Eli kanlı şeriatçı örgüt: Hizbullah

Bir dönem domuz bağları, toplu mezarlıklar ve işkence evleriyle gündeme gelen Hizbullah nasıl kuruldu, amaçları neydi, devlet tarafından nasıl ve kime karşı kullanıldı? İşte Hizbullah’ın kanlı tarihi…

1980’lerin başında İran İslam Devrimi Türkiye’deki İslami hareketlerde ciddi bir popülerlik kazanmıştı. Darbenin ardından dernek ve partilerinin kapatılmasıyla birçok İslamcı örgüt radikalleşerek silahlı mücadeleyi benimsemeye başladı. Bu gruplar özellikle, 1980 öncesindeki (bugün AKP'nin de kadrolarının büyük kısmının o dönemde içinde yer aldıkları) Akıncılar, Milli Türk Talebe Birlikleri ve Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri’nde örgütlü isimleri etrafında toparlamaya, örgütlenmeye başlamıştı. 1980 darbesinin gericiliğin önünü açmasıyla faaliyetlerine göz yumulan bu dernekler kısa sürede cemaat halini alacak ve etraflarında ciddi bir hareket yaratacaktı.

Hizbullah İran İslam Devrimi’nden etkilenen bir grup Kürt kökenli isim tarafından kuruldu. Temel olarak radikal İslamcı ögelere sahip bir programı vardı. İlk etap tebliğ yoluyla taraftar toplama, ardından gelen cemaat aşamasında örgütlenme, kritik noktalara sızma ve gelecekteki eylemler için istihbarat ve maddi kaynak bulma, üçüncü yani son aşama olarak ise cihat, yani Allah yolunda savaşma prensibini benimsediler.

Hizbullah, “Allah’ın partisi, yolu veya taraftarı” anlamına geliyor. Örgütün kurucusu ve belki de özdeşleştirilebileceği isim Hüseyin Velioğlu, bir dönem Milli Selamet Partisi’ne bağlı Akıncılar ile hareket etti. Öğrencilik yıllarının ardından Batman’a dönen Velioğlu, burada bazı İslamcı isimleri de etrafında toplayarak, Diyarbakır’da bulunan Vahdet Kitabevi’nde “fikri toplantılar” düzenlemeye başladı. Burada yapılan tartışmalarla birlikte, sağcı-dinci gruplar yeniden toparlanmaya başladı.

Örgüt özellikle Batman ve Diyarbakır’da kısa sürede saflarına birçok ismi kattı. Abdulvahap Ekinci, Ahmet Tufan, Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu ve Veysi Kaykaç gibi şahıslardan oluşan grup 1980 yılı başlarında "Vahdet Hareketi" adı altında bir birlik oluşturarak tebliğ faaliyetlerine başladı.

Fidan Güngör, Mansur Güzelsoy, Abdullah Yiğit, Hüseyin Velioğlu ve Ubeydullah Dalar’dan oluşan örgüt ikinci toplantıyı 1981 yılında Batman’daki Cem Kitabevi’nde düzenledi. Üçüncü toplantı ise Kasımpaşa’da Akıncılar Derneği’nde yapılacaktı.

Örgütün adı ilk kez 1984 yılında İstanbul’da yapılan bir kuyumcu soygununda polisle çatışmaya giren ve sağ olarak ele geçirilen militanların ifadeleriyle ortaya çıktı. Sanıklar emniyette verdikleri ifadelerde, örgütü 1983 yılında kurduklarını, çeşitli soygun ve gasp olaylarından oluşan 19 eylem gerçekleştirdiklerini ve Türkiye'de Darü-l Harp (harp kapısı) oluştuğunu söylediler. Örgütün Teşkilat Genel Emiri'nin irfan Çağırıcı, Askeri Kol Başkanı'nın Selim Gülcan, İçtimai Kol Başkanı’nın Nejat Atiker, İstihbarat Kol Başkanı'nın Mehmet Balmaz, Tebliğ Kol Başkanı’nın da Metin Torun olduğu belirlendi.

