'Akıl giren bedene doktor girmez'

“Tıp Bu Değil” ismiyle yayınlanan 2 kitabın ardından, şimdi de “Tıp Budur! Akıl Giren Bedene Doktor Girmez” isimli kitapla okurlarıyla buluşan kolektifin editörlüğünü yapan Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu kitap için “Kazanç için değil, insan için, sağlık hizmetine bir arka çıkıştır” dedi.

Çocuk hastalıklarından kadın hastalıklarına, kalp damar hastalıklarından kansere, sigara bırakmadan beslenme ile ilgili doğru ve yanlışlara, meslek hastalıklarından sporcu muayenelerine kadar pek çok konunun uzmanı tarafından ele alındığı “Tıp Budur! Akıl Giren Bedene Doktor Girmez” adlı kitap üzerine, kitabın editörü, aynı zamanda da yazarlarından olan Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu’yla konuştuk.

-Başak Dönertaş – B. Kutbi Kılınçer: 2012’de yine editörlüğünü yapmış olduğunuz “Tıp Bu Değil” ve 2013’te “Tıp Bu Değil 2” yayınlandı. Şimdi de "Tıp Budur!" ile karşımızdasınız. Sağlıkta yeni bir hareketi ördüğünüz bu kitap serilerini oluşturmaktaki temel motivasyonunuz neydi?

İlknur Arslanoğlu: Hastalığın temeli olan nedene çoğunlukla ne doktor, ne hasta, ne de toplum bir türlü inemiyor ve herkes farklı yerlerde dolaşıyor. Örneğin, bir çocuğun karnı ağrıyor, zayıf ve büyüme geriliği var. Doktora gidiyor çocuğa bir reflü ilacı, büyüme hormonu testleri ve arkasından büyüme hormonu tedavisi bir de ya antidepresan ya da daha hafif başka bir sinir yatıştırıcı ilaç veriliyor.

Hâlbuki bu çocuk sadece enerjisini boşaltabileceği yeşil bir alanda oynamıyor, annesi onu uyuması gereken saatte yatağına yatırmıyor, sinirlerinin beslenmesi için gereken proteinleri ve esansiyel lipitleri almak yerine gidip abur cubur olarak nitelendirilebilecek besinlerle besleniyor. Nedeninin tam olarak anlaşılamadığı durumlarda tanı koymak güç olabilir ancak açık olan durumlarda, örneğin şeker hastalığına açıkça işaret eden bir tahlilde de bunun atlanabildiğini görebiliyoruz.

'Yapma doktor, sen insanı süründürürsün...'

Bunların yanı sıra hastalıkların tedavisinde çok zayıf bir temel üzerine dev girişimler, dev söylemler, dev kongreler vb. inşa edilebiliyor. Dev isimler ortaya çıkıyor, dev egolar ve sonrasında etiketler gelişiyor. Bu tablo beni isyan noktasına getirdi. Bir gün, birden bire aklıma “Aşk bu değil, yapma güzel” şarkısı geldi, benim de ağzımdan “Tıp bu değil, yapma doktor sen insanı süründürürsün” çıktı. Tam kitap mı yazsak ne yapsak diye düşünüyorduk ki, sonra onu da kitabın adı koyduk. Süreç bu şekilde başlamış oldu.

-Bu yeni hareketi meslektaşlarınız nasıl karşıladı?

Ben tepki beklerken herkes “eline sağlık, çok iyi oldu” dedi. Bir tek, bir televizyon programında “doktorlar gereksiz tahlil yapıyor ve gereksiz ilaç yazıyor” dediğim için, yakın bir endokrinolog arkadaşım alanları gereği çok fazla tahlil istediklerini ve bu söylemden sonra hastaların onları suçlayabileceklerini söyledi.

Ben her akut hastalık için, her doktora giden çocuk için tahlil yapılmasını eleştiriyorum. Spesifik bir hastalık durumunda tabi ki derinleşilecektir. Bu gibi durumlarda da hasta ikna edilebilir.

-Kitapta ele alınan sağlık sorunlarında, konunun uzmanları aslında küçük şeyler yapılarak büyük sorunların önlenebileceğinden bahsediyor. Günümüz tıbbının, ‘Tıp budur!’ ile tarif edilen şekilde olmamasının arka planında neyi görüyorsunuz?

