Camileri kim yaktı?

Eski MGK Genel Sekreteri ve Özel Harp Dairesi Başkanı emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun 'Kıbrıs'ta halkı harekete geçirmek için cami yaktık' itirafının üzerine, Zaman ve diğerleri Ergenekon masallarını inandırıcı kılmak üzere atladı. Ama 'cami yakma' gibi yalanların neden uydurulduğunu yazan olmadı.

Dün gazetelere eski Özel Harp Dairesi Başkanı ve eski Milli Güvenlik Kurulu Sekreteri emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun 'cami yakma' itirafları yansıdı. Zaman başta olmak üzere birçok gazete, Yirmibeşoğlu'nun açıklamalarını yeni bir itirafmış gibi kendi konumlarını güçlendirmek için kullandı. Ancak devletin komünistler ya da Aleviler cami yakıyor diyerek İslamcı ve milliyetçi kitleleri harekete geçirdiği, Kıbrıs'ta da hem Türk hem Rum tarafının bu tür provokasyonlarla katliam yaptırdığı daha öncesinde defalarca itiraf edilmişti.

Özel Harpçi generalin itirafları, Tophane'deki gerici saldırıyı 'gizli odaklar'ın üzerine atmak için yol arayan yandaşlara da malzeme olmuş oldu.

Sabri Yirmibeşoğlu'nun itirafları
Habertürk'te yayınlanan programa telefonla bağlanan emekli Orgeneral Yirmibeşğlu, Özel Harp Dairesi'nin çalışma sistemini şu sözlerle anlattı:

"Gazeteci bana 'Bu olay neden yapıldı?' diye sorunca ona akademik düzeyde konuştum. Şunun için yapılır dedim 'eğer bir yerde halkın galeyana gelmesini birmukavemet hareketini göstermesini arzu ederseniz sizin saygın değerlerinize düşmanın, karşı tarafın bir şey yaptığını, küçültücü hareket yaptığını gösterirseniz, halkı galeyana getirirsiniz. Özel Harp'te bir kural vardır halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs'ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela."

6-7 Eylül olaylarının da sorulması üzerine Yirmibeşoğlu, "1971'de Özel Harp Dairesi'ne Kurmay Başkanı oldum. 6- 7 Eylül olayları 1955'te oldu. O tarihte Özel Harp Dairesi yoktu zaten. Kıbrıs için kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu vardı" yanıtını verdi.

Zaman: Bize İslamcılar ve milliyetçiler katliam yaptı dedirtemezsiniz
Ülkede devlet eliyle sola ve Alevilere karşı yapılan katliamları Ergenekon'a bağlamaya çalışan, gericilerin bu ülkedeki suçlarını silmeye çalışan Zaman gazetesi Yirmibeşoğlu'nun itiraflarını, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "Allah Allah diye taarruz eden ordu cami bombalar mı?" sözünü tekzip ettiği şeklinde haberleştirdi.

6-7 Eylül, Çorum katliamı, Maraş katliamı ve Sivas katiamı gibi olayları basit birer 'Ergenekon provokasyonu' olarak göstermeye çalışan cemaat ve AKP'nin gazete ve televizyonları, tam da Tophane'de gerçekleşen gerici saldırı konuşulurken, Yirmibeşoğlu'nun itirafına sarıldı.

Oysa Yirmibeşoğlu'ndan önce buna benzer itiraflar defalarca yapıldı. Yaşanan katliamlarda devletin ve gerici çevrelerin nasıl rol aldığı defalarca yazıldı. Kıbrıs'ta gerçekleşen bölünmede de Türkiye'de devletin ve faşist örgütlenmelerin nasıl İngiliz çıkarları için kullanıldığını komünistler yıllardır söylüyor.

Devlet-yobaz-ülkücü yalanı I: Maraş Katliamı
Devletin açıktan yalan söyleyerek gerici toplumsallığı harekete geçirdiği olayların en dehşet verici olanlarından biri Maraş'ta 19 Aralık 1978'de başlayan ve 5 gün süren katliam. Maraş katliamı devlet-MHP ortaklığı ile düzenlenen, solu ve sola yönelen Alevileri sindirmek için yapılan katliamlardan biri. Maraş katliamı aynı zamanda 12 Eylül'e giden yolu açan müdahalelerden biri olarak kabul ediliyor.

