ABD ve AKP’nin hesabı belli… Ya Orhan Pamuk?

Beşar Esad’ın ölümle tehdit edildiği ve Orhan Pamuk’un da imzacısı olduğu mektuba, Ankaralı aydınlardan tepki geldi.

“Tarih bizleri Gottfried Benn, Agnes Miegel, Rudolf Binding, Börries von Münchhausen vb. gibi Almanya’da Nazizm’i esinleyen ve destekleyen yazarlar ile aynı sanık sandalyesinde yargılamayacak” diyen Ankaralı aydınlar, Orhan Pamuk’un imza attığı ölüm tehdidi içeren mektubu hatırlattı ve sordu: “ABD / AKP’nin hesabı belli… Ya Orhan Pamuk?”

Aydınların kaleme aldığı imza metni ve imzacıların listesi şöyle:

"Savaş kapıda… Ya da ona “benzer” bir şey…

ABD imparatorluğu, 11 Eylül saldırısını vesile sayarak başlattığı süreci mantıksal tamamına erdirmek, Ortadoğu’nun zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin ve İç Asya’ya uzanan enerji koridorlarının tartışmasız hâkimi olmak üzere yerküreyi yeniden biçimlendirme stratejisini sonuca ulaştırmak istiyor.

Önünde birkaç pürüz kaldı Suriye bunlardan biri. Üzerinden İran’ı hizaya getirebileceğini, Rusya’yla hesaplaşabileceğini düşündüğü, özerk davranma yetisiyle “can sıkıcı” bir otokrat… Manipülatif hamlelerle “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”ne eklemleyiverdiği “Arap Baharı”nı “yoldan çıkarma” tehdidi içeren… Irak’taki zar-zor denetleyebildiği aktörlerin her an serbest kalmasını sağlayıverecek… Asya’ya geçiş kapısı…

ABD elini ateşe sürmeden kestaneleri toplamanın, Suriye’yi, bir tek askerinin burnunu kanatmadan, bünyesinde idamdan serbest bırakılmış katillerin, Afganistan’da eğitim görmüş radikal İslâmcıların, çocukların eline balta verip kelle avcılığı yaptırarak onları “cennet”e hazırlayan fanatiklerin, yağmacıların cirit attığı bir “özgürlük ordusu”yla “özgürleştirme”nin hesaplarını yaparken, Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu ikilisinin öncülüğünde Türkiye öne fırlıyor: bu kez ihale kaptırmamaya kararlı bir müteahhit edasıyla “pastadan pay” talep ediyorlar. Ve Türkiye’nin güneyini, Adana, Antakya, Gaziantep’i, Esad rejimi muhaliflerinin cirit attığı, malzeme, eğitim, para, silah, mühimmat yardımı aldığı, barındığı, Suriye topraklarına saldırılar düzenleyip geri çekildiği bir lojistik üsse dönüştürüyorlar. Türk “mücahitler”in, komşu Suriye’de rejimi yıkmak için silahlı çatışmalara katılıp “şehit olduğu” haberleri geliyor.

Dedik ya, “savaş kapıda”. Ya da ona “benzer” bir şey…

Ancak tüm bu süreç nasıl ve neye evrilirse evrilsin, bölgede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Esad rejiminin Sünni-şeriat yanlısı güçlerce ikamesi, nicedir kaynamakta olan Ortadoğu’daki Sünni-Şii yarılmasını daha da derinleştiriyor, derinleştirecek. “Sünni kamp”ın öncülüğünü kapmaya çalışan Türkiye, kaçınılmaz olarak ABD-İsrail ekseniyle nihaî bir hesaplaşmaya doğru sürüklenmekte olan İran ile karşı karşıya geliyor, gelecek. Ve ülkemiz, bölgede hızlanacak olan parçalanma dinamiklerinden bire bir etkileniyor, etkilenecek. Tüm bu gelişmeler, içeride Türk-Kürt, Sünni-Alevî kutuplaşmasını takviye etmekte… AKP yönetimi, elindeki benzinle “söndürmeye” talip oluyor, Ortadoğu yangınını…

