DSİP geçmişiyle yüzleşmek ister mi?

"AKP'nin solcusu" DSİP'in yayını Sosyalist İşçi'nin 95-96 yılları arasındaki yayıncılığı, bugünkü DSİP'den çok farklı bir tarz ve siyaseti ortaya koyuyor.

AKP’nin solcusu DSİP’in geçmiş yıllarda söyledikleri, bugünden bakıldığında bir hayli ilginç görünecek. “Şeriata Hayır” kapaklarıyla çıkan Sosyalist İşçi gazetesinde CHP ve İP savunuluyordu, Fethullah Gülen ve Said-i Nursi şeriatçı ilan ediliyor, seçimlerde “Oylar CHP’ye” çağrısı yapılıyordu.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), bugünlerde AKP yandaşlığında sınır tanımamasıyla (ve bu yüzden yandaş basın tarafından sürekli gündeme getirilmesiyle) kamuoyunca tanınmış bir grup. Türkiye’nin temelinde İttihat ve Terakki Partisi’nden CHP’ye uzanan kurucu çizginin özelliklerinin durduğu sorunlarını AKP’nin çözmekte olduğunu savunuyorlar. Diğer sol grupları “koyun” olmakla suçluyor, sürekli Gülen cemaatinin gazete ve televizyonlarında boy gösteriyorlar. Sivas katliamı, Gazi Mahallesi olayları gibi yakın tarihimizin trajik olaylarının arkasında “Ergenekon örgütünün” olduğu anlatısını destekliyorlar, Erdoğan’ın (partinin adını dahi söyleyemeden) kendilerine teşekkür etmesine seviniyorlar, solcu gençleri “pis ve bakımsız” olarak niteliyorlar.

Belkemiğini oluşturdukları “Yetmez ama Evet” kampanyasının afişlerini, AKP İstanbul İl Başkanlığı yaptırıyor.

Kısacası, genel olarak solcular tarafından solda olmamakla, ya da “AKP’nin solu” olmakla suçlanıyorlar. “Sosyalist” değil, “liberal” olmakla itham ediliyorlar.

DSİP, 1980’den sonra “Kurtuluş” çevresinden kopan Troçkist bir hareket. Hareket, “Sosyalist İşçi” gazetesini çıkarıyor. İşte bu gazetenin geçmiş sayılarında yer alan genel hava ve tutumlar, DSİP’i sadece son zamanlarda AKP’cilerin parlatmasıyla tanıyanlar için çok şaşırtıcı bir arşiv oluşturuyor.

Sosyalist İşçi, 13 Aralık 1995'teki 32'nci sayısında bu kapakla çıkıyordu. "Şeriat ve faşizme hayır" pozisyonu alan Sosyalist İşçi, "Sağ parlamentoya karşı oylar CHP'ye" çağrısı yapıyordu. Çok sayıda sol örgütün, Kürt hareketiyle ittifak yaparak "Emek Barış Özgürlük Bloğu" adıyla seçimlere katıldığı süreçte Sosyalist İşçi, bugünlerde Türkiye'de sivil siyasetin karşısında konumlandırarak baş düşman gördüğü CHP'nin desteklenmesi görüşünü dile getiriyordu.

"Seçimlerde devrimci tutum" yazısında "İşçiler ve emekçiler binde 2-3'lük oy oranıyla şeriatçı hareketin ve faşistlerin yenilmeyeceğini açıkça görmektedirler. Bu nedenle, parlamentarist hayalleri bir kenara bırakarak şeriatçı harekete ve faşistlere karşı tek bir blok oluşturmak gerekir.Bu blok, sadece 24 Aralık günü için işçilerin çoğunluğunun oy verdiği yerdir: CHP'dir" deniliyordu.

O dönemde Sosyalist İşçi'de açık şeriat karşıtı tavır dikkat çekiyordu.