Yalan mekanizması ve katliam şöyle gerçekleşmişti: MHP'liler, Sovyet karşıtı "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı filmi kentteki Çiçek Sineması'nda gösterdikleri sırada sinemayı bombalıyorlar. Hızlıca saldırıyı solcuların yaptığı söylentisi yayılıyor. Patlamanın ardından sinemadan çıkanlar, ülkücüler tarafından kışkırtılarak, PTT ve CHP binalarına saldırmaları sağlanıyor.

20 Aralık günü, yoğun olarak Alevilerin yaşadığı bir mahalledeki kıraathaneye bombalı saldırı düzenleniyor. 21 Aralık'ta da Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu adlı TÖB-DER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) üyesi iki solcu öğretmen, okul çıkışında katlediliyor. İki öğretmenin cenaze töreni olduğu gün de boş durulmuyor. Maraş Müftüsü, resmi araçla kent sokaklarında dolaşarak Alevilere karşı saldırıya geçilmesi yönünde kışkırtıcı çağrılar yaparken, çevre ilçe ve köylerden getirilen birtakım kişiler de cenaze alayına saldırıyor.

DİSK, TÖB-DER, POL-DER, CHP, TİKP ve Tekstil Sendikası binalarına saldırılar düzenleniyor.

24 Aralık'ta ise katliam en yüksek noktasına ulaşıyor. Alevilerin yaşadığı mahallelerde halka otomatik silahlarla saldırılır, işaretlenen evlerde kadın, çocuk ve yaşlılar dahil pek çok insan kurşuna dizilir, onlarca kadın tecavüze uğrar, evler ve işyerleri ateşe verilir.

Devlet 5 gün boyunca katliamı izler. Olaylda solcular suçlanır. Resmi rakamlara göre 111, Alevi kaynaklarına göre ise 500'e yakın kişi katledilir.
11 kentte sıkıyönetim ilan edilir. Kentteki Aleviler topluca göç eder.

Davanın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger (Şendiller), TRT'de çıktığı bir programda katliamı 'aralarında Hrant Dink'in bulunduğu komünist militanlar yaptı' der. Ve aynı Ökkeş Şendiller AKP tarafından Alevi Çalıştayı'na davet edilir. Buna tepki gösteren ABF Başkanı Ali Balkız ve PSAKD Başkanı Fevzi Gümüş'ün ise Ökkeş Şendillere hakaret suçlaması ile yargılanması sürüyor.

Dönemin MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve yine dönemin Ülkü Ocakları Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun katliamda birinci dereceden sorumlu oldukları devlet görevlilerince itiraf edilir ancak bu kişiler AKP tarafından demokrasi kahramanları arasında gösterilir.

Maraş katliamı sırasında "komünistler cami yaktı" yalanının fısıltı gazetesiyle kontrgerilla üyeleri ve faşist militanlarca mahalle mahalle yayıldığını söylemeye bile gerek yok.

Devlet-yobaz-ülkücü yalanı II: Çorum Katliamı
Sola yönelen Alevi toplumsallığını bastırmak ve yine 12 Eylül'e zemin hazırlamak için düzenlenen katliamlardan bir diğeri de 28 Mayıs 1980'de başlayan Çorum Katiamı. Bu olayda yalan değirmenleri şöyle işliyor:

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlama törenleri için yapılan hazırlıklar sırasında kızların kıyafetleri bahane edilerek şu bildiri dağıtılıyor:

"Müslüman namusuna sahip çık!

19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın iffet ve hayasına kahpeçe ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor. Yine müslüman evlâdı kan ağlamaya kafir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir. Bin yıllık mübarek tarihimize bundan büyük bir leke sürülebilir mi? Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey müslüman, düşün, süngüyle ama karnında çocuk çıkarken zihniyetle bu zihniyetin farkı ne? Namazını kıl, orucunu tut yeter karışan mı var diyen gafil müslüman sen de düşün... Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu hadis-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile, kanı ile, malı ile CİHAD edenlere...

İslâmcı Gençlik"

Ve 27 Mayıs'ta MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak'ın Ankara'da öldürülmesinden bir gün sonra Çorum'da katliam başlıyor. Özellikle okullarda öğrencilere ve öğretmenlere saldırılar başlıyor. Ankara'dan ve çevre illerden ülkücüler akın akın Çorum'a taşınıyor.

Devletin yine 'sessiz' kaldığı ve günlerce süren olaylarda kentin yönetimi adeta MHP'lilerin eline verilir. Araçlar durdurulur, ev ve iş yerleri bombalanır, Alevi ve solcuların yoğunlukla yaşadığı köylere baskınlar düzenlenir.

