AKP'nin 'dindar Kürtler' rahatlığı

Son günlerde Kürt sorununa dair “dindar Kürtler” üzerinden yürütülen tartışmalar yeniden alevlendi. Dindar Kürtlerin AKP’den uzaklaştığı yönündeki iddiaların gerçekliği bir yana, tartışmalardaki dindarlık referansı AKP’ye yarıyor.

Son günlerde Kürt sorununa dair “dindar Kürtler” üzerinden yürütülen tartışmalar yeniden ön plana çıktı. AKP’nin Kürtlere yönelik açılımlarla birlikte yürüyen şiddet siyasetinin yoğunlaştığı dönemlerde artan tartışmalar, özellikle Roboski katliamından sonra daha sık gündeme gelir olmuştu. Son dönemde ise hükümetin açlık grevleri sürecindeki tavrı ve BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik adımları tartışmaların yeniden alevlenmesine neden oldu.

Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır’ın 30 Kasım tarihinde Yeni Şafak eski Vaşington temsilcisi Ali Akel ile gerçekleştirdiği “Kürt ve Türk İslamcıların yolları hızla ayrılıyor” başlıklı röportajda Akel, özellikle Roboski katliamından sonra çoğunluğu AKP’ye oy veren dindar Kürtlerin AKP’den kopuş işaretleri vermeye başladığını öne sürmüştü. Yeni Şafak’ta yazdığı ve hükümetin Roboski katliamındaki tutumunu eleştiren “Özür açıklanmaz, özür dilenir!” başlıklı yazısı nedeniyle gazetedeki işine son verilen Akel, son zamanlarda sıkça dile getirilen “AKP’nin Kürt dindarlarının oylarını yitirmeye başladığı” iddialarına yakın düşünceler dile getirmişti:

Son 3-4 yılda yaşanan gelişmeler Kürt dindar kesimini yeni arayışlara itmiş. İki temel üzerinde yükseliyor bu: Birincisi, AK Parti’ye ve politikalarına karşı genel bir reaksiyon var. İkinci ayağındaysa sadece siyaset kurumuna değil Türk İslamcılara da yönelen bir tepki var. Onlara göre sadece AK Parti değil, Türk İslamcı gruplar da aynı oranda devletçi.

Dindar Kürtlerin önceden meseleye “Müslümanlar iktidara gelince sorun çözülür” diye baktıklarını ancak artık “devlet İslamcılığının” soruna çözüm getirmediğini düşündüklerini öne süren Akel, bu kesimin AKP’nin temsil ettiği devletle arasındaki mesafenin açıldığını ise şöyle ifade etmişti:

Kürtler ile devlet arasında mesafe her zaman vardı ve bu mesafeyi devlet koymuştu. “İslam birliği, ümmet” kavramları bu mesafenin açılmasının önündeki argümanlardı. Bugün artık Kürtler de devlete mesafe koyuyor. Makas her zaman olduğundan daha açık. Dindar kesim ile AK Parti arasındaki çizgi gittikçe kalınlaşırken, PKK/BDP ile olan çizgi de gittikçe inceliyor. Bundan yirmi yıl önce Milli Gençlik Vakfı saflarında tanıdığım bazı gençler, açlık grevleri sırasında Diyarbakır BDP İl Binası’nın önünden cezaevine yürüyenler arasındaydı. PKK’ya “kafir” diyen çoğunluk bugün artık yok. Böyle bakan kesimin duruşu bile farklı. Devlet-PKK mukayesesinde, devlete daha uzak duruyorlar.

Yalnızca AKP’den değil, Türk İslamcılıktan da kopma eğilimleri bulunduğunu belirten Akel, Kürt İslamcılarının kurduğu pek çok sivil toplum kuruluşunun ve Hizbullah’ın parti kurma girişiminin de bu kopuşa işaret ettiğini söylemişti.

Öte yandan Cengiz Çandar’ın Radikal'de iki gün önce yayımlanan ve son KCK operasyonları dahil pek çok konuya değinen köşe yazısında, BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in geçtiğimiz günlerde bir panelde söylediği “Türkiye’deki İslamcıların büyük bölümü Kürt meselesi konusunda Müslüman değil” ifadelerini öne çıkarması da, Kürt ve Türk İslamcılarının ilişkilerinin Kürt sorununda bir referans noktası olarak belirginleşmesine örnek teşkil ediyor.

Tartışmalar ilk değil
Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan mütedeyyin Kürtlerin hassasiyetleri ve AKP’den “kaçma” eğilimi göstermeleri ile ilgili tartışmalar yeni değil. Özellikle Uludere (Roboski) katliamından sonra pek çok kez gündeme gelen bu konu, AKP’nin Kürt sorununda sertleştiği momentlerde sık sık gündeme geliyor. Nitekim açlık grevleri sürecinde yaşananlar da bugünkü tartışmalara referans oluşturuyor. Ruşen Çakır’la yaptığı röportajda Akel’in sarf ettiği “BDP/PKK bu kesime yönelik bir açılım yaparsa cephe daha da genişler. BDP’de bir Altan Tan gerçeği var” sözleri de bu duruma işaret ediyor.

Bahsi geçen röportajdan yaklaşık bir hafta sonra Taraf gazetesine dokunulmazlık ve dindar Kürt oyları konusunda bir açıklama yapan AKP Diyarbakır İl Başkanı Halit Advan’ın Başbakan Erdoğan’ın tepkisi üzerine istifa etmesi, tartışmaları yeniden gündeme getirmişti. İstifa kararı, Advan'ın söz konusu röportajda yaptığı “Dindar Kürtler artık BDP’ye oy veriyor” açıklamasından sonra Erdoğan’ın Ankara’da gerçekleştirilen il başkanları toplantısında “Benim böyle bir il başkanım olamaz” demesinden sonra gelmişti.

Yine BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışmaları üzerine partisinden farklı bir tavır benimseyen AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun “karşı oy kullanacağım” açıklamasından sonra da medyada, “AKP’de çatlak mı var?” sorusu gündeme getirilmişti.

Tüm tartışmaların ortak paydası: “Dindarların duyarlılığı”
Türkiye’nin toplumsal dokusunu bütünüyle gericileştirmeye dönük adımlar atan AKP hükümetinin, hemen her başlıkta olduğu gibi Kürt sorununda da dindarlaşmayı bir strateji olarak benimsediği biliniyor. Nitekim Türkiye’deki hemen hemen tüm toplumsal ve siyasal sorunların dindarların duyarlılığı zemininde tartışılması da AKP'nin bu konuda kat ettiği mesafeyi gösteriyor. Son günlerde yeniden alevlenen tartışmaların ekseni de, kendisi için önemli bir oy kaynağı ve Kürt bölgelerindeki nüfuzunun temeli olan dindar Kürt kesimin AKP’den uzaklaşıp uzaklaşmadığı üzerine kuruluyor.

Özetle bu tartışmalar etrafında Kürt sorununa dair meseleler, "dindar Kürtlerin" duyarlılığına, dolayısıyla AKP’nin Kürt illerinden aldığı desteğe indirgenmiş oluyor. AKP içinden veya yakın çevrelerden gelen eleştiriler “dindar Kürtleri küstürüyorsun” uyarılarıyla özetlenebilecekken, medyada yer alan tartışmalar ve muhalif çevrelerden gelen benzer eleştiriler ise yine bu değirmene su taşıyor. Kürt halkının kaderi gericilerin hassasiyetlerine bağlanabilirmiş gibi, Türk İslamcılarının Kürtlere dönük duyarsızlığına değinen açıklamalar bu duruma örnek teşkil ediyor.

(soL-Haber Merkezi)