Bu ilk değil: AKP iktidarı boyunca tezkereler

Suriye'ye yönelik askeri operasyonlara yasal zemin sağlayan tezkere, dünkü meclis toplantısında 320 oyla kabul edildi. "Suriye tezkeresi" AKP iktidarının yeni Osmanlıcı vizyonuyla meclise taşıdığı tezkereler zincirinin son halkası oldu.

Mecliste dün gerçekleşen oturumda Suriye'ye yönelik askeri operasyonlara yasal zemin sağlayan tezkere kabul edildi. MHP'nin de destek verdiği oylama sonucunda AKP hükümeti Türkiye'yi savaşa bir adım daha yaklaştırmış oldu. Dış politika konusunda temel doktrini olan Yeni Osmanlıcılığı bir bölgesel barış projesi gibi pazarlamaya çalışan AKP hükümetini, bizzat kendi iktidarı boyunca gündeme gelen tezkereler yalanlıyor.

Daha önce Türkiye'yi ABD çıkarları doğrultusunda Irak savaşına ortak edecek ve kamuoyunda 1 Mart Tezkeresi olarak bilinen tezkere, AKP hükümetinin kurulmasından kısa süre sonra gündeme gelmişti. ABD ordusunun Türkiye üzerinden Irak'a girmesine ve TSK'nın da operasyonlara katılmasına olanak verecek olan 1 Mart tezkeresi, halkın yoğun tepkisi sonucunda mecliste yapılan oylamada reddedilmişti. Ancak gerek meclis oturumu öncesinde milletvekilleriyle yapılan ikna görüşmeleri ve gerekse sonrasında iktidar sözcülerinin ABD'den af dilemeye dönük pişmanlık açıklamaları, AKP hükümetinin Irak savaşı konusunda ne kadar omurgasız davrandığının kanıtı olmuştu.

1 Mart tezkeresi öncesi ikna turları
AKP hükümetinin iktidar olmasından kısa süre sonra kapıya dayanan savaş gündemi, şüphesiz yeni hükümet açısından siyasi riskler taşıyordu. Ancak tezkere gündemi öncesi AKP kurmaylarının niyeti açıkça ABD tarafında savaşa ortak olmak yönündeydi. Zira tezkere için yapılacak Meclis Genel Kurul Toplantısı'ndan birkaç gün önce dönemin Başbakan Yardımcısı Yaşar Yakış, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Devlet Bakanı Ali Babacan milletvekillerini tezkereye "evet" oyu vermeye ikna etmek için pek çok görüşme yapmıştı.

Bu görüşmelerde Yaşar Yakış tezkerenin reddi halinde ABD'nin ekonomiden dış siyasete pek çok konuda Türkiye'den desteğini çekebileceğini söylerken, Ali Babacan da tezkerenin reddinin Türkiye'ye maliyetinin 23 milyar doları bulacağını ve ekonominin zarar göreceğini iddia etmişti. Bir anlamda hükümet düzeyinde yetkili isimler, ABD'nin Türkiye'ye aba altından sopa gösterdiğini ve bu yüzden Türkiye'nin de savaşta yer alması gerektiğini söylemiş oluyorlardı. O dönemde seçim yasağı nedeniyle henüz milletvekili olmayan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ise ABD'li yetkililerle tezkere konusunda mutabık olup olmadıkları konusunda kendisine yöneltilen bir soruya "Her konuda dört dörtlük mutabık kaldık dersek yanlış olur. Mutabık kalamadığımız noktalar da var, ama bunları da sineye çekme durumundayız" diye yanıt veriyordu.

1 Mart tezkeresi ve sonrası
Tezkerenin görüşüleceği Genel Kurul öncesi pek çok milletvekilinin söz alması nedeniyle birkaç kez ertelenen oylama 1 Mart 2003'te yapılmış ve oylamaya katılan 533 milletvekilinden 264'ü tezkere lehinde oy kullanırken, 250'si tezkereyi reddetmiş19 milletvekili de çekimser oy kullanmıştı. Salt çoğunluk olan 267 oya ulaşılamadığı için tezkere reddedilmiş oldu.

Tezkerenin meclisten geçmesi için elinden geleni yapan AKP, çıkan red kararının ardından bunun "demokrasinin ifadesi" olduğunu söylemiş ve karara saygı duymak gerektiğini belirtmişti. Ancak bu açıklamalar AKP açısından durumu kurtarmaya yetmedi. AKP hükümeti, bir yanda ABD'nin süren baskısının ve Türkiye burjuvazisinin karardan duyduğu rahatsızlığın, diğer yanda ise "savaşa ve Irak'ın işgaline hayır" diyen Türkiye halkının, iktidarı açısından getirdiği siyasi risklerin bilincinde olarak, ikinci bir tezkereyi derhal gündeme soktu. Bu günlerde finans çevreleri de ret kararından duydukları rahatsızlığı sık sık dile getiriyorlardı. Zira ABD, 1 Mart Tezkeresi'nin geçmesi halinde Türkiye'ye 6 milyar dolarlık hibe yapma sözü vermişti.