Katliam Temmuz ayına kadar sürer. Defalarca yalan söylenir. Solcular ve Aleviler polisimizi vurdu denir, Rusya ve Çin'den silahlar geliyor denir ve yalanlarla 28 Mayıs'ta başlayan katliam yine yalanlarla Temmuz ayının başına kadar sürer.

Çorum'daki katliam, 57 ölü, 200’ün üstünde yaralı 300’e yakın ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılması binlerce ailenin göçüyle noktalanmıştır.

Devlet-yobaz yalanı III: Sivas Katliamı
Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında Sivas'ta bulunan aydın ve sanatçılara dönük gerçekleştirilen katliam yine devletin gericilerle işbirliği içinde düzenlediği, en iğrenç yalanların gerici kitleleri harekete geçirmek için kullanıldığı olaylardan bir diğeri.

Çorum'daki gibi burada da katliam öncesinde 'müslümanlara' seslenen bir bildiri dağıtılıyor:

“Salman Rüşdi köpeği Müslümanlar’ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar’la alay edercesine gezebilmektedir.

Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:
İslâmın Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.
Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.”

Bu tür bildiri ve yalanlarla günler öncesinden hazırlıkları yapılan katliamda, 2 Temmuz günü Cuma namazından çıkan güruh önce şenliklerin düzenlendiği kültür merkezine saldırır. Püskürtülen saldırganlar kentteki gericileri hızlıca toplamaya başlar.

Ellerinde benzin bidonları bulunan ve 'Şeriat isteriz' diye bağıran yüzlerce kişi aydın ve sanatçıların bulunduğu Madımak Oteli'ne yürür ve oteli ateşe verir. 33 aydın ve sanatçı ile 2 otel görevlisi hayatını kaybeder. Hedefteki Aziz Nesin ise hayatını zor kurtarır.

Dönemin Refah Partisi’nin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu katliamda birinci derecede sorumluluk alanlardandır. Katliam için toplananları yatıştıracak bir konuşma yapması beklenen Karamollaoğlu, “Gazanız mübarek olsun. Bir defa şöyle bir fatiha okuyalım. Sonra şunların ruhuna el fatiha diyelim” diyen Karamollaoğlu’na göstericiler “Mücahit Temel” sloganlarıyla tezahürat yaptılar. Karamollaoğlu, katliamın ardından milletvekili yapılır ve Devlet Bakanı Faruk Çelik tarafından Alevi Çalıştayı'na davet edilir.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, halkı tahrik etmişler diyerek dehşet verici bir açıklama yapar, gün boyu süren katliamda yine güvenlik güçleri ortalıkta görünmez.

Bugün Ergenekon masalları anlatan Cengiz Çandar ve Fehmi Koru gibi isimler katliamın ertesi günü Aziz Nesin'in olayları provoke ettiğini yazar.

Devlet-yobaz-ülkücü yalanı IV: Kıbrıs'ın bölünmesi
Devletin, gerici ve milliyetçi çevrelerin halka söylediği en büyük yalanlardan biri de Kıbrıs konusu. 1950'li yıllara kadar Kıbrıs kelimesini ağzına almayan devlet yetkilileri ve milliyetçi çevreler, Kıbrıs'ta İngiliz çıkarlarının tehlikeye düşmesi üzerine göreve atılmışlardı. Kıbrıs'ta Rumların ve Türklerin ortak örgütlülüğü ile İngiliz sömürgeciliğine karşı verilen mücadeleyi bastırmak için, Yunanistan ve Türkiye bizzat İngiltere tarafından sürece dahil edilmişti.

Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs konusune ele alan Londra Konferansı'na katılmış ve pazarlıklar sırasında büyük bir yalan ile Türkiye'de milliyetçi ve gerici çevreler harekete geçirilmişti. 6-7 Eylül 1955'te 'Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evin yakıldığı' yalanı ile İzmir ve İstanbul'da azınlıklara dönük yağma olayları organize edilmişti.

Yıllar sonra Selanik'teki evin bizzat DP hükümeti direktifi ile ve MİT eliyle yakıldığı ortaya çıkmıştı.

Kıbrıs ise yıllar süren milliyetçi boğazlaşmanın ardından İngiltere'nin planı ve Türkiye-Yunanistan ikilisinin kullanılması ile bölünmüştü. Rauf Denktaş gibi isimlerin milliyetçi boğazlaşmalar sırasında İngiliz gizli servisi ile defalarca görüştüğü açığa çıkmıştı.

(soL - Haber Merkezi)