AKP de Gülen de mağdur oldu!

Abant Platformu bu yıl düzenlenen ikinci toplantısının dünkü bölümüne Bülent Arınç damga vurdu. Arınç, "darbe belgesi" tartışmalarının yoğunlaştığı günlerde, belgenin diğer "mağdur"u olan Fethullah Gülen cemaati kürsüsünden "demokratikleşme"yi anlattı.

soL (HABER MERKEZİ) Türkiye'nin siyasi ortalamasının ilerisinde olduğunu kanıtlama uğraşısında olan, çekişmeden uzak görünmeye de dikkat ederek siyasi pratiğini bu elitizm üzerine oturtmaya çalışan Gülen cemaatinin liberallerin önde gelenleriyle ortaklaşa çalışma yürüttüğü Abant Platformu, dün başlayan 19'uncu toplantısında kürsüyü ve "önemli açıklamalar"ı siyasi parti temsilcilerine bıraktı.

Abant'taki toplantının ilk gününe, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AKP Milletvekili Reha Çamuroğlu, BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, AB Parlamentosu Milletvekili Emine Bozkurt, DP eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar ile kimi öğretim üyeleri ve gazeteciler katıldı.

İlk günün ilk bölümünde başta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Devlet Bakanı Egemen Bağış, eski DP lideri Süleyman Soylu, BBP lideri Yalçın Topçu, Hakpar lideri Bayram Bozyel, AB Parlamenteri Emine Bozkurt, Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar ve Prof. Dr. Kemal Karpat konuştu.

Katılımcılar arasında en dikkat çekici konuşmaya beklendiği gibi Bülent Arınç gerçekleştirdi.

Arınç'a göre belge gerçek, "şükür ki, bu komutanlarla..." boş yere söylenmemiş
Toplantının açılış bölümünde konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Abant Platformu toplantılarına başlangıcından bugüne fırsat buldukça katıldığını belirterek, "Abant Platformu'nu önemsiyorum. Bütün öncelikleri Türkiye'dir, milletimizdir, özgürlüklerdir, demokratikleşmedir, Türkiye'de insanların refah düzeyi daha yüksek bir toplumda yaşamasıdır, hukuk ve demokrasi standardının yükselmesidir'' sözleriyle platformu övdü.

Beklendiği gibi, konuşmasında, "İrtica ile mücadele planı" adlı belgeyle başlayan tartışmalara yer veren Arınç, "2010'a yaklaşırken, lahikalardan, andıçlardan, fişlemelerden sonra bir de imzayla karşımıza çıkan bir belgeyi tartışıyoruz. Üzülüyoruz ve utanıyoruz, hiç olmamasını arzu ediyoruz. Devam eden bir soruşturma kapsamında ele geçirilen, bir siyasi partinin 'tehlikeli' ilan edilerek hedef alındığı ve bu partinin iktidardan uzaklaştırılması için yapılması gerekenlerin belirtildiği bu belgedeki partinin ismini değiştirin, bütün iktidarları hesaba katın, bu, halkın iradesine, Anayasa'ya ve demokrasiye karşı büyük bir ihanettir. Resmi sıfat taşıyan insanların bu tür düşüncelere sahip olması yanlış. İyice küçülüyorlar, güçsüzleşiyorlar" dedi.

Belgenin gerçek olması durumunda söylediklerinin doğrulanacağını öne süren Arınç, kısa bir süre önce "Ergenekon" davasında adı geçen TSK mensuplarına yönelik, "şükür ki, bu komutanlarla savaşa girmemişiz" sözlerine atıfta bulundu.

"Ordu, Yargı, üniversiteler, medya el ele, güzel günlere..."
TSK, Yargı, üniversiteler ve medyanın demokratikleşmeye yardımcı olacak dört kurum olduğunu düşündüğünü söyleyen Arınç, ordunun yer almadığı bir demokratikleşme sürecinin mümkün olmadığını, bu sürece uygun bir yapılanma ve zihniyet içinde olması gerektiğini vurguladı. Arınç, Yargı'nın da yorumları, içtihatları ve kararlarıyla katkıda bulunacağına inandığını iddia ettiği demokratikleşme tasavvurunda üniversitelere ise şu sözleriyle rol biçti: "Sadece siyasi içerikli, ideolojik amaçlı konuşmalarla bir araya gelen ve siyasi iktidarlardan hesap sormayı kendisine görev bilen rektörlerimiz artık kendi asli görevlerine süratle dönmeli. Çok şükür bunlar gitmiş, yerine bilim ve teknoloji konuşan çok değerli rektörlerimiz gelmiş."