Birinci nedenin para olduğunu düşünüyorum. Ama her insanın tek tek iradesini etkileyen para değildir tabi ki çok idealist genç meslektaşlarım da var. İkinci neden koşullanmışlık bazı şeylerin içindeyken nasıl bir ortamda olduğunuzu anlamıyorsunuz, bir kez farklı düşünmeye başladığınızda o zaman fark ediyorsunuz... Üçüncü neden doyumsuzluk, bunu biraz açacak olursak etrafınızdan özene bezene doldurularak “doktor” oluyorsunuz olduktan sonra “çok kutsal bir mesleğiniz var” denilerek bir kez daha dolduruluyorsunuz. Bunun sonucu olarak, “ben olmadan insanlar yaşayamaz” veya “ben olmadan sağlıklı olamaz” algısıyla her yerde önemli olmak istiyorsunuz. Bu herkesin düşünebileceği bir taraf. Doktorların yanı sıra sağlık hizmeti alan bireylerde de doyumsuzluk olduğunu düşünüyorum. Modern insanın tatmin edilemeyen doyumsuzluğu…

"Sistem, insanları sürekli check-up yaptırmalı, sürekli ilaç kullanmalı gibi bir duruma koşullandırıyor. Bu durumda da bir doyumsuzluk hali ortaya çıkıyor."

Modern insan, modern toplum, sistem tarafından hep çok güvende olmak zorunda olduğu sistemin onun her türlü güvenliğini sağlamak zorunda olduğu yaşadığı süreç içerisinde asla hastalanmaması gerektiği konusunda koşullandırılıyor. Bu durumda sürekli doktora gitmeli, check-up yaptırmalı, sürekli ilaç kullanmalı gibi bir doyumsuzluk ortaya çıkıyor.

-Kitap yayımlandıktan kısa bir süre sonra kitapta ele alınan meslek hastalıkları ve iş sağlığı ve iş güvenliği konularında yaşanan ihmalkârlıklarla da ilişkilendirilebilecek Soma faciasını yaşadık… Sizce bir hekimin bu gibi faciaları önlenmeye yönelik duruşu ve rolü nasıl olmalı? Hekim bu konuda nasıl bir kamuoyu oluşturabilir?

Hekimin hem toplumu hem de üst makamları sürekli uyarıcı görevi olmalı. Koruyucu ve önleyici hekimlik ilerledikçe yavaş yavaş bu tarafa doğru geliniyor. Üst makamlar da buna uyum sağlamak durumunda kalıyor.

Aslında koruyucu hekimlik ya da önleyici önemler dediğimiz şey hekimlikten de çıkıyor pek çok alanı ilgilendiren bir durum söz konusu. Örneğin madenlerin güvenliği maden mühendislerinden tutun müfettişlere, enerji tabi kaynaklar bakanlığına kadar pek çok kişi ve kurumu ilgilendiriyor. Bir yerde önleyici sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı’nın da dışına taşıyor. Böyle olunca hekimlere olsa olsa hatırlatıcı bir görev düşüyor.

'İnsan sağlığını yavaş yavaş bozan şeyler önlenmeli'

Biraz toparlarsak, büyük kazalar, sakatlıklar, ölümler gibi herkesin gördüğü şeylerin önlenmesinde değil de buraya gelinceye kadar insanların yavaş yavaş sağlığını bozan şeylerin önlenmesi konusunda hekimlere büyük rol düşüyor. Örneğin, kot taşlama işçilerinde gelişen silikozis hastalığı gibi.
Toplumcu tıpla, kitaplar dışında toplumla nasıl bir köprü kurmayı düşünüyorsunuz? Bu konuda, gelecekteki planlarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Bir çalıştay yapalım diye düşünmüştük ama çeşitli yoğunluklar sebebiyle bunu gerçekleştiremedik. Yazar arkadaşlarla bir platform olmaktan ziyade, şimdilik kitaplarla ve insanbu.com isimli web adresi üzerinden devam etmeyi düşünüyoruz. Bunların dışında geleceğe dair bir diğer hedefim ise “Ben Sağlık Bakanı olsam ne yapardım? Sağlık Bakanı’na hiç ihtiyaç olmasa nasıl olurdu? Halk sağlığını korumak için ne yapılmalı? Bir doktor nasıl davranmalı? Genç doktorlara neleri tavsiye etmeliyiz? Hasta-hekim ilişkileri için hastalara neleri tavsiye etmeliyiz?” gibi sorular üzerinden sağlık alanında bir model oluşturmayı düşünüyorum.

* Tıp Budur! Akıl Giren Bedene Doktor Girmez. Editör: İlknur Arslanoğlu, İthaki Yayınları, 2014, 224 sayfa