Din karşıtı konumlanış o kadar kuvvetliydi ki, burjuva siyasetçilerin söylemlerinde dini referanslar kullanmalarının eleştirildiği "Siyasette din ve söylem" köşesinde Refah Partili Şevki Yılmaz'ın şu sözleri örnek gösteriliyordu: "Kızlarımızı üniversiteye başörtüsü ile almıyorlar. Bu marksist ve leninist ideolojidir. Profesörler komünizm adına cinayet işliyorlar."

Sosyalist İşçi'nin şeriat eleştirilerinin hedefinde, bugünlerde çok samimi oldukları Fethullah Gülen de vardı. "Şeriat sermayeye hizmet ediyor" başlıklı yazıda, "İslamcı patronların örgütü MÜSİAD" altbaşlığı ve aralarında Fethullah Gülen ve Said-i Nursi'nin fotoğraflarının da bulunduğu "şeriatçılar kolajı" görseli dikkat çekiyor.

Refah Partisi'nin "adil düzen" söylemini eleştiren Sosyalist İşçi, Demokrat Parti'nin temsil ettiği sağ çizgiyi baskıcı, kapitalist ağababalarından yana tavır alan ve emperyalizmin yararına çalışan bir çizgi olarak niteliyordu. RP'nin "46 ruhu"nun temsilcisi olduğu iddiası karşısında şöyle deniliyordu: "Erbakan'a göre Demokrat Parti ile başlayan 'Birinci Şahlanış', Refah Partisi ile devam ediyormuş. 1946'da kimler şahlanmıştı? DP baskıcı sağ bir partiydi, amacı toplumsal eşitsizliği derinleştirmek, 'her mahallede bir milyoner' ve elbette sömürülecek binlerce yoksul yaratmaktı.Demokrat Parti sömürücü hacıağaları, emperyalizmi şahlandırmıştı."

Sosyalist İşçi o zamanlar "emperyalizm" sözcüğünü sık sık kullanıyor, Almanya ve Fransa gibi ülkeleri "Avrupalı emperyalistler" olarak niteliyordu. 14 Ağustos 1996'daki sayısında Sosyalist İşçi, "Refah da emperyalist politikalardan yana" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullanıyordu: "Erbakan 'Batı ile İslam'ı uzlaştıracağı' derken Türkiye'nin bölgede belirleyici bir güç olması için çalıştıklarını da anlatıyor. Kısacası, Refah'ın politikaları emperyalizme karşı değil, bilakis, bölgedeki emperyalist statüko içinde rol oynama yönünde. Türk sermaye sınıfı ise Refah'ın bu politikalarını destekler gözüküyor. Özal döneminde ortaya atılan alt-emperyalist hayaller yeniden gündemde."

O zamanlar Avrupa Birliği de emperyalist sayılıyordu:

Sosyalist İşçi'de dikkat çeken bir diğer yazı, "Sosyalistler ve medya" yazısı idi. Yazıda şunlar belirtiliyordu: "Televizyona çıkmak günümüzde birçok sosyalist için büyük önem taşımakta. Televizyonda yayınlanacak bir tartışma programında söylenecek iki çift lafın büyük önemi olduğu düşünülmekte. Bu arada Sosyalist İşçi türü devrimci basın küçük ve önemsiz görülmekte.

"Sosyalist işçi elbette ki Hürriyet, Sabah gibi diğer gazetelerle karşılaştırıldığında çok küçük. ATV, Show, Kanal D gibi televizyonlarla karşılaştırıldığında daha da küçük. Hatta belki de eşitsizliği küçük terimi bile ifade etmemekte.

"Ne var ki sosyalistler için devrimci bir partinin inşasında önemli olan o devasa televizyon kanallarında yılda bir ya da iki kez 1-2 dakika görünmek değil. O bir iki dakikalık konuşma televizyonun günler ve saatler boyu sürdürdüğü beyin yıkama faaliyeti karşısında anlamsız hale gelir. Olsa olsa sadece sermaye sınıfının 'basın özgürlüğü' iddiasına küçük bir katkı haline gelir."

(soL - Haber Merkezi)