Gizli ev toplantıları, örgütlenme çalışmaları ve tartışmalarla büyüyen hareket 1987 yılında faaliyetlerini daha açıktan yürütmeye başladı. 1987 yılına gelindiğinde örgütün en önemli ismi Hüseyin Velioğlu Batman’a gitti ve burada birçok İslamcı örgütün yaptığı gibi bir kitabevi kurdu. İlim Kitabevi etrafında ögrütlenmesini sürdüren Velioğlu’nun silahlı mücadele üzerindeki ısrarı hareketi böldü ve Fidan Güngör ve Mansur Güzelsoy silahlı mücadeleye karşı çıkarak kurdukları Menzil Kitabevi ekseninde örgütlenmeye başladı.

İki hizip önce ateşli bir tartışma dönemi yaşadı, ardından İlim ekibi şiddet eylemlerine başvurarak Menzil örgütünü tasfiyeye girişti. Bu çerçevede Menzil grubuna en ağır darbe, lideri Ubeydullah Dalar’ın sopalarla öldürülmesi ile vuruldu. Diğer lider Fidan Güngör de İstanbul’a kaçtı ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Böylelikle İlim grubu Hizbullah içinde tek söz sahibi yapı haline gelecekti.

İlim grubunun egemenliğine geçtiğinde örgütün en önemli adımı PKK’ye karşı bölgede açık savaş ilan etmesi oldu. 1990’lı yıllarda Hizbullah üyeleri belirledikleri PKK üyelerinin ya da solcuların enselerine özellikle Takarov ve Sten marka tabancalarla tek kurşun sıkarak suikastlere başladılar.

Hizbullah’ın 1995’e kadar olan sürede aralarında PKK üyeleri, HADEP, HEP ve DEP üyeleri, gazeteciler ve imamlar olan 500’e yakın insanı katlettiği biliniyor. Profesyonel suikast ekibi, mühimmat konusunda sıkıntı yaşamamaları ve bu dönemde yapılan polis opersyonlarının ilim grubu yerine Menzil grubunu hedef alması yüzünden Hizbullah “Hizbulkontra” olarak anılmaya başlanacaktı.

Jitem’in kurucularından Binbaşı Cem Ersever de Hizbullah üyelerinin eski itirafçılar olduğunu, güvenlik güçlerinin PKK’ye karşı savaştığı için Hizbullah’ı kollayıp desteklediğini söyleyecekti. Yine Dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman’a göre Hizbullah üyeleri “PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, inancı kuvvetli vatandaşlar”dı.

Gazeteci Serhat Alaattinoğlu dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e “Hüseyin Velioğlu aranıyor mu?” sorusunu yönelten bir gazeteciye, bakanın “ne sen sor ne de ben duymuş olayım” dediğini aktarıyor.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın hazırladığı 2000 yılı raporunda ise Hizbullah ile devlet arasındaki ilişkiden şöyle bahsediliyor: “15 Şubat 1993 tarihinde Show TV’de yayınlanan 32. Gün programında dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, 'Hizbullah’ın PKK’ye karşı örgütlendiğini' söyledi. Dönemin OHAL bölge valisi Ünal Erkan ise 17 Şubat 1993 tarihinde Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajında 'PKK çökertilmedikçe Hizbullah tipi ‘militan’ örgütleri çözmeye niyetleri olmadığını' söyledi. Gerçek dergisinde 24 ve 31 Ekim 1992 tarihlerinde yayınlanan röportajda da, adı açıklanmayan bir Hizbullah yetkilisi, '12 Eylül’ün sola indirdiği darbelerin örgütün önünü açtığını', '1985-86 yıllarında merkezi yapılarını sağlamlaştırdıklarını', '1990-91’le birlikte eyleme geçtiklerini' belirtti. Hizbullah yetkilisi, Musa Anter, Bahriye Üçok ve Turan Dursun cinayetlerini de örgüt adına üstlendi.”

1993 yılında kurulan TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’na ifade veren Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek ise “ne yazık ki, Hizbullah örgütü mensupları bir dönem askerlerden yardım gördüler. Buradaki bazı askeri birliklerde silahlı eğitim yaptılar, lojistik destek gördüler” diyecekti. Dönemin önemli isimlerinden Orgeneral Faruk Cömert ise şöyle demişti: “Çiller zamanında valiye söylemiştim. Sanıyorum Muzaffer Ecemiş'ti valimiz. Bu Hizbullah olaylarıyla ilgili olarak, PKK'ya karşı kullanıldığı söyleniyordu. O zaman bunun yanlış olduğunu belirttim, devlet başka güç kullanmaz, kendi gücünü kullanır demiştim."

