ABD planı şimdilik işlerken: 'IŞİD karşıtlığı' yeter mi?

ABD ve müttefikleri, Suriye ve Irak'taki IŞİD mevzilerini vurmayı sürdürürken, bölgedeki "direniş ekseni"nde kafa karşıklığı göze çarpıyor. Ortadoğu'daki emperyalist restorasyonun başlangıcı 4. yılını doldurmaya hazırlanırken, bölgede tökezleyen ABD inisiyatifi bir kez daha ele geçiriyor.

Erman Çete

Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın anne tarafından kuzeni Rami Mahluf'un sahibi olduğu El Vatan gazetesi, geçtiğimiz cumartesi günü ilginç bir kapakla yayımlandı. Gazetenin manşetinde, "Washington ve müttefikleri terörle mücadelede Suriye ordusu ile aynı siperde" yazıyordu.

Suriye yönetimi, daha önce Suriye'ye yönelik "izinsiz" bir saldırının egemenlik haklarına yönelik bir ihlal olacağını söylese de, ABD'nin BM aracılığıyla bombardımanı haber vermesinden memnun görünüyor. ABD'nin İran'ı da konudan haberdar ettiği, Suriye ordusuna yönelik herhangi bir saldırı yapılmayacağına dair güvence verdiği medyaya yansıdı.

Rusya, İran ve Hizbullah, ABD ve koalisyon güçlerinin saldırısını kınasalar da, hala etkili bir çıkış yapmış değiller. Donetsk ve Lugansk'ta, Kiev ordusuna kök söktüren ve sahada açık ara önde olan milisler, Minsk'teki masada neredeyse her konuda başa döndüler ve milislerin bu geri çekilmesine sahayı bilen hiçkimse anlam veremedi. İçinde bulunduğumuz ayın başında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice, Pekin'i ziyaret etti ve ABD öncülüğünde kurulan anti-IŞİD koalisyona katılma çağrısı yaptı. Tam bu sıralarda ise, Çin'in Sİncan bölgesinde patlama haberleri geliyor, Irak ordusu IŞİD mensubu bir Çinliyi yakaladığını duyuruyor, İstanbul'daki Uygur gençlerinin Halep'e giderek cihadcılardan silah eğitimi aldıkları haberleri yayımlanıyordu. Voltairenet.org'dan gazeteci Thierry Meyssan ise, Rakka'daki Tunuslu IŞİD'cilerin örgüt tarafından geri çekilip yerlerine Çeçenlerin yerleştirildiğini, ayrıca Uygur kökenli Çin vatandaşı IŞİD'cilerin de aileleriyle birlikte Suriye'ye yerleşmeye başladığını yazıyordu(1).

Kobanê'ye yönelik yoğun Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) saldırısı sürerken, bölgede yaşayan Kürtlerin önemli bir bölümü, "NATO, ABD ve AB neden Kobanê civarındaki IŞİD mevzilerini bombalamıyor?" diye sormaya başlıyordu. Türkiye'de laik duyarlılığı olan ve Haziran direnişinin çok önemli bir parçasını oluşturan Türkler de, bir yandan IŞİD tehdidine karşı ABD önderliğindeki koalisyona katılmakta tereddüt geçiren AKP'ye çıkışırken, bir yandan da Kobanê'deki IŞİD saldırısının PKK'yi ve Kürtleri "bitirecek" olmasından tuhaf bir zevk alıyordu(2).

AKP'nin ABD'yle olan pazarlığından "anti-emperyalizm" çıkartan AKP'li tosuncuklar ise, bir gün "İşte solcuların anti-emperyalizmi" diye solda besbelli olan kafa karışıklıklarıyla alay ediyorken, ertesi gün reisleri koalisyona katılma kararı aldığında, "IŞİD'le savaş tüm Müslümanların boynunun borcudur" deyiveriyorlardı.

Ne oluyor?
Lübnan'dan yayın yapan El Ahbar gazetesinde peş peşe yayımlanan iki yazı, bölgede "Direniş ekseni" olarak adlandırılan ittifakın merkezinde duran İran'ın tutumunu yansıtıyor.

İlkinde, 25 Eylül tarihli Vefik Kansu imzalı yazıda, "eksen"in yeni ABD savaşına şöyle yaklaştığı anlatılıyordu: Yeni saldırıyı parça parça ele alacağız, IŞİD'in ortadan kaldırılmasındaki çıkarların nesnel kesişiminden faydalanacağız(3). Yazıda, Suriye, İran ve Hizbullah arasında konuya yaklaşımda görülen farklılıkların, aslında aynı duruşun farklı varyasyonları olduğu iddia ediliyordu. Suriye'nin tutumunun, ABD saldırılarının rejime yöneleceğine dair bir korkunun olmadığının göstergesi olduğu da ayrıca belirtiliyordu. Bir diğer iddia ise, Kobanê civarına yönelik koalisyon saldırısının, Türkiye'nin sınıra bir tampon bölge kurulması isteğine set çekme amacını güttüğü... Ancak Kürt kaynakları, koalisyonun Kobanê bombardımanının IŞİD ilerleyişini durdurmaktan uzak olduğunu söylüyorlar.

