'nın efsanevi belediye başkanı Fikri Sönmez'i halk nezdinde sözde aşağılamak için sürekli onun terziliğini ağzına pelesenk gibi dolamıştı. Şöyle diyordu Anti-komünizmin Ajda Pekkan'ı Ilıcak: "FATSA'YI BİR TERZİ PARÇASI MI YÖNETECEK!!??". Terzilik gibi namuslu bir mesleği, böylesine hor görebilecek kadar karmaşık bir kafa yapısı olan Ilıcak'a en hakikatli ders, yine efsanevi başkan "Terzi Fikri"den gelmişti: "Yıllardır terzilik yapıyorum ve bu mesleğimle hep gurur duydum. Sayın Ilıcak söyledikleriyle sadece bana değil, emeğiyle geçinen binlerce terziye saygısızlık yapıyor." Türkiye'nin en statükocu ve muhafazakâr kadın gazetecilerinden Nazlı Ilıcak Kenan Evren'in Fatsa'ya faşistçe saldırısı sonrası zevkten dört köşe olduğu ve bugünkü saç biçiminin bu olay üzerine şekillendiği söylenir. Vicdanı vasatın üzerinde hiçbir insan yoktur ki Fikri Sönmez'in cezaevinde işkenceden öldürülmesinde dolaylı olarak Ilıcak'ın da katkısının olmadığını söyleyebilsin. Beyoğlu Kumpanya ne yapmıştır? Bir şarkı yazmıştır. Gayet de esprili, komik ama eleştirel bir şarkı. Eleştiriye katlanmak bir uygarlık meselesidir. Sokrates'in, sürekli eleştirdiği toplumun ve devletin hışmına uğramasından bu yana yüzlerce yıl geçti. Ayıptır. Bu yapılanlar Sokrates'e de insanlığa da ayıptır. Sokrates "Ben bir at sineğiyim" diyordu, "Tembel ama güzel bir at olan ülkemi harekete geçirmek için varım." Meleteus'luk yapmasınlar, günümüzün Sokrates'lerini rahat bıraksınlar. Beyoğlu Kumpanya'ya dokunmasınlar. Zaten sanata zorbalık da pek işe yarar bir yöntem olmamıştır tarih boyunca.

Pınar Sağ (ses sanatçısı): Bu olay iktidarın güç gösterisidir. Kendinden olmayanı ötekileştirme çabasıdır. Hükümetin bu faşizan baskıları tahammülsüzlüğün, sanatı ve sanatçıyı sindirme politikasının bir göstergesidir. Oysa sanatın her dalı halkın sevdasıdır ve halkın yanındadır. Burada gençliğe korku salmak isteniyor. Genç tiyatrocu arkadaşlarımı sonuna kadar destekliyorum. Davalarında da yanlarında olacağım.

Metin Coşkun (oyuncu): "Ben bu Ülkeyi pazarlamakla görevliyim" diyerek pazarcılığı üstlenen Başbakan demek ki "İşportacı"lığı daha alt statüde bir durum olarak değerlendiriyor. Oysa 'her şeyi satan' anlamında, sözcük yerine oturmuş bana kalırsa. Bu kurusıkı tehdit naraları korkularından. Sevgiler Beyoğlu Kumpanya...

Burhan Şeşen (müzisyen): Başbakan'ımız bir tek şeyin farkında! Sanatın gücünün... Bu yüzden sanırım TC’nin sanatçılara en çok dava açan siyasetçisi ünvanını kimseye kaptırmayacak. Ayrıca bu ülkede, ders verdiği sınıfından çıkıp simit satan öğretmenler, fabrikadaki vardiyasını tamamlayıp yollarda su satan işçiler, sayısı yüz binleri bulan gizli işsizler, "işportacılar" var... Ne demeli bilemiyorum artık...