Hizbullah hakkında örgütte bulunmuş bir isim 1993 yılında Cumhurbaşkanlığı’na isimsiz bir ihbar mektubu göndermiş, mektubunda devleti uyarmış ve gerektiği takdirde tanıklık yapabileceğini söylemişti. Mektup dönemin Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’a iletilmiş, ancak Ağar “Yakalanmaları fayda sağlamaz” gerekçesiyle herhangi bir işlem yapmamıştı. Ağar’a göre yakalansalar dahi haklarında suç bulunamayacak isimler o zamana kadar 300’den fazla cinayetin failiydi.

Gerçekleştirdiği cinayetlerin ardından çok az militanı yakalanan Hizbullah’a yönelik kapsamlı operasyonlar 1995 yılında sıklaştı. Güvenlik güçleri aynı yıl örgütün en etkin olduğu yer olan Silvan’ın Suse Köyü’ne kapsamlı bir operasyon düzenledi. Militanların karşı koymasına olanak tanımayacak biçimde gerçekleştirilen operasyonda, Hizbullah’ın çok sayıda militanı gözaltına alındı. Operasyonlarda, örgüte ait dökümanların yani sıra çok sayıda silah ve patlayıcı da ele geçirildi.

Şubat 2000'de Hizbullah'ın Gaziantep askeri kanat sorumlusu Sadık Arslan'ın nikahsız yaşadığı eşi Adile Çiçek'e ait Emek mahallesindeki villa ve çevresinde yapılan kazı çalışmalarında ise örgütün cephaneliği ortaya çıkarıldı.

Elaltunkara ailesi
Hizbullah'a katılan 'Kadayıfçılar' ailesinde, Elaltunkara ailesine mensup gençler de oldu. Bunlar arasında bulunan ve Diyarbakır DGM'de yargılanan Muhittin Elaltunkara, erkeklerle konuşan genç kızları okul çıkışlarında yüzlerine kezzap atarak ya da bacaklarını jiletle keserek cezalandıran "Kezzap Timi'nin şefiydi. Ancak asıl eylemlerini 1992-1993 yıllarında PKK yanlılarını öldürerek gerçekleştirdi.

Neve Şalom'a yönelik saldırıyı gerçekleştiren Gökhan Elaltuntaş ise ailesindeki tek örgütçü değildi. Hizbullah'ın tetikçileri arasındaki en ünlüsü amcasının oğlu Ramazan Elaltuntaş'tı. Ramazan Elaltuntaş, 1991-94 yılları arasında Diyarbakır'da 60 kişiyi öldürmekten yargılanıyor. Elaltuntaş ailesinin diğer ünlü tetikçisi ise Gökhan Elaltuntaş'ın kuzeni olan Gıyasettin Elaltuntaş'tı. Gıyasettin Elaltuntaş da halen Bingöl ve Diyarbakır'daki adam öldürme eylemlerine karışmak suçlamasıyla yargılanıyor.

120 Kalaşnikof tüfek, 28 RPG-7 roketatar, 64 tabanca, 2 uzun namlulu mavzer tüfek, 1 Kanas marka suikast silahı, 1 pompalı tüfek, 1 G1 piyade tüfeği, 1 G3 piyade tüfeği, 1 Fors Sait marka otomatik tüfek, 1 mat marka tüfek, 3 uzi marka tabanca, 48 RPG - 7 roket, 7 bombaatar tabanca, 124 MKE yapılı el bombası, 24 Rus yapımı savunma tipi el bombası, 21 taarruz tipi el bombası, 4 RDG - 5 el bombası, 3 DM - 41 NATO standardı elbombası, 3 topuk koparan mayını, 3 yangın el bombası, 1 lançer bombası, bol miktarda mühimmat, boğma telleri, kimyasal bomba malzemeleri, örgütün olası kanlı eylemleri için ipucu verdi.

Örgütün, aralarından çok sayıda tetikçi sağladığı "Hançepek Kırıkları" adı verilen proleter altkültür grubuna mensup gençler bir dönem Hizbullah'ın en önemli satırlı ve silahlı saldırı grubu olarak hafızalara kazındı. Diyarbakır'ın tümüyle gecekondulardan oluşan ve işsizliğin yüzde 100'e yakın oranlarda seyrettiği Hançepek Mahallesi'nde yaşayan ve kendisini "Kırık" diye tanımlayan bu kişiler örgüt tarafından PKK'ya karşı tetikçi ve satırlı saldırgan olarak kullanıldı.

