AKP'den Cemaat'e yanıt geldi

Başbakan Erdoğan'ın siyasi Başdanışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan bugünkü yazısında Başkanlık sistemi ve Anayasa tartışmalarını konu edindi. Akdoğan'ın kullandığı ifadelerin, son günlerde tekrar gündem olan AKP-Cemaat gerginliğini yansıttığı görülüyor.

Zaman yazarı Hüseyin Gülerce'nin dünkü yazısı cemaat tarafından AKP'ye verilmiş bir mesaj olarak görülüyor. Gülerce dünkü özetle AKP'nin Başkanlık sistemi ısrarından vazgeçmesi, Erdoğan'ın da Başkan ya da Cumhurbaşkanı olma hevesinde olmaması gerektiğini yazdı.

Başbakan Erdoğan'ın siyasi Başdanışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan'ın bugün Star gazetesindeki yazısı bu sözlere cevap niteliği taşıyor. Akdoğan "İki parti anayasa yapamaz, anayasa taslağı mutlaka halka götürülmeli, Başkanlık meselesi olursa anayasa yapılamaz, gibi ön kabuller, dayatma havası vermeye başladı" derken, "Partisiz değil Erdoğansız Cumhurbaşkanı istiyorlar" dedi ve ekledi, sistem tartışmaları kişiler üzerinden yapılmamalı...

Akdoğan'ın yazısı şöyle:

"Partisiz değil Erdoğansız Cumhurbaşkanı istiyorlar

Türkiye’nin siyasi-idari sistemini ilgilendiren hiçbir konunun ‘şahsa özel’ değerlendirilmemesi gerektiği konusu, genel bir doğruyu ifade eder. Başkanlık sistemi veya partili cumhurbaşkanı gibi uzun vadeli ve ilkesel olarak bakılması gereken bir konuya da, belli şahısların durumuyla ilişkilendirerek karşı çıkmak ayrı bir yanlıştır.

Belli kişiler için düzenleme yapmak ne kadar yanlışsa, belli kişiler istifade etmesin diye gerekli olan bir düzenlemeyi yapmamak da o kadar yanlıştır. Önemli olan Türkiye’nin ihtiyacının ne olduğudur.

Başkanlık sistemine teorik olarak karşı çıkanlar ile sırf Başbakan Erdoğan olmasın diye karşı çıkanların sesi birbirine karıştırılarak bir rahatsızlık oluşturulmaya çalışılıyor.

Sanılıyor ki, Başbakan Erdoğan, partili cumhurbaşkanını kendisi için istiyor. Cumhurbaşkanını halkın seçtiği bir yapının bunu gerekli kıldığı gözardı ediliyor. Oysa Cumhurbaşkanının aday gösterilmesinden seçim kampanyası yapmasına kadar birçok konu ‘partililik’ meselesini gündeme taşıyor.

***

Ayrıca bir partinin ve siyasi hareketin içinden çıkan bir kişinin ‘partili değilmiş gibi’ davranması ne kadar doğru ve doğaldır? Tarafsızlık ilkesi bir ayrımcılık, dışlayıcılık içermemesi açısından anlamlıdır. Cumhurbaşkanının elbette bir politik tercihi, fikirleri, duruşu vardır.

Cumhurbaşkanı nasıl 76 milyonun Cumhurbaşkanı olarak herkesi kucaklıyorsa, aslında Başbakan da bütün ülkenin Başbakanı olarak hareket etmekte, hizmetlerde ve icraatlarda tarafsız davranmaktadır.

Onlarca yıllık siyasi mücadelenin içinden gelen ve bir partinin siyasi çalışmaları neticesinde seçilecek olan Cumhurbaşkanı kendini, aslını, geçmişini ve politik düşüncesini inkar mı etmelidir, reddi miras mı yapmalıdır?

Bu konunun yanlış bir zemine çekilerek tartışılması zoraki, lüzumsuz, yapmacık durumlar üretir.

Ayrıca son döneme kadar hangi Cumhurbaşkanı tam tarafsız ve adil olmuştur, kendi siyasi tercihlerini hükümetler üzerinde uygulamaya kalkmamıştır? Atamalardan tutun da Meclis’ten geçen kanunlara kadar birçok konuda Cumhurbaşkanının uygulamaları, siyasi bir tercihin yansıması olmuştur. Bunun tek istisnası, Abdullah Gül dönemidir. Abdullah Bey, ne içinden geldiği siyasi hareketi inkar eden bir yabancılaşma içine girmiştir, ne de tarafsızlık ilkesine gölge düşürmüştür.

Bu iyi örnek, hem AK Parti iktidarıyla Cumhurbaşkanının uyumundan gelmektedir, hem de Abdullah Bey’in birçok hassasiyeti başarıyla gözeten yapısından...

Benzer şekilde Meclis Başkanı da ‘partili’ değil midir? Meclis Başkanı seçilen partisinden istifa mı etmektedir?

Bir partinin mensubu olarak seçilen ABD veya Fransa Başkanları tarafsız davranamamakta mıdır?

***

Son dönemde, ‘iki parti anayasa yapamaz’, ‘anayasa taslağı mutlaka halka götürülmeli’, ‘Başkanlık meselesi olursa anayasa yapılamaz’ gibi önkabuller, dayatma havası vermeye başladı. Hatta ‘Başbakan aday olmasa daha iyi olur’ demeye getirenler bile var.

Yeni anayasanın en geniş uzlaşmayla yapılması ve mümkünse halkın da onayına sunulması tercih sebebidir. Ancak bunu bir dayatma ve şart gibi koşmak veya Meclis’in anayasa yapma yetkisini ve meşruiyetini sorgulamak kabul edilebilir bir durum değildir. Halk bir partiye 367’nin üzerinde milletvekili veriyorsa, ona Anayasa yapma yetkisi de vermiş olur. Mevcut anayasaya göre referanduma götürme şartı da, anayasa yapabilme çoğunluğu da bellidir. ‘Daha iyi olur’ demekle, ‘kesinlikle olmaz’ demek arasındaki ayrım kaybolursa çıkmaz sokaklarda kayboluruz.

Bu Meclis gerekli çoğunluğu bulursa tek partiyle de, iki partiyle de bal gibi anayasa yapabilir. Önemli olan bunun içeriğinin ve çerçevesinin ne olduğudur."

(soL -Haber Merkezi)