Ermeni meselesinde “ağzından kaçan” kimi sözlerin yarattığı tepkilerin ardından kendini kararlı bir suskunluğa kapatan Nobel ödüllü bir yazarın, böylesi bir ortamda, Beşar Esad’a “çekil” ültimatomu veren bir bildiriyi imzalamış olmasına ne anlam vermeli? Son açlık grevleri konusunda ne düşündüğü sorulduğunda, “Bu konulara şu anda girmek istemiyorum,” diyen Orhan Pamuk’un enerji şirketleri, savaşla harabeye dönmüş Suriye’nin yeniden yapılanmasına katılacak inşaat firmaları, bölgede yükselmekte olan siyasal İslâmcı kadrolarda görev alacak referansları vb. olmadığına göre? Bu kez “kazanan taraf”ta olma telaşı? Sonu görünmüş bir kanlı serüvende “ben demiştim,” diyenler arasında sıraya girme cevvalliği? Yalnızca iktidar odaklarının onaylayacağı politik gösterilerde yer alma hevesi? Kendini, kendi tanımladığı “Barbarlar âlemi/başıbozuk devletler” (rogue states) karşısında yeniden biçimlendirmekte olan “uygar dünya”nın eksikliğini duyduğu “saygın”, “kaygılı” ama “serinkanlı” filozoflar arasında yer kapabilme ucuzluğu?

Tevekkeli, Can Baba yıllar öncesinden, 1998’de yazdığı bir şiirle uyarıyordu bizi, o muhteşem önsezisiyle:
“O tam Günün Adamı
Antika olan biziz asıl
Gırtlağına kadar beyaz eşyaya kara paraya batmış
Bu tüketim toplumunun has çocuğu o!
Bir kalemde yeni bir kalem sürdü piyasa ekonomisine
Kitapsızlar mahallesinde salyangoz bellenen, o yasaklı
O tu kaka KİTAP kapış kapış gidiyor sapamarketlerde
Orhan eskiden yok olan bir şeyi yok satıyor
Biz ne kızıllar gördük kızılı yok pahasına satan...
Varsın o da Kırmızı’yı okutsun ateş pahasına…”

Bizler, sırtını devletlûlara yaslayıp “akîl adam”ı oynayanlardan olmayı reddettik, reddediyoruz. Olası Suriye savaşının coğrafyamızda yol açacağı yıkımın bilincinde, AKP hükümeti eliyle sürüklenmekte olduğumuz bu kanlı serüveni elindeki her olanakla teşhir ve ona itiraz etmeye kararlı, “mahallenin delileri” olmak bize yetiyor.
Çünkü biliyoruz ki en azından tarih bizleri Gottfried Benn, Agnes Miegel, Rudolf Binding, Börries von Münchhausen vb. gibi Almanya’da Nazizm’i esinleyen ve destekleyen yazarlar ile aynı sanık sandalyesinde yargılamayacak!

Ahmet Telli (Şair), Aydın Çubukçu (Yazar), Şükrü Erbaş (Şair), Sibel Özbudun (Akademisyen), Mahmut Temizyürek (Şair), Temel Demirer (Yazar), Oktay Etiman (Çevirmen), Adnan Caymaz (Şair), Ali Balkız (Yazar), Mehmet Özer (Fotoğrafçı), Sezai Sarıoğlu (Şair), Emin Şir (Şair), Şenol Morgül (Müzisyen), Adil Okay (Yazar), Bora Balcı (Kameraman), Türkan Namlucu (Fotoğrafçı), Fatin Kanat (Sinemacı), Yılmaz Demiral (Tiyatrocu), Fikret Başkaya (Akademisyen), İsmail Cem Özkan (Gazeteci), Hüseyin Şahin (şair), Sultan Özer (Gazeteci), Fevzi Argun (Gazeteci), Ahmet Abakay(Gazeteci), Ali Tarık Hatipoğlu (Gazeteci), Hatice İkinci (Gazeteci), Serpil Güvenç (Yazar), Zerrin Taşpınar (Şair), Hicri İzgören (Şair), Abdullah Nefes (Şair), Bülent Tekin (Gazeteci)

(soL - Haber Merkezi)