Bingöl ve Hizbullah
Emniyet güçlerinin araştırmalarına göre Hizbullah, Bingöl'deki örgütlenmesini, Yamaç aşiretine mensup Elaltuntaş, Elaltunteri, Elaltunkara ve Börü aileleri üzerinden gerçekleştirdi. Bingöl'ün Genç İlçesi'ne bağlı Yamaç Köyü'nden 80 yıl önce göç etmeye başlayan Yamaç aşiretinin mensupları Diyarbakır ve Bingöl kent merkezlerine yerleşti.

Bingöl'e yerleşenler, bir Ermeni ustasından kadayıfçılık mesleğini öğrendi. Zamanla kadayıfçılık aşiretin diğer kolları gibi Elaltuntaş ailesinin de mesleği haline geldi. Diyarbakır'a yerleşenler ise fırıncılık yapmaya başladı. Yamaç aşireti çevrede daha çok 'Kadayıfçılar' olarak anıldı. Çocuklarının dini eğitimine önem veren aile, kendilerini Kürt değil Zaza olarak tarif etti.

Kilit isim 'Börü'
Hizbullah'ın Bingöl'deki örgütlenmesi 1985'li yıllarda başladı. Bu örgütlenmedeki kilit rolü, Bingöl'den Diyarbakır'a göç eden bir ailenin üyesi olan Hacı Bayancık üstlendi. Zamanla Hizbullah'ın Şura üyesi olan Bayancık, Bingöl'deki faaliyetlerini, Yamaç aşiretinin önemli isimlerinden Şevket Börü'yle birlikte gerçekleştirdi.

Böylece 'Kadayıfçılar' arasında Hizbullahçılık yayılmaya başladı. Şevket Börü, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'na manevi bağlılığının göstergesi olarak soyadını Velioğlu olarak değiştirdi. 1992'de Hizbullah'ın Diyarbakır'daki Askeri Kanat Sorumlusu oldu. Örgütün Diyarbakır'daki dini sorumlusu ise Hacı Bayancık'tı.

Aşireti örgütledi
Börü, 1980'li yılların ortalarında ailenin gençlerini de Hizbullah'ın içine çekmeyi başardı. Börü'nün 'Kadayıfçılar' arasından örgüte kazandırdığı en önemli isim ise Şaban Elaltunteri oldu. Elaltunteri, kısa süre içinde Hizbullah'ın lideri Hüseyin Velioğlu'nun makam arabasını kullanan bir militan olup çıktı. Diyarbakır'da birçok cinayet işledi. Velioğlu'nun yanından ayırmadığı Elaltunteri, zamanla Hizbullah şefinin sonunu hazırlayacak itirafçıların en ünlüsü oldu.

Şoförü ele verdi
Hacı Bayancık'tan sonra Bingöl'den çıkan en bildik Hizbullahçı ise Mehmet Sudan. Velioğlu'nun öldürülmesinden sonra bir dönem için Sudan'ın örgütün başına geçtiği ileri sürüldü. Sudan, MİT ve Emniyet'in ortak operasyonuyla İstanbul Maltepe'de yakalandı.

Velioğlu'nun şoförü Şaban Elaltunteri, Abdülaziz Tunç ile birlikte itiraflarda bulunarak örgütün çökertilmesini sağladı. Elaltunteri, İstanbul'da yakalandıktan sonra örgütün Akdeniz Bölge Sorumlusu Mehmet Emin Ekinci'yi deşifre etti. Ekinci'yi yakalayan polis, Velioğlu'nun öldürüldüğü Beykoz operasyonunu gerçekleştirdi.

Örgütün manifestosu ve yapılanması
Örgüt camilerde zekat adı altında para toplayarak, kadınların bileziklerini alarak, infak adı altında gıda, yiyecek malzemesi toplayarak finansman sağladı.

Genellikle dini sömürü aracı olarak kullanıp yardım toplayan örgüt, silahlarının büyük bir kısmını ise 1992-1993 yılları arasında şiddetin tırmandığı Güneydoğu'da köylerden yardım adı altında topladı. Bu silahlar, Kalaşnikoflar ile Makarof ve Takarof tabancalardan oluşuyor. Örgütün diğer gelir kaynakları arasında ise bağış, kurban derileri, kaset satışları, çiftçi hasat mahsülünden pay, kaçırılan şahıslar için alınan fidyeler, çeşitli adlarla camilerden toplanan paralar, fitre, sadaka ve hibeler yer aldı.

