Emniyet istemeyince provokasyon olmuyor…

Emniyet Müdürlüğü’nün ülkücülerce gerçekleştirilecek bir eylemi son anda önlediği haberi, eski bir ülkücü olan Taha Akyol tarafından duyuruldu. Olay, diğer provokasyonlara da ışık tutuyor…

Milliyet gazetesinin eski ülkücü yeni muhafazakâr yazarı Taha Akyol, önceki gün oynanan Ermenistan-Türkiye Dünya Kupası eleme maçında ülkücülerce düzenlenecek bir eylemin, İl Emniyet Müdürlüğü tarafından son anda önlendiğini yazdı.

Emniyet’in “skandal olayı” engelleme biçimiyse, eylemcilerle Emniyet arasındaki yakınlığı ortaya koydu: “Bursa Valiliği ve Emniyeti bu gençler üzerinde etkili olacak ağabey konumundaki isimlerle görüşerek sükûneti sağladı.”

Polis istemezse olmuyor
Akyol’un haberini verdiği eylem, bir grup ülkücünün planör kiralayarak inecekleri sahaya, Azerbaycan bayrağını dikmeleriydi. Ancak Valilik ve Emniyet’in “araya girmesiyle” eylem gerçekleşmedi.

FIFA, Azerbaycan bayrağıyla yapılacak herhangi bir eyleme anında müdahale edilmemesi halinde, maçın derhal iptal edileceğini açıklamıştı. Valilik ve Emniyet’in üzerinde bu kadar hassasiyetle durulan ve uluslararası yaptırımı olan bir konuda eylem planlayan ülkücülere karşı “araya ağabey sokacak” denli “yakın ve sıcak” yaklaşımı dikkat çekti.

Dikkat çeken bir başka nokta da, Valilik ve Emniyet’in, ülkücüleri yatıştırdıktan sonra herhangi bir eylem beklentisi içinde olmamaları. Nitekim Taha Akyol, Bursa’da rastladığı Azeri ve Türk bayraklarına bürünmüş Bursalı bir şahsa “Olay çıkar mı?” diye soruyor ve “Niye çıksın abi, Türk misafirperverliğini göstereceğiz. Ermeniler burada misafir!” yanıtını alıyor. Şahıs ekliyor: “Ben ülkücüyüm abi...”

Bursa Valiliği ve Emniyeti de “ağabey” müdahalesinden sonra Akyol’a “önemli bir olay beklemediklerini” açıklıyorlar.

“Provokasyonlar” ne kadar provokasyon?
Olay, polisin diğer “provokasyon” olaylarına yaklaşımına da ışık tutuyor. Ülkücü-Alperen-İslamcı gruplar tarafından özellikle solcuları, Kürtleri ve aydınları hedef alan linç girişimlerinde polisin tutumu, salt seyirci kalmanın ötesinde bir anlam taşıyor. Bursa’da yaşanan olay, gizli bir eylemi önceden haber alıp araya “ağabey” sokacak denli ülkücülere yakın olan polisin, birçok örnekte günler öncesinden kimi gazetelerde ilan edilen geniş çaplı linç teşebbüslerinde eylemsiz kalarak, bu eylemlere icazet verdiğini ortaya koyuyor.

“Tan Baskını” geleneği sürüyor
Polisin benzer tutumu Alperenlere ve İslamcılara karşı da sergilediğini, Topkapı ve Dolmabahçe saraylarında düzenlenen konser rezaletleri ortaya koyuyor. Hatırlanacağı gibi, Vakit gazetesinde günler öncesinden çağrısı yapılan sözde “protesto”, polis tarafından eylemsizlikle karşılanmış gerici kitlenin konser icracı ve izleyicilerine yönelik psikolojik baskı ve tehditleri konser sırasında da sürmüştü. Benzer polis icazetinin Sakarya, Trabzon gibi illerde ve çeşitli üniversitelerde gerçekleştirilen linç ve saldırı teşebbüslerinde de söz konusu olduğu anlaşılıyor.

Olay, Türkiye tarihine bir utanç olarak geçen Tan gazetesi ve matbaası baskını olayını hatırlatıyor. Dönemin ilerici aydınları tarafından çıkarılan Tan gazetesi, 4 Aralık 1945 günü sağcı bir güruh tarafından basılmış, gazetenin yönetim bölümü ve matbaası tahrip edilmişti. Adım adım gelen saldırı, birçok yerel ve ulusal gazete tarafından günlerce ısıtılmış, ama polis herhangi bir adım atmamıştı. Gazetenin kitlesel bir saldırıyla tahrip edildiği gün, birçok yerel ve ulusal gazetenin manşetinde, gazeteyi hedef gösteren saldırgan ifadeler yer alıyordu ancak saldırı polis tarafından engellenmedi. Olayda Görüşler dergisi, Yeni Dünya ve La Turquie gazeteleri ve bazı kitabevleri de tahrip edildi, yağmalandı.

(soL-Haber Merkezi)