Bekir Bozdağ'dan şeriat propagandası: 'Toplum islami kurallara göre şekillenecek'

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ dinin vicdanlara hapsedilmek istendiğinden şikayet ederek "Vicdan cezaevi bunu kaldıracak büyüklükte değil, bu yüzden başarı şansları yok" dedi. Dinin bütün toplumsal yaşamı şekillendirmesi gerektiğini söyleyen Bozdağ büyükşehirlerde cami ihtiyacının da doruğa ulaştığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ dinin vicdanlara hapsedilmek istendiğinden şikayet etti ve "Ama vicdan cezaevi bunu kaldıracak büyüklükte olmadı, olması da mümkün değil, o yüzden de başarılı olma şansları yok" ifadelerini kullandı. Bozdağ, dinin bütün toplumsal yaşamı şekillendirmesi gerektiğini ifade etti. Bozdağ büyükşehirlerde cami ihtiyacının da doruğa ulaştığını söyledi.

Din bütün toplumsal yaşamı şekillendirirse, vicdan özgürlüğünden bahsedilebilir mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Sapanca'da düzenlenen İl Müftüleri Semineri'nin açılışında konuşan Bozdağ, dinin sadece vicdan özgürlüğü ve vicdanlara hapsedilen bir şey olmadığını öne sürdü ve şu ifadeleri kullandı:

"Her zaman söylüyoruz, camide de vardır, sokakta da vardır, evde de vardır, işyerinde de vardır, hayatın her yerinde vardır. Vicdanlara hapsetmek isteyenler uzun zaman uğraştılar ama vicdan cezaevi bunu kaldıracak büyüklükte olmadı, olması da mümkün değil, o yüzden de başarılı olma şansları yok. Zaman zaman, zamana, zemine göre konuşan, sıfatı kendilerinden menkul bazı ilahiyatçılar çıkıyor, bazı dini bilgiler aldığını söyleyen insanlar çıkıyor ve toplumda yalan yanlış bazı şeyleri de yaymaya, konuşmaya çalışıyorlar. Öteden beri baktığım zaman bir kişi zamana, zemine, sorana, konjonktüre göre İslam'ı anlatıyorsa ondan Allah'a sığınırım."

Diyanet İşleri Başkanlığının faaliyetlerinin laiklik tarafından kısıtlanmasından şikayet eden Bozdağ, "Yani laikliğin izin verdiği kadar din anlatımına, laikliğin izin verdiği kadar hizmete izin veren yapı var. Halbuki biliyoruz ki anayasamızda laiklikle ilgili maddelerin gerekçesinde de çok açıkça yazıyor ki laiklik dinin devlete, devletin de dine karışmaması, bütün inançların teminatı, sigortası olması, herkesin inandığı gibi yaşamasının sigortasıdır ama 136. maddeye baktığınızda diyor ki, 'anlatabilirsin ama benim izin verdiğim kadar... Bu müdahaleci bir laiklik
anlayışıdır, doğru bir şey değildir" dedi.

Bozdağ'ın konuşmalarındaki çelişkiler ilk bakışta kendini ele veriyor. Bozdağ'ın ifade ettiği şekilde dinin "sokakta, evde, işyerinde" olması durumunda, bütün bu alanlardaki yaşam kuralları yalnızca belirli bir dine göre şekillenecek ve bu durumda farklı dini, mezhepsel ve kültürel inançları olan insanlar kabul etmedikleri yasalara tabi olmak zorunda kalacak. Bu durumda da vicdan özgürlüğünden bahsetmek mümkün olmayacak.

Bir başka ifadeyle, dinin kamusal ve siyasal yaşamı şekillendirmesinin engellenmesi olarak laiklik, tam da vicdan özgürlüğünü güvence altına almaya dönük de bir uygulama. Bu nedenle Bozdağ'ın temsil ettiği çizginin yıllardır kullandığı "vicdan özgürlüğü" söyleminde de samimi olmadığı ve farklı düşüncelere tahammül etmediği anlaşılıyor ve biliniyor.

'Kur'an, sünnet ve İslam alimleri misyonlarını yerine getirsin'
Konuşmasında insanların din görevlilerinin sözlerine büyük kıymet verdiğini ifade eden Bozdağ din görevlilerinin de "Kur'an, sünnet ve İslam alimlerinin ortaya koyduğu anlayışlar çerçevesinde" yüklendikleri misyonun gereğini doğru biçimde yapmasında büyük fayda olduğunu söyledi.

Din görevlilerinin bürokrat gibi davranmamasını isteyen Bozdağ, "Özellikle müftülerimiz, vaizlerimiz, imam hatiplerimiz ve din hizmeti sunan bütün görevlilerimizin 8-5 mesaisi mantığı içinde hareket etmeleri bu göreve, bu mesleğe en büyük saygısızlık olur" dedi ve sosyal olaylarla ilgili konularda duyarlılıklarının esas olduğunu anlatan Bozdağ, manevi rehberlik yapan hoca efendilerin de bu konuda önemli sorumlulukları bulunduğunu belirtti.