Örgütün çalışma şekli
Hedef belirlenmesi:
1- Bilgi toplama
2- Bilgilerin değerlendirilmesi
3- Eylem kararı alma
4- Planlama ve görev bölümü
Eylemin gerçekleştirilmesi:
1- Tetikçi, eylemi fiilen gerçekleştirir
2- Korumalar, eylem sırasında tetikçiyi korur ve merak nedeniyle toplanan kalabalığı havaya ateş atarak dağıtır, kaçar.
3- Gözcü eylemin gerçekleşmesi esnasında dışarıdan gelebilecek engellemeleri takip eder.
Eylem sonrası kaçış:
Eylemi gerçekleştirenlerden bir tanesi verilen zamanda kontrol noktasına gelmediği takdirde yakalandığı düşünülerek, diğer eylemciler örgüt tarafından hemen hicret ettirilirler.

Hizbullah Terör Örgütü yaptığı eylemlerde genellikle başka örgütlerin adını kullanır. Şaibe yaratmak için bazen gerçekleştirdiği eylemleri devletin yaptığı yolunda yıpratma politikası geliştirerek kendisi için taban oluşturur.

Mahkûm evi
Eylemden sonra deşifre olmuş veya beşeri ilişkileri örgüt açısından sakıncalı hale gelmiş, yakalanması söz konusu olan örgüt elemanları, tedbir olarak 'mahkûm evi' tabir edilen yerlerde hiç dışarıya çıkmadan aylarca, bazen yıllarca zorunlu ikamet ettirilir. Mahkûm evi, yerleşim merkezlerinde hiç dikkati çekmeyecek mevkilerden seçilir. Kaçağın, hiç deşifre olmamış örgüt elemanlarının kendi ailesiyle birlikte ikamet ettiği evinde misafir ya da akraba rolü oynayarak bulunması da mümkündür. Bu evlerde kalan şahısların bütün ihtiyaçları deşifre olmamış örgüt elemanları tarafından karşılanır. Harcamalar da örgütçe sağlanmaktadır.

Yakın hedefler:
1- Askeri kanadın tamamlanarak şehir ordusu ve kırsal kesim ordusu şeklinde tesis edilmesi.
2- Cami yapılanmasının Türkiye genelinde tam olarak oturtulması.
3- Devletin Hizbullah içine sızmasını imkansızlaştırmak ve bu konuda hiçbir taviz vermemek.
4- Türkiye'deki diğer İslami örgütlerin dağıtılarak, tabanın Hizbullah'a kaydırılması sağlamak.

Uzak Hedefler:
1- Halkın devlete karşı gösterilen şekilde harekete geçmesi.
2- Milyonlarca kişiden oluşturulacak Muhammed Ordusu'nun fiili olarak devletin güçlerine karşı harekete geçmesi.
3- Devlet kurumlarının işgali ve islam devletinin resmen kurulması.

Hizbullah şehitliği
Bölgede öldürülen Hizbullah mensuplarının toprağa verildiği ve örgütün şehitlik adını verdiği Silvan'ın Yolaç ile Çınar'ın Bulutçeker köyünde iki mezarlık bulunuyor.

Öldürülen örgüt elemanları bu mezarlıklarda toprağa veriliyor. Özellikle dini bayramlarda mezarlığı yüzlerce kişi ziyaret ediyor.

Cezaevleri ve örgüt
Örgütün cezaevlerini birer eğitim merkezi olarak gördüğü ve buralara giren örgüt sempatizanlarının militanlaştırılarak, tahliyelerinden sonra eylemlerde faal bir şekilde kullanıldıkları biliniyor.

Mensuplarının yatmakta olduğu cezaevlerinde yürütülecek faaliyetlerle ilgili olarak Hizbullah tarafından görevlendirilen cezaevi sorumlusu bulunur. Cezaevine giren her örgüt mensubu ilk etapta polis sorgusunda neler sorulduğunu ve kendisinin polise anlattıklarını da içeren bir rapor hazırlayarak en kısa sürede örgüte ulaştırır.