Edip Akbayram (ses sanatçısı): Başbakanın özellikle üniversite öğrencilerine açmış olduğu bu davadan eleştiriye tahammül gücünün olmadığını görüyoruz. Başbakanın 72 milyonu kucaklayabilmesi gerekirken kendisine karşı en ufak bir eleştiride bulunan karikatüristleri, tiyatrocuları, müzisyenleri dava etmektedir. Sanıyorum ki açtığı davalardan maaşının iki misli gelir elde etmektedir. Başbakanın bu davranışını kınıyorum ve dava açılan tiyatrocu, müzisyen arkadaşlarımın sonuna kadar arkasında olmaktan da onur duyuyorum.

Emin İgüs (müzisyen): Beyoğlu Kumpanya, üniversitede okuyan, hayata AKP'nin görmek istemediği bir pencereden bakan, genç ve yaratıcı üniversite öğrencilerinin oluşturduğu bir grup. Kendi oyunlarını yazıp, yönetip, şarkılar besteleyip sahneliyorlar. "Tayyip Blues" da, genellikle sahneledikleri oyunlarda olduğu gibi mizah unsurlarını çok yaratıcı bir biçimde kullanarak sergiledikleri keyifli bir şarkı. Toplumun geneline bakınca, bu gençlerin cesaret ve yaratıcılıklarını takdir ediyor, yürekten destekliyorum.

Daha önce de rock dinleyen gençlerle ilgili saldırılarına tanık olduğumuz Tayyip Erdoğan'ın, AKP'nin Türkiye politikasına baktığımızda sürekli olarak demokrasiden, sanatçının özgürlüğünden, toplumsal özgürlüklerden bahsettiğine her an tanık olabilirsiniz Ancak işin aslına bakınca özellikle son zamanlarda fazlaca tanık olduğumuz üniversitelilere gösterdikleri şiddet ve tahammülsüzlük bu ülkenin gençlerini nasıl şekillendirmek istedikleriyle bağlantılı. Beyoğlu Kumpanya da bu tahammülsüzlükten nasibini alıyor. Gençlik ve sanat kavramları kendilerinde rahatsızlık yaratıyor.
Beyoğlu Kumpanya'nın kökleri emeğe ve siyahların mücadelesine dayanan blues gibi bir müziği bugüne bir hicivle taşınmasına tahammül edemeyenler, Nihat Doğan'ın "Açılım" ve “Evet” şarkısından sonra "benim olmazsan taciz ederim" şarkısı AKP ve referandumun evetçilerinin sanat anlayışını ortaya koymaktadır.

İsmail Hakkı Demircioğlu (müzisyen): Böyle uygulamalar geçmişte de birçok sanatçıya yapılmıştı. Onların sebepleri özünde aynı olmakla birlikte dönemsel olarak farklı idi. Fakat bugünkü durumda, kendilerinin çok demokratik olduklarını söylemelerine rağmen en küçük bir eleştiriye dahi tahammül edemediklerini görüyoruz. Sanatçı bütün dönemlerde genel olarak muhalif yapıda insanlardır, istisnalar hariç, bu tahammülsüzlük biraz da sanatla bağlantılarının az olmasından ya da yetişme biçimlerinden kaynaklanıyor olabilir. Ülkemizde aykırı insanların olmadığı, kimsenin sesini çıkarmadığı bir dönemde müzik yapan bu arkadaşları takdir etmek lazım. Bundan 40 sene evvel başbakanlara ya da devleti yönetenlere çok daha ağır eleştiriler yapan insanlar vardı. Bu insanlara dava açmayı bırakın, gülüp geçerlerdi. Bunca yıl sonra böyle durumlarla karşılaşmak üzücüdür. Demek ki anlayış olarak daha da gerilere gitmekteyiz, memleketimize yakışan bir durum değildir.

Haldun Açıksözlü (Laz Marks-oyuncu): Demokrasi çoğunluğun azınlığa hükmettiği bir sistem olarak algılandığı bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde bu tür baskı ve dayatmalar daha çok karşımıza çıkıyor. Kapitalizmin en ileri (Avrupa) uygulamalarında bile bu tür uygulamalar maruz kalabiliyor işçiler, emekçiler, ezilenler. İşte bu iktidar dışı kalmış kesimlerin tiyatrosunu ve dahi sanatını icra eden insanlarda aynı baskıyı göğüslemek zorunda kalıyor.

