AKP mayıs ayından beri yeniliyor

Aydemir Güler, AKP'nin mayıs ayından bu yana biraz fazla yenilgi tattığına işaret ederek, bu partinin demogoji ve yalanı sürdürmesi için güçlü olması gerektiğine, bunun artık o kadar kolay olmadığına dikkat çekiyor... Ve yaklaşan seçimleri işaret ederek ekliyor "Sahaya yenik değil, üstün çıkıyoruz."

Aydemir Güler -soL

Bir savaşta kaç muharebe kaybedilebileceğinin sayısal kuralı olamaz tabii. Bu bir spor türü değil.

Ama Mayıs sonundan bu yana, AKP biraz fazla yenilgi tattı.

Önce “ne yaparsanız yapın Gezi’yi de yıkarım, sizi de ezerim” diyen Başbakan alanda, parkta aşıldı. Eşanlı olarak Türkiye korku sınırını aşmış, dolayısıyla devlet terörünü boşa çıkarmış oluyordu.

Diğer yetkililerin çocuk kandırırcasına açtıkları reformcu ağızlarının bir işe yaramadığını gördük. Başbakan, bindirme kıta mitingleriyle döndü. Sanıyordu ki, kitlenin enerjisi artık tükenmiştir. Yanıldı, AKP’nin uğraş didin topladığı kalabalıkların sayısı, niceliğini kestirmenin çok güç olduğu, ama 10 milyon dense kimsenin itiraz edemeyeceği göstericilerin yanına bile yaklaşamaz. Üstelik biz Taksim’dik, onlar Kazlıçeşme. Biz Kızılay’dık onlar Sincan. “Yüzde elli” balonu patladı demişti soL gazetesi doğrudur.

Başbakan’ın görüşmeleri de karşılık bulmadı. Vatandaşın artık korkmadığı bir toplumda polis şiddetini alabildiğine arttırmak beyhude bir denemedir. Alanları boşaltabilirsiniz. Ama direnişi söndürme şansınız yoktur.

Kelle vermemekte ısrar ediyorlar. Gerek memurlar için kullanılan bu ifadeyi, gerekse daha önce Başbakan için söylenen “yedirtmeyiz” lafını hükümetin sağlam durması olarak yorumlamak imkansızdır. Düne kadar bölge lideri diye pazarlanan adamın şimdi korunmaya muhtaç hale gelmesi, adlı adınca küme düşmektir. Ve biliyorlar ki, geri adım atmaya bir başlarlarsa bu işin sonu olmayacak, sadece son bir ayın terörünün değil, on küsur yılın yağmasının, hukuk tanımazlığının hesabı sorulacak.

Kürt açılımının sürdürülemez olduğunu ilk yazdığım yazı, 3 Haziran’da çıkmış. Karakol inşaatına devam, Kürtçe reformuna ret... Lice’nin arkasında AKP’nin süreci bu gibi örneklerde tıkaması var. İstiklal Caddesi’nin çıkışına ikide bir barikat kuran, İstanbul’un merkezinde onbinlerce çevik kuvvet tutmak zorunda olan bir hükümet, başkentin merkezi çatışmasız gece geçirmeyen bir ülkede, zaten alabildiğine demagojik ve yalanla dolu bir reform süreci sürdüremez. Demagojik ve yalan olduğunun gizlenebilmesi, hükümetin çok kuvvetli olmasına bağlıdır.

Aynı nedenle, geçen hafta işaret ettiğim gibi, Alevi açılımı da palavra.

Ama tutuklamalar, derseniz, orda da bir tuhaflık var. Karşı taraf direnişin bazı kritik adreslerine yönelmekten açıkça kaçınıyor. Hükümet tutukladıkça kazanmıyor.

Eksiği var, fazlası yok...

Bu koşullarda memleketin iki günlüğüne kafa dinlemesi mümkün hale geldi. Bu satırları yazdığım Pazar sabahı itibariyle Erdoğan, Cumadan beri konuşmuyor! Cehalet, küfür ve yalan ölçümleri hızla gerileyince güzel ülkemizin tadına daha fazla varılıyor.

Karşımızda ne denese elinde kalan bir hükümet var. Dolayısıyla Erdoğan’ın birkaç günlüğüne dinlenmesi zorunlu hale geldi. Bu molayı kaybettikleri muharebe listesine ekleyin!

Dedik ya, oyunun kurallarında muharebe sayısına dair bir şey yok.

Ama sınır siyaset alanından geçer. Erdoğan sandık söylemine dönmek zorunda.

İlk Gezi Parkı referandumu için telaffuz edildi bu. Zamanı belli değil, o yüzden atıp tutmak serbest. Ama yapılırsa bizim kazanacağımız kesin.

İkincisi yerel seçimler. Seçimlere yarın yapılacakmış gibi bir hazırlık başlamak durumunda.

Aman, bu hazırlıklara üç defa seçim kazanmış, iki seçmenden birinin oyunu almış, memleketi de “ister beğen ister beğenme” paraya boğan bir iktidara karşı girişeceğimizi düşünmeyelim.

Sürekli muharebe kaybeden, kalitesizliği artık övünç vesilesi olmaktan çıkan, başarıları -seçim dahil- hileye dayanan bir çeteye karşı hazırlanacağız.

Sahaya yenik değil, üstün çıkıyoruz.

Kaç muharebe kaybedilebilir?