AKP'nin erken seçim telaşı

Mart 2014’de yapılacak yerel seçimlerin 27 Ekim 2013'e alınmasını öngören Anayasa değişikliği ilk oylamada referandum eşiğine takıldı. Ancak sonrasında yaşananlar AKP'nin seçimlerin erkene alınması konusunda ısrarlı olduğunu gösteriyor. Bu ısrarın ardında ise, seçime daha fazla kan kaybetmeden gitmek telaşı var.

Geçtiğimiz hafta TBMM’de görüşülen yerel seçimlerin erkene alınmasına ilişkin Anayasa değişikliği yasa tasarısı 74 red oyuna karşın 360 oyla kabul edilmiş ve bu tablo referandum ihtimalini gündeme getirmişti.

326 milletvekili olan AKP’den Meclis Başkanı olduğu için Cemil Çiçek'in, 51 milletvekili olan MHP’den ise tutuklu Engin Alan'ın oy kullanamadığı oylamada, AKP’den 3, MHP’den ise 4 milletvekili oylamaya katılmamıştı.

Tasarının 367 kabul oyu alamayıp referandum aralığında kalması Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı da çok üzmüş, oylamada eksik çıkan 7 oyun peşinden yaptığı açıklamada, “bir genel başkan 'Bu teklif benimdir' dedikten sonra milletvekili başka düşünce sergilemez. Gösterirse yanlış olur. O kadar büyük bir yanlış olur ki, sonunda siyasi hayata veda etmek zorunda bile kalabilir“ diyerek milletvekillerine tehditkar bir üslupla seslenmişti.

Oylamadan sonra, referandum seçeneğine gitmek istemediklerini söyleyen AKP’lilerin açıklamalarını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı mevsimsel şartlar ve maddi külfeti gerekçe göstererek ivedilikle meclise iade etmesi takip etti.

Yasanın meclise iade edilmesiyle birlikte AKP ve MHP Grup Başkanvekilleri tekrar bir araya geldi. Görüşmenin ardından yapılan açıklamada, AKP’li Mustafa Elitaş, “CHP hangi tarihi verirse 'evet' deyip MHP'ye götüreceğiz” dedi.

Dün açıklama yapan Tayyip Erdoğan ise, oylamadan bekledikleri tablonun çıkmamasını değerlendirirken, “Görünen o ki her iki siyasi parti imzalara sahip çıkmamıştır. Ama siyaseti biz böyle anlamıyoruz. Eğer biz bir yere imza attıysak mezara kadar bu imzanın altında durmalıyız, pazara kadar değil" dedi.

Hukuksuzluk Devam Ediyor
Anayasa değişikliğini öngören yasa tasarısı mecliste görüşülürken dikkat çeken hususlardan biri de AKP’nin yasa tanımayan tutumunun devam etmesi oldu.

Anayasa'nın seçimlere ve halk oylamasına katılmayı düzenleyen 175’inci maddesi, düzenlemede değişikliğe gidilmesi için Genel Kurul'da iki defa görüşülmesi gerektiğine, değiştirme teklifinin kabulünün ise meclisin üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun “gizli oyuyla” mümkün olacağına hükmediyor.

Ancak 12 Ekim’de yapılan görüşmeler sırasında Recep Tayyip Erdoğan, Ali Babacan, Ertuğrul Günay, Suat Kılıç, Veysel Eroğlu ve Fatma Şahin’in yerine vekaleten oy kullanıldığı hükümet temsilcileri tarafından itiraf edildi. Oysa gizliliğin şart koşulduğu bir oylamada, vekaleten oy kullanılması gizliliğin ihlaline denk düşüyor.

Öte yandan Anayasa’nın 67. maddesinin son fıkrasına göre, seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamıyor. Bu nedenle de yerel seçimlere ilişkin Anayasa değişikliğinin 27 Ekim tarihinden önce geçmesi gerektiği belirtiliyor.

Seçimleri erkene alma konusunda ısrarlı görülen AKP ise bu maddeyi kabul etmiyor ve Anayasa’da yapılacak değişikliklerin seçim kanunu olarak değerlendirilemeyeceğini, bu nedenle de 1 yıl şartının aranmayacağını ifade ediyor.


AKP’nin Erkenciliği Neden

Kurban Bayramı sonrasında tasarıyı tekrar görüşmek isteyen iktidar partisi erken seçim konusunda ısrarını sürdürecek gibi görünüyor. AKP, MHP’nin ardından CHP ile de görüşmeyi planlıyor.

Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, dünyada seçimleri erkene almak istemeyen tek partinin CHP olduğunu belirtse de 2006’da yaptığı bir açıklamada "Ana muhalefet erken seçim diye bağırıyor. Bunlar kötü alışkanlıklardır" demişti.

AKP’nin erken yerel seçim çağrısına sebep olarak gösterdiği nedenler ise oldukça ilginç. Mart ayında yapılan yerel seçimlerin, hem mevsim koşullarının uygunsuzluğu hem de propaganda güçlüğü gibi sorunlar yarattığını dile getiren AKP, BBP’li Muhsin Yazıcıoğlu’nu yerel seçim kampanyasında taşıyan helikopterin ağır kış şartlarında düşmesini de gerekçe gösteriyor. AKP'li yöneticiler, eğer seçimler Mart’ta yapılacak olursa, belediye başkanlarının halkın desteğini almak için kıştan yeni çıkan köy ve kasabalarda çamur zemin üzerine asfalt döktüreceği, dolayısıyla bu mevsimde yapılacak seçim harcamalarının çoğunun heba olacağını belirtiyor.

Oysa AKP’yi asıl korkutanın Mart soğukları ya da asfalt, kaldırım israfı değil, sahip olduğu toplumsal desteğin zayıflama ihtimali olduğu da dikkatli bakıldığında kolayca görülebilir.

AKP Suriye politikasındaki saldırganlığının bedelini, hem savaş istemeyen Türkiye halk, hem de temkinli davranmak isteyen emperyalizm nezdinde tökezleyerek ödeme ihtimaliyle karşı karşıya kalmış durumda. Hatay'ı kaybettiği söylenen, Akçakale'de ise protestoların esas hedefi haline gelen AKP, uluslararası ilişkileri açısından da sıkışık bir zeminde hareket etmeye çabalıyor. Öte yandan artan vergi yükleri, bütçe kesintileri ve kışın başlamasıyla birlikte yapılan fahiş zamlar AKP’nin ekonomi rotasının da halkı ikna edemeyeceğini gösteriyor.

Kürt sorunu konusunda ivmelenerek devam eden patinaj hali de AKP’nin iç siyasetteki sıkışmasını pekiştiren unsurlar olarak öne çıkıyor.

Dolayısıyla, bir seçim sürecine daha fazla kan kaybederek girmek istemeyen AKP, önümüzdeki süreçte mevcut seçmen desteğinde radikal bir azalma yaşamadan erken seçime gitmek istiyor. Merkez medya dahil olmak üzere pek çok köşe yazarının AKP’nin güç kaybettiğine ilişkin yorumlarını, iktidar partisi de değerlendirmeye alıyor gibi görünüyor.

Bu anlamda AKP'nin seçimleri erken almak konusundaki ısrarı, hem saldırgan politikalarına halkın desteğini gerekçe olarak sunabileceği, hem de otoriter yönetim anlayışını derinleştirebileceği bir “güven oyu” aramasından kaynaklanıyor. Böylesi bir güven oyu ile, yaşadığı patinajı aşacağını umut eden AKP, seçimlerden alacağı güçlü seçmen desteği ile daha ileri mevzilere yönelecek bir enerji arıyor.

(soL - Haber Merkezi)