60 bin...

Bu sistem, bu ülkeyi taşımıyor. 60 bin... Son 50 senede, siyasi olaylar neticesinde tam 60 bin insan yaşamını yitirdi bu ülkede.

Bu coğrafyanın tarihinde yüzyıllar boyunca siyasi sebeplerle sayısız ölüm yaşandı. Alevi, Kürt isyanları kanla bastırıldı, Rumlar, Ermeniler zorla göç ettirilirken kıyımlar yaşandı...

Yakın tarihimizin son 50 yılına baktığımızda, şiddetin görece toplum yaşamından uzak olduğu yıllar, işçi sınıfının sahne almaya ve özellikle gençlik kesiminde sosyalist hareketin ivme kazanmaya başladığı 1960’lardı.

1960’lı yılların özellikle ikinci yarısında yükselen sol mücadeleye karşı fiziksel şiddet kullanımı giderek artarken, temel olarak dinci gericilikten ırkçı-turancı çizgiye akışkanlık gösteren sivil faşist odakların ve kolluk kuvvetlerinin saldırılarında bazı ölümler yaşandı. Öğrencilerin üniversiteleri saran mücadelesinde polisçe öldürülen Vedat Demircioğlu, Taylan Özgür gibi, ABD 6. Filosu’nu protesto eylemlerine polis-faşist saldırısıyla yaşanan Kanlı Pazar’da iki ölüm gibi, 15-16 Haziran işçi kalkışmasında yaşanan şiddet gibi. 12 Mart darbesiyle devlet terörü tırmanacak, Denizler asılacak, Kızıldere katliamı yaşanacaktı. Dönemin gençlik liderlerini hedef alan, “çatışma” görünümlü resmî cinayetler, cezaevlerinde işkence sonucu ölümler, gündeme damgasını vuracaktı. 1974’e gelinceye kadar siyasi sebeplerle ölen kişilerin sayısı 40 civarındaydı.

1974 başında Ecevit CHP’sinin, Erbakan MSP’siyle kurduğu hükümetle başlayan ve 12 Eylül darbesiyle sonlanan süreçte ise şiddetin büyüklüğü, önceki dönemle kıyaslanamayacak bir hızla arttı. Faşistler, devlet desteğiyle devrimcilere karşı sistematik şekilde silahlı saldırılarını yoğunlaştırdılar. Devrimciler de kendilerini savunmaya başladı. 1974’te siyasi olaylarda yaşamını yitiren ilk 10 kişinin tümü solcudur. İlk 100 ölümden 76’sı sol, 24’ü sağ görüşlüdür. Ölen ilk bin kişiden ise 721’i solcu, 279’u sağcıdır.

Ecevit hükümetinin ilan edilmesinden, sıkıyönetimin ilan edilmesine kadar geçen bir yıllık süreçte 1.072 kişi hayatını kaybetti. Bunlardan 36’sı güvenlik görevlisi, 19’u çocuktu.

Bu rakamlar, Dev-Yol davasında savunma tarafının yaptığı araştırmaların sonucunda ulaştığı rakamlardır. Ancak avukatlar, önemli kısıtlar altında araştırmayı yürüttüklerini vurgulamaktadırlar. Dolayısıyla gerçek rakamların bir miktar daha yüksek olması olasıdır.

Bu rakamlara göre 1974-1980 arasında toplam 5.388 kişi öldürülmüştür. Bunlardan siyasi kimliği net olarak belirlenebilenlerin 2.109’u sol, 1.286’sı sağ görüşlüdür. Aynı dönemde hayatını kaybeden güvenlik görevlisi sayısı ise 281’dir.

12 Eylül cuntası
12 Eylül’de gerçekleşen askeri darbenin ardından cunta rejimi altında 50 kişi idam edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi öldü. Bunların 171’inin işkenceden öldüğü belgelendi. 300 kişi kuşkulu bir biçimde hayatını kaybetti. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi “kaçarken” vuruldu. 95 kişi “çatışmada” öldü. 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi. 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

1984 sonrası

1984’te PKK’yle TSK arasındaki çatışmaