Bir dönemin ardından: Eğitimde puslu manzaralar

2011-2012 Eğitim Öğretim yılı, KHKlar ve mecliste yapılan değişikliklerle eğitimde ciddi dönüşümlerin yaşandığı bir süreç oldu. Bu değişikliklerin yansımalarını öğrenciler, öğretmenler ve veliler gelecek eğitim öğretim yılında birebir yaşayacak.

2011 – 2012 Eğitim Öğretim yılının ders faaliyetleri milyonlarca ilk ve ortaöğretim öğrencisinin karnelerini almasıyla son erdi. Okullarda faaliyetler, Temmuz başına kadar ortaöğretim kurumlarında uygulanacak sınavlar ve ilköğretimde düzenlenecek olan seminerlerle devam edecek.

Haziran 2011’de yapılan Genel Seçimlerin ardından eğitim alanında hızlı dönüşümlere imza atan AKP Hükümetinin son bir yılda gerçekleştirdiklerinden öne çıkan, eğitim sisteminde köklü değişimlere yol açacak olan bazı başlıklara kısaca değineceğiz.

4+4+4’ü kim istedi?
Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması gerektiği ile başlayan, 8 yıllık kesintisiz eğitimin parçalanması ve ilk 8 yılın zorunlu, kalan 4 yılın ise isteği bağlı hale dönüştürülmesi ile son bulan süreç çok sayıda üniversitenin Eğitim Fakültesinin itirazları, sendikaların ve siyasi partilerin tepkilerine rağmen, AKP’nin Meclisteki ağırlığı ile onaylanarak yürürlüğe kondu.

Piyasa mekanizmalarının ve dini yaklaşımın eğitim sitemine içselleştirilmesi anlamına gelen yeni sistem, AKP Hükümetinin yıllardır farklı noktalardan ele aldığı eğitim sisteminde köklü değişimin yolunu açtı.

Öğrencileri ve velileri ne bekliyor?
Okul başlama yaşının erkene alınmasından ötürü farklı gelişim düzeyindeki öğrencilerin aynı sınıfta ders görecek olması, çocukları okula bu öğretim yılında başlayacak velileri fazlası ile endişelendiriyor. Okulların çok derslikle aynı gelişim düzeyine sahip öğrencileri bir araya getirecek fiziksel olanaklara sahip olmaması, aynı zamanda uygulanacak müfredatın bu durumu gözeterek hazırlanıp hazırlanmayacağı en çok tartışılan başlıklardan biri.

Öte yandan, ikinci ve üçüncü dört yıl için seçmeli ders olarak okutulması kararı alınan “Kuran-ı Kerim” ve “Hz. Muhammed’in Hayatı”nın “zorunlu seçmeli” derse dönüştürülmesi çabası, velilere “istemiyorum” seçeneğinin sunulmadığı örneklerin yaşanması da endişe kaynaklarından biri oldu.

Okulların ilkokul, ortaokul olarak ayrılması, İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarının da açılacak olmasından ötürü, gelecek eğitim öğretim yılında bir çok öğrencinin farklı okullara gitmek zorunda kalacakları kesinleşmiş durumda. Öğrencilerin yıllardır alıştıkları okullardan kopartılıp başka okullara yönlendirilmeleri, veli öğretmen görüşü alınmadan kararlar alınması tepki ile karşılanıyor. Bir çok ilde bu uygulamalara karşı velilerin düzenlediği çeşitli eylemler yapıldı.

Devlet okullarına hakim olan bu karmaşa ortamı, normal koşullarda çocuklarını devlet okulunda okutmayı düşünen bazı velilerin özel okul seçeneğine yönelmesine yol açmış durumda. “İlköğretim devlet okullarında parasızdır” ifadesinin tamamen kaldırılarak, devlet okullarındaki eğitimin de paralı hale dönüşmesi bu yönelimin gerekçelerinden biri.

652 sayılı kararname: devlet okullarının piyasaya açılması
652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri”nde değişikliğe giden AKP Hükümeti, eğitim sistemini, küresel güçlerin isteği doğrultusunda dönüştürmeyi hedeflediğini açıkça ortaya koymuş oldu. MEB’i kamusal bir örgütten çok, işletme gibi gören anlayış 652 sayılı KHK ile yasalaşmış oldu.

Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak çalışmalarda bulunmak üzere sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilcileri ile işbirliğine gidecek olmasının beraberinde neler getireceği merakla bekleniyor. Bu durumda Fethullah Gülen ile bağlantılı bazı kurumların devletin okullarında faaliyet yürütmesi ya da sermaye kurumlarının okullarda yürütülecek eğitim faaliyetinde söz sahibi olması gibi örnekler olağan hale gelecek.

Bakanlığın çeşitli birimlerinde yalnızca isim değişikliği gibi gözüken düzenlemelerin sonuçlarının, sermaye düzeninde eğitim alanların ve eğitim emekçilerinin aleyhinde olması bekleniyor. Çıraklık ve Yaygın Eğitim yerine, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün getirilmiş olması, Personel Genel Müdürlüğü ve Hizmetiçi Eğitim Dairesi Başkanlığı yerine, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü’nün kurulmuş olması bu çerçevede ele alınabilecek örnekler. MEB’i kamusal bir örgütten çok, işletme olarak gören anlayış 652 sayılı KHK ile yasalaşmış oldu.

FATİH Projesi: Eğitimin ihtiyacı mı?
Bir çok devlet okulunda oturacak sıra, derslik, ders anlatacak öğretmen ve derslerde kullanılacak materyal sorunu varken, okullar arasında bu anlamda var olan ciddi eşitsizlikler olmasına rağmen, AKP Hükümeti Fırsatları Araştırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi FATİH Projesi ve ihale sürecine yoğunlaşmış durumda. İsminde kullanılan kavramların eğitimle ilgili olmayıp, FATİH adına ulaşmaya çalışılması ile dikkat çeken proje, öğrencilerin tek bir kaynağa mahkum olmalarına yol açacak. Henüz dünyanın hiçbir ülkesinde tümüyle uygulanmayan tablet eğitiminin sonuçları, getirileri ve götürüleri üzerine ciddi herhangi bir araştırma yapılmış, akademisyen görüşü alınmış değil. FATİH Projesi teknolojinin uygulanışının bir tür yenilik ve ilerleme olarak sunulduğu, eğitim alanında gerçekleşen diğer köklü dönüşümlerin perdelendiği bir proje olmaktan öte bir anlam taşımıyor.

Gelecek belirsiz
Milyonlarca ilk ve ortaöğretim öğrencisini, öğretmenleri ve velileri gelecek yıl büyük bir karmaşa bekliyor. Her okulun ve bölgenin kendine özgü sorunlarla boğuşması, bütünlüklü yapının parçalanmasından kaynaklı müdahale olanaklarının azalacak olması en büyük tehlike gibi gözüküyor. Eğitim öğretim faaliyetinin her kesimden bileşenlerinin, daha iyi bir eğitim için ne yapılması gerektiği üzerine şimdiden yoğunlaşması bir zorunluluk haline gelmiş durumda.

(soL – Haber Merkezi)