Cezaevi sorumlusu perde arkasında kalarak, yönetime karşı göstermelik birini öne çıkarır. Cezaevi sorumluları ile örgüt yönetimi arasında haberleşme özel olarak seçilmiş kuryeler (avukatlar) ile sağlanır. Cezaevlerinde tutuklu bulunan örgüt mensupları hasta oldukları bahanesiyle aldıkları ilaçları kuryeler vasıtasıyla örgüte gönderirler.

Koğuşlar, örgüt elemanları tarafından nöbet tutulmak sureti ile kontrol altındadır.

Cezaevinde örgütsel faaliyetlere iştirak etmeyenler, uyarı olarak dövülür veya hakkında infaz kararı alınanlar tahliye olduktan sonra öldürülür. Bu da sempatizan dahi olsa, cezaevine giren tüm örgüt mensupları üzerinde büyük bir otorite ve baskı unsuru kurar.

Örgütü bitiren rapor
Hizbullah hakkında hazırlanan ve devletin zirvesine sunulan 21 sayfalık özel istihbarat raporunda örgütün yapısı tanımlandı.

Raporda, Hizbullah'ın gerçek amacının bir Kürt-İslam devleti kurmak olduğu ve devletin ilgili mekanizmalarının örgüte karşı bir an önce harekete geçmesinin gereğine işaret ediliyor.

Çöküş süreci yaşayan PKK'nın kötü durumunu fırsat bilerek güçlenme hesabı içinde olduğu belirtilen Hizbullah, raporda, ‘Örgüt, sadece laik demokratik rejim açısından değil, ülke bütünlüğü açısından da tehlikeli bir özellik göstermektedir' şeklinde tanımlanıyor.

Yapılanma
İl grupları 1-3 kişi arasındadır. Eylem timleri ise 2-6 kişi arasındadır. A eylem grubuna bağlı olan militanların kod isimleri A ile, B eylem grubuna bağlı olan militanların isimleri ise B ile başlamaktadır.

İran desteği
Özellikle son operasyonlarda yakalanan dinci teröristlerin sorgulamasında, üst düzey örgüt mensuplarının İran'a gittikleri, burada askeri ve siyasi eğitim gördükleri, doğu illerinden kılavuzlarla yaya olarak sınırı geçtikleri veya pasaportla yasal yollardan İran'a gittikleri, kendilerini Hizbullah örgütünün, İranlı yetkililerin ve Devrim Muhafızları Komutanı Resul'un karşıladığını, lüks bir villada siyasi eğitim verilmesinin ardından Tahran yakınlarında bir dağda askeri eğitim aldıklarını, eğitimin yaklaşık 1,5 ay sürdüğünü, İran'ın Kum kentinde Cemaati/Hizbullah örgütünü Silvanlı Melle Enver'in temsil ettiğini itiraf etmişlerdir.

Tebliğ-cemaat-cami
Hizbullahın temel stratejisi yeterli sayı ve imkan bulunduğunda silahlı mücadeleye, cihat aşamasına geçilmesidir. Örgüt ‘tebliğ, cemaat ve cihat' üçlü stratejisi doğrultusunda hareket eder.

Kezzap-satır-kalaşnikof
Hizbullahçıların gerçekleştirdikleri eylem türlerini 11 ana başlıkta toplamak mümkündür: A. Silahlı saldırı, B. Kundaklama, C. Satırla vurma, D. Zincir ve kezzap kullanma, E. Adam kaçırma, F. Darp, gasp, G. Tehdit, H. Propaganda, I.Sorgulama, J. Yol kesip silahla tarama, K. İntihar eylemi.

Örgüt genel emiri (Genel Başkan) herşeyi belirler. Ondan sonra şura (Yürütme Kurulu/Merkez Karar Kurulu) gelmektedir. Şura üyeleri, Tebliğ, İçtimai, Askeri ve İstihbarat olarak dört ana kolun sorumlularından oluşmaktadır.

Kara kitaplar
Örgüt mensupları Cuma günleri hariç bazı camilerde illegal olarak gençlere İran rejimini anlatmakta, İran ve Mısırlı yazarlara ait Mevdudi, Hasan El Benna, Seyid Kutup, Dr. Seyid, Ali Korani, Muhammed Kutup, Humeyni, Dr. Ali Şeriati ve Mufaharri'nin yazdığı kitaplarını okutmaktadır. Hizbullah, üyelerine ‘Cemaate karşı gelenlere, kendi ailenizden de olsa kin besleyin' emrini verir.

(soL - Haber Merkezi)