Din görevlilerine adli ve hukuki misyon
Kadına yönelik şiddet uygulamaları konusunda "bazıları bunu dinin gerekleri gibi algılayabiliyor, algılatabiliyor" şeklinde şikayet eden Bozdağ, bunun din konusundaki yanlış anlayışların ürünü olduğunu iddia etti ve din görevlilerini bu konuda uyarmayı ihmal etmedi:

"Sanki İslam bunu emrediyormuş gibi bir anlayış var. Eğer bir yerde aileler bir araya gelip 'töre' diye cehaletten kaynaklanan bir anlayışı, İslam'ın yerine ikame edip, insanları buradan cesaretlendirip, kişileri katletme kararı alabiliyorlarsa bu karanın alındığı yerlerde görev yapan herkes bana göre bu işten mesuldür. Vazifemizi yapabildik mi? 'Töre cinayeti' denilen hadisenin cahiliye adeti olduğunu anlatabildik mi? Biz toplumu bu konuda nasıl aydınlatabildik, İslam yerine ikame edilen saçma anlayışların İslamla bir ilgisi olmadığını anlatabildik mi?''

Türkiye'de kadınlara yönelik düşmanca açıklamalar konusunda dinci gerici siyasi hareketlerin geniş bir sicili olduğunu herkes biliyor. Öte yandan aşiret yapısı ve geleneksel aile yapısının da, kadını ikinci sınıf vatandaş konumuna iten ve anayasal hakların bile çoğu durumda kullanılmasını engelleyen bir rol oynadığı da biliniyor.

Bozdağ'ın açıklamaları, bu yapıları yeniden üreten bir anlayışın kendini aklamak için birkez daha dini ve din görevlilerini kullanmaya çalışacağını gösteriyor. Bozdağ'ın açıklamaları ayrıca, devletin adli, hukuki ve kolluk güçlerine ait görevlere din görevlilerini de ortak ederek, belirli bir din anlayışının topluma dayatılması yönünde bir yaklaşım sergiliyor.

Büyükşehirlerdeki cami ihtiyacı doruk noktasına çıkmış!
Türkiye'de kırsalda yaşayan nüfusun azaldığını ve şehirlerdeki nüfusun çoğalmaya başladığını ifade eden Bozdağ, büyükşehirlerdeki cami ihtiyacının doruk noktasına çıktığını öne sürdü. Cami sayısına bakarak aldanmamak gerektiğine dikkati çeken Bozdağ bu konuda şunları söyledi:

"Koca koca mahalleler Ankara'da da İstanbul'da da başka yerlerde de mahalleler kurulmuş. Toplu konut eliyle yeniden konutlaşma, insanların yenilemesi suretiyle, cami sayısına bakıyorsunuz, 'şurada bir minare, kubbe var mı' diye baktığınızda minareyi, kubbeyi göremiyorsunuz. Ezanı duymadan sabah uyanan, duymadan akşam yatan insanların olduğu mahallelerimiz artmaya başladı. Öyleyse bizim il müftülerimizin bu işe el atması lazım. Şehirler yeniden dönüşürken, gecekondular yeniden yıkılıp yapılırken veya yeni alanlara yeni konutlar inşa edilirken... Türkiye'nin gelişen, değişen şehirleşme politikaları çerçevesinde oluşan yeni alanlarda, yeni şehirlerde camilerin yapılması ve oralarda ezan sesinin duyulması ibadet ihtiyacının karşılanması için büyük bir çalışmaya ihtiyaç olduğu kanısındayız."

Bozdağ ayrıca, il ve ilçe müftülerinin yerel yöneticilerle irtibat kurarak, "Kıyıda köşede değil, saplanmış bir yerde değil, mahallenin en güzel yerine Allah'ın evlerinin yapılması konusunda hassasiyet gösterilmesi lazım" dedi. "Kaliteli dini hizmet vermek için çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Bozdağ, İlahiyat Fakülterinin sayısının ve öğrenci kontenjanının artırıldığını söyledi. Bunun için İmam Hatiplerden gelen öğrenci sayısının önemli olduğunu söyleyen Bozdağ eğitimdeki 4+4+4 yasasının da bu konuda ellerini güçlendirdiğine dikkat çekti ve şu ifadeleri kullandı:

"Din hizmeti sunanlara kaynaklık eden en önemli kurum imam hatip liseleridir. İmam hatip liselerinin 1997'de başına gelenlerden sonraki süreçte maalesef orta kısmı kapanınca 4 senede bu hizmeti sunacak kişiyi yetiştirmek, onu milletin huzuruna çıkarmak o kadar kolay olmadı. Yaşadığınız zorlukları biliyoruz, bunun farkındayız. O nedenle 4+4+4 düzenlemesi yaparak imam hatip ve meslek liselerinin orta kısımlarının yeniden açtık. Çünkü kaliteyi yükseltmek için buna ihtiyacımız vardı, bunu da yaptık."

(soL - Haber Merkezi)