Arınç, demokrasinin asli unsurunun ise, kitle desteği az veya çok, siyasi partiler olduğunu söyledi.

"İşler tıkırında..."

Kısa bir süre önce Manisa'daki bir okul açılışında Kenan Evren ile birlikte objektiflere gülümseyen Bülent Arınç, 12 Eylül'den bu yana 30 yıl geçtiğini ve dönemin MSP Manisa İl Başkanı olarak "mağduru" olduğu bir darbenin ardından yaşanan tüm gelişmeleri takip ettiğini belirterek, "bu 30 yıl içerisinde siyasi partileri kapatma var. Sayısı da bir elin parmaklarından daha fazla. İktidardayken kapatılan bir Refah Partisi, iktidardayken kapatılmak istenen bir AKP..." sözleriyle darbenin aslı muhataplarının kim olduğu gerçeğini gizledi.

Türkiye'de yaşayanların radyolarını artık 'Hasan Mutlucan çalıyor mu' korkusuyla açmadığını söyleyen Arınç, "bir taraftan soruşturma yapılıyor, bir taraftan hayat devam ediyor.
Geçmişte, birilerinin kaş çatması, yüksek sesle öksürmesi rejim sorunu haline geliyordu. Biz küçücük bir kitapçığın biraz süratle fırlatılmasından bile iki ekonomik kriz yaşamış bir ülkeyiz. Şimdi, 'arkadan şu gelecek' denmiyor, artık Türkiye'de kimsenin kılı bile kımıldamıyor, işler yürüyor. İyi bir noktadayız" diye konuştu.

"Yeni Anayasa yapsak kapatma davası ile karşı karşıya kalırız"!
Bülent Arınç, Anayasa değişikliği konusunda, "Anayasa'da kısmi değişiklikler yapıldı. Ama bir gecede hepsi birden yapılamıyor. Keşke birden olabilse diyeceğim ama, Anayasa Mahkemesi'nin bir kararında 'TBMM'nin kurucu iktidarı temsil etmediği' şeklinde bir ifade var. Yeni bir Anayasa yapmak istesek, Allah muhafaza, yeniden bir darbeyi gözlememiz lazım. Süreç içerisinde olur. Alıştıra alıştıra, yumuşata yumuşata, ucundan kıyısından bir yerinden başlayalım" diye konuştu.

Arınç, "seçilmek, iktidara gelmek, parlamentoda çoğunluğu oluşturmak, Türkiye'nin demokratikleşmesi için tek başına yeterli değil. Bize, elinizde imkan var niçin Anayasa'yı değiştirmiyorsunuz deniliyor. Oysa, sadece parlamento çoğunluğuyla herhangi bir şeyi değiştirmenin mümkün olmadığına ilişkin bir örneği geçen yıl yaşadık" diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşananları gündeme getiren Arınç, "411 milletvekilinin 'evet' oyu ile kabul edilen, diyelim ki yanlış bir düzenlemeyi, sadece şekli bakımdan incelemesi gereken yüksek Yargı'nın, işin esasına girmesi çoğunluğun yeterli olmadığını gösteriyor" dedi.

Arınç, kendisinden önce konuşan ve "demokratik hayatın önündeki en büyük engelin darbeci generallerin anayasası olduğu" nu söyleyen Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar'ı tebrik ederek, ''Artık Türkiye'de okuyan, inceleyen, araştıran, sorgulayan, fikir sahibi, fikrini de cesaretle ifade eden devletin valileri var. Bu değerli valimizi ve onun şahsında bütün fikir sahibi, ülkesine milletine gerçekten bağlı, iş yapan başarılı valilerimizi kutluyorum'' dedi.