20 Mart'ta oylanan ikinci tezkere 332 oyla kabul edildi. Bu tezkere ABD ordusunun Türkiye'de bulunmasına dair maddeyi içermiyor, ancak bunun yerine ABD uçaklarına Irak'ı bombalamak için Türk hava sahasını kullanma izni veriyordu. Nitekim Irak savaşı boyunca İncirlik üssünden kalkan veya Türkiye dışındaki üslerden kalkıp hava sahamızı kullanan pek çok ABD uçağı Irak halkı üzerine bombalar yağdırdı.

Tezkere konusunda yaşanan gecikme nedeniyle ABD ordusu harekat planını değiştirmiş oldu. Bu durum özellikle ABD ile ilişkilerin soğuma riskine dair tartışmaları gündeme soktu. AKP iktidarı bu süreç boyunca ABD'nin kendisinden yüz çevireceği korkusuyla yaşadı. Zira tezkere gündeminin ardından, hükümet cephesinden bu endişeyi gidermeye dönük açıklamalar ve ABD'ye dönük pişmanlık ifadeleri duyulmaya başladı.

Bunlardan birisi ikinci tezkerenin geçmesinden birkaç gün sonra o zamanki Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün açıklamasıydı. Gül hükümetin endişelerini şöyle dile getiriyordu:

"ABD ile koalisyon içindeyiz. İşbirliği yapıyoruz. Bu işbirliğinin sınırları çok daha geniş olabilirdi. Ama bugünkü gibi de olabilir. Karşıt bir durumumuz yok. Uçuş izni önemli bir katkıdır. ABDile ilişkilere çok önem veriyoruz ve bu ilişkilerin zedelenmesini istemeyiz. Buna kesinlikle fırsat vermeyiz...

ABD bizim müttefikimiz. Çok işbirliği yaptık. Kuzey Keşif harekatı Türkiye üzerinden oldu. Irak'taki birçok görüşmelerin, gelişmelerin merkezinde Türkiye var. Daha iki gün önce Ankara'da hep birlikte toplantılar yaptık. Türkiye'yi olayların dışında, hiçbir şey yapmıyor gibi görmek Türkiye'ya karşı haksızlık olur. Bilinmeyen işbirlikleri var. Bunu da bir parantez içinde söyleyeyim."

Abdullah Gül, "bilinmeyen işbirlikleri var" derken kamuoyuna ve özellikle karardan rahatsız Türkiye burjuvazisine "ABD ile her şey yolunda" mesajı vermiş oluyordu. Ancak daha sonra, dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in Türkiye'yi eleştiren açıklamalarıyla başlayan ve ABD'li yetkililer düzeyinde dile getirilen stratejik ortaklığın sorgulandığı yönündeki haberlerle devam eden gelişmeler, AKP hükümetini ABD ile ilişkileri düzeltme konusunda uzun süre meşgul etti. Hükümet katından, sık sık tezkere konusunda adeta özür dileyen açıklamalar geldi.

Bu süreçte yaşanan bir diğer önemli gelişme de, ABD'nin Kuzey Irak'ta bulunan Türk askerlerini tutukladığı ve kamuoyunda "çuval olayı" olarak bilinen hadisenin meydana gelmesiydi. ABD, böylece tezkereye yanıt vermiş veriyordu.

Kuzey Irak tezkeresi ve diğerleri
AKP döneminde meclisten, Türk askerlerinin yurtdışına yollanmasına, emperyalist işgal ve müdahalelerde yer almasına yönelik çok sayıda tezkere geçirildi. Bunlardan 17 Ekim 2007 tarihli Kuzey Irak tezkeresi, PKK'ye yönelik operasyon yapma gerekçesiyle bu tarihte mecliste kabul edilmişti. TSK bugüne kadar, son haliyle 17 Ekim 2013'e kadar uzatılmış bulunan bu tezkereye dayanarak hava harekatları da dahil pek çok operasyon düzenledi.

Kuzey Irak tezkeresinin süresini bir yıl daha uzatmak için geçen yıl yapılan meclis toplantısında söz alan BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Einstein'ın "Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir" sözlerini hatırlatarak tezkereye tepki göstermişti. Yaptığı konuşmada 1992-1997 yılları arasında Kuzey Irak'a yapılan operasyonların bilançosunu hatırlatan Önder, 5 bin PKK'linin öldürüldüğünü, 1697'sinin yaralandığını, bunun yanı sıra 22 subay, 176 er ve 27 korucunun öldüğünü, 739 askerin de yaralandığını ifade etmişti. Önder sözlerine "Bu rakamların altındaki acılar bilinmezse, kuru bir sayı olarak kalmaya mahkum olur" diye devam etmişti.

Bahsi geçenler de dahil olmak üzere, AKP döneminde yurtdışına asker gönderme veya operasyon amaçlı pek çok tezkere kabul edildi. Bunlar arasından Somali, Lübnan ve Kongo gibi ülkelere asker gönderilmesi kararı ilk kez AKP hükümeti döneminde çıkarıldı. Ayrıca AKP iktidara gelmeden önce Türk askerinin NATO Antlaşması çerçevesinde Afganistan'a gönderilmesi kararı da, yine AKP döneminde defalarca uzatıldı.

Son olarak dün toplanan TBMM Genel Kurulu'nda, Suriye'ye yönelik askeri operasyonlara yasal zemin hazırlayan tezkere kabul edildi. Böylece AKP, Türkiye'yi komşusuyla savaşa bir adım daha yaklaştırırken, tezkereler zincirine de yeni bir halka eklemiş oldu.

(soL-Haber Merkezi)