Tahammülsüz olduklarını biliyoruz, karikatüre, fıkraya, şarkıya dayanamıyorlar. Tıpkı Tekel işçilerine, öğrencilere, Alevilere, Kürtlere, sosyalistlere dayanamadıkları gibi. Arkadaşların davaları da bu dayanamazlığın ürünüdür ve onlar buna "ileri demokrasi" diyorlar. Ama biz bu uygulamalara diktatörlük ya da eskiden olduğu gibi padişahlık diyoruz.

Ülkemize gerçek demokrasi gelene kadar biz sanatçılar olarak onların maskelerini düşürmeye ve "bak kral çıplak" demeye devam edeceğiz. Hiciv ve eleştiriden herkes nasibi almak zorundadır hele halkalarımızın yaşadığı sıkıntıların sebebi olanlar daha çok eleştirileceklerdir.

Devrimci sanatçılar birlik ve dayanışma içinde olduklarınca bu davalar, yargılamalar geri püskürtülebilir. Bizler Canşenliği Oyuncuları olarak Beyoğlu Kumpanya'nın yanındayız.

İTÜ SAHNESİ (tiyatro grubu): Kendisine ve yapmakta olduğu siyasete karşı üretilen her eylemi suç kategorisine sokan, suç kategorisine indirgediği eylemleri silahlı güçlerle bastırmaya çalışan zihniyeti… Ülkedeki kültürel ve sanatsal faaliyetlerin özgürleşmesinin önünü tıkayan zihniyeti… “Kendinden” olmayan sanata ve mizaha karşı faşizan bir tavır sergileyen zihniyeti… Öğrencileri sürekli olarak bölücü, vatan haini, iç düşman gibi sıfatlarla tanımlamaya çalışan zihniyeti… Mizaha olan tahammülsüzlüğü sebebiyle öğrenci arkadaşlarımızı gözaltına alan ve onları dava etmekten utanmayan zihniyeti… Kınıyoruz. Arkadaşlarımıza açılan davanın takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz.

Tiyatro.ARTI (tiyatro grubu): Çatalca - Erguvan Şenlikleri'nde haksız bir sebepten dolayı göz altına alınan, sanatsal kaygılarla eylemini sürdürdüğü halde, sözde demokratikleşmiş bir düzen içinde hak etmediği bir tavır gören Beyoğlu Kumpanya topluluğunun haklı mücadelesinde yanındayız.

Ülkemizdeki toplumsal cinsiyet sorunundan, faili meçhul cinayetlere, medya ve televizyon dünyasının mezenformasyonundan, felç durumdaki sağlık sorununa kadar, gerçek ve gözler önündeki pek çok konuyu sanatsal bir ifadeyle eleştirip farkındalık yaratmayı amaçlayan "Ülkemizden" adlı oyuna, AKP ilçe başkanı Selim Güçbilmez'den gelen öfkeli tepkiyi kınıyoruz. Eleştirilerimizin ve sanata bakış açımızın bundan sonra daha yerinde ve paylaşımcı olması dileğiyle! Beyoğlu Kumpanya'ya Tiyatro.ARTI'dan tam destek!

İstanbul Üniversitesi ÖKM Tiyatro Kulübü: Biz sizi iyi tanıyoruz! Siz, özgürlükçüyüz diye meydanlarda bağırıp, aynı meydanlarda sizi protesto eden öğrencilerin üzerine kurduğunuz yeni polis ordusunu saldırtanlarsınız. Siz, "kültür sanata 400 milyon euro ayırdık" diye bütün bilboardları doldurup, sonra, para kazanmak için kurduğunuz "Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi’ne yer bulamadık" diye, İstanbul Üniversitesi’nin biricik Öğrenci Kültür Merkezi’ni kapatanlarsınız. Siz, sanatseveriz deyip, sizi çizen karikatüristleri, sizi yazan yazarları, sizi eleştiren tiyatrocuları dava edenlersiniz. Biz sizi iyi biliyoruz! Beyoğlu Kumpanya’yı size teslim etmeyeceğiz. Arkadaşlarımızın yanındayız…

(soL - Haber Merkezi)