Ancak "eksen", IŞİD'in yarattığı tehditle ABD'nin bölgedeki varlığının yaratacağı riskin kıyaslanamayacağını savunuyor. Bu yüzden sorulan soru şu: IŞİD'den sonra ne olacak? Kansu, "eksen"in "tehdidi bir fırsata çevirmeye" çalışacağını, "IŞİD'in ortadan kaldırılmasında Washington'la çıkarların nesnel olarak kesişmesinden avantaj sağlayacağını" ileri sürüyor. Yakın tarihten kanıtı da var: Taliban'a karşı savaş ve Saddam Hüseyin'e karşı savaş. Bu iki talihsiz örnek, iki ülkenin nasıl işgal edildiği gerçeğini yok sayıyor.

İkincisi, 26 Eylül tarihli Elie Chalhoub yazısı. "Tahran'dan Amerika'ya: 'Teşekkürler Büyük Şeytan!'"(4) başlıklı bu yazıda da, "tehdidi fırsata çevirmek"ten bahsediliyor. ABD'nin şimdiye kadarki saldırılarının İran açısından "güvenli ve tehditkâr olmadığını" savunan yazar, İran'ın çeşitli önlemler aldığını, ABD öncülüğündeki koalisyonun iç zayıflıklar barındırdığı için etkili olamayacağını düşündüğünü aktarıyor.

Bir başka gelişme ise, İran ile ABD'nin bölgedeki en önemli müttefiklerinden Suudi Arabistan'ın yakınlaşması. Bu yakınlaşmanın Yemen ve Irak'ta meyvelerini verdiği, sırada ise Lübnan, Bahreyn ve Suriye'nin bulunduğu belirtiliyor(5). Ancak geçtiğimiz günlerde, İran'ın Beşar Esad'a bir İhvan-Baas koalisyonu önerdiği, bunun Esad tarafından reddedildiği de iddia edilmişti(6).

Türkiye'nin pozisyonu ve IŞİD
Yukarıda "direniş ekseni"nin "IŞİD'den sonra ne olacak?" sorusunu sorduğunu aktarmıştık. Soru gerçekten de bu: IŞİD'e yönelik saldırıların ardından örgüte yönelik militan ve para akışı ile lojistik destek kesilince ne olacak? Bölgedeki "küçük IŞİD'ler" ılımlılaşacak mı? Türkiye IŞİD'e desteğini kesince, "bölgeye" nüfuz edecek başka unsurlar elde var mı?

Aslında sorunun cevabı, ABD'nin Irak işgalinde gizli. Hatırlanacağı üzere, işgale karşı direnişin en büyük kaleleri, Felluce ve Ramadi gibi Sünni kentleri ve bölgeleriydi. Taze Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce açıkladığı gibi, 2006 ve 2009'da Türkiye, bu direnişçi Sünni gruplarının bazılarını bir araya getirmişti. Ne tesadüf ki, aynı dönemde, ABD Irak'ta El Kaide'ye karşı savaş için, Sünni aşiretleri "Sahva (Uyanış)" birliklerinde bir araya getiriyor, kanlı bir iç savaşın sonunda proje başarısızlığa uğramış gibi görünüyordu ancak direnişin hedefi değişmeye başlıyordu. Aralarında yalnızca (o dönemki adıyla) Irak İslam Devleti'nin olmadığı çok sayıda Sünni grup, Şiilere yönelik kanlı saldırılara girişiyor ve "baş düşman" ABD yerine İran-Iraklı Şiiler-Hizbullah üçgenini hedef tahtasına yerleştiriyorlardı. 2011 yılıyla birlikte, bu üçlünün yanına Suriye de eklenecekti.

Son rehine krizinde, Türkiye'nin yalnızca IŞİD ile değil, Tarık Haşimi aracılığıyla Musul'daki aşiretlerle ve eski Baas'çıların önderlik ettiği Nakşibendi Tugayları ile de temas ettiğini hatırlatalım(7). Bütün bu örgütler, IŞİD Musul'u ele geçirirken örgütle ittifak yapmıştı. ABD'nin "IŞİD'e karşı" aradığı Irak'taki "ılımlılar", işte bunlar. Suriye'deki "ılımlılar" arasında ise, Antakya'daki evinden "El Kaide ile savaşmaya niyetim yok, onlar bizim kardeşimiz" diyen ÖSO artığı Suriye Devrimcileri Cephesi (SDC) lideri Cemal Maruf ile ABD'nin kendilerine saldırmasına şaşıran, Golan Tepeleri'nde İsrail ile birlikte fiili bir tampon bölge oluşturan, Suriye'deki resmi El Kaide kolu Nusra Cephesi var.

Bu şu anlama geliyor: KCK lideri Cemil Bayık'ın, AKP'nin IŞİD'le ilişkilerini koparmasının mümkün olmadığını söylemesi, bir yerden sonra gereksizleşiyor. Tüm bölgedeki Müslüman Kardeşler şebekesi ve El Kaide kolları dahil, ABD'nin gadrine uğramakla IŞİD tarafından massedilme arasında sıkışmış durumda. Dileyen Yemen ve Libya'daki Müslüman Kardeşler teşkilatlarının El Kaide ve IŞİD için nasıl bir "militan havuzu" yarattığına bakabilir. Küçük IŞİD'ler her yerde!

Çizginin çekileceği yer 'IŞİD' mi?
Tam da bu noktada, IŞİD barbarlığının emperyalizm açısından ne işe yaradığını sormak gerekiyor. Ortaçağ'dan kopup gelmiş barbar sürüsü imajı, karşıtlıkların çok önemli bir boyutunu silikleştiriyor.

IŞİD korkusu geniş kitleleri hareketsiz kılıyor onları düşünemez hale getiriyor ve kurtarıcının (ABD'nin!) kollarına atılmaya hazır bir konum almaya itiyor. Apolitizm yayılıyor, siyaset devre dışı bırakılıyor, "neden" sorusunu sorma girişimleri ahlaki zeminden türeyen jestlerle karşılanıyor.

Öbür yandan ise, TSK'nın olası bir tampon bölge girişimini "milli" politika olarak selamlayan, PKK'ye karşı IŞİD ve AKP'ye "yürüyün aslanlarım" çeken bir zihin fukaralığı peyda oluyor. ABD'nin Suriyeyi işgal planlarının 3 yıl sonra güncellenmiş versiyonu, yeni-Osmanlıcılık'ın içe büzüşmüş küçük ama yeni varyantıyla yeniden buluşurken, milliyetçilik bir kez daha emperyalizmin hizmetine sunuluyor.

Guardian'da, 2 Eylül tarihinde Richard Norton-Taylor'un bir yazısı yayımlandı(8). Yazıda ünlü ABD'li diplomat Henry Kissenger'ın yeni kitabı tanıtılıyor ve Kissenger'ın dünyanın şu andaki halini 17. Yüzyıl'da Avupa'da meydana gelen din savaşlarına benzettiği aktarılıyordu. Kissenger, Sunday Times'a yazdığı bir yazıda, dünyanın, ABD ve müttefikleri tarafından yeni bir düzen verilmeyi beklediğini söylüyordu. Norton-Taylor ise, mezhepsel ve dini gerilimlerle çevrelenmiş bu "düzen"in, ulus-devletleri yeniden ihya ederek değil, "federalizmi" devreye sokarak gerçekleştirilebileceğini düşünüyordu.

Demek ki IŞİD, emperyalist restorasyonun 2014 yılındaki adıdır. Federal bir tribalizmin, abileri tarafından gözetildiği bir tür pro-emperyalist yapılanmanın "dinî" versiyonudur. Demek ki, başı sonu düşünülmeden dahil olunacak bir "anti-IŞİD" kampanyası, bir boş gösteren olmaktan öteye gidemeyecektir. Bir kez daha, emperyalizmle dinci geriliği birbirinden kopartma girişimlerine karşı, mıntıka temizliği yapmak gerekmektedir. Türkiye ve bölge halkları, çok değerli bir zamanı yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır.


(1) Thierry Meyssan, Who Makes Up the 'Islamic Emirate'?, Voltairenet, 22 Eylül 2014, http://www.voltairenet.org/article185364.html

(2) Dün akşam konuşan Erdoğan, dünya kamuoyuna "IŞİD tamam da PKK'ye neden ses etmiyorsunuz?" dedi. AKP'nin ABD'yle pazarlığının bir bölümünün PKK ve Rojava ile ilgili olduğu açık. Bkz. Erdoğan: ‘IŞİD'e ayaklanıyorsun da PKK’ya niye sesin çıkmıyor?', Cumhuriyet, 29 Eylül 2014, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/124583/Erdogan___ISiD_e_ayakl...

(3) Vefik Kansu, Direniş ekseni, ABD’nin IŞİD’e karşı savaşından sonrasını düşünüyor, El Ahbar, 25 Eylül 2014, http://medyasafak.net/haber/1603/direnis-ekseni-abd-nin-isid-e-karsi-sav...

(4) Elie Chalhoub, Tehran to America: ‘Thank you Great Satan!’, El Ahbar, 26 Eylül 2014, http://english.al-akhbar.com/content/tehran-america-%E2%80%98thank-you-g...

(5) Ali Hashem, Saudis, Iranians benefit from Houthi attack on Sanaa, Al Monitor, 24 Eylül 2014, http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/09/saudis-iran-houthi-...

(6) Suriye'de kritik bir evre açılıyor: İhvan-Baas ittifakı?, soL Haber Portalı, 27 Eylül 2014, http://haber.sol.org.tr/dunyadan/suriyede-kritik-bir-evre-aciliyor-ihvan...

(7) AKP-IŞİD takasına Katar ve Haşimi mi aracılık etti?, soL Haber Portalı, 22 Eylül 2014, http://haber.sol.org.tr/dunyadan/akp-isid-takasina-katar-ve-hasimi-mi-ar...

(8) Richard Norton-Taylor, UK, EU, and Nato - all in need of a 'new world order'?, Guardian, 2 Eylül 2014, http://www.theguardian.com/world/defence-and-security-blog/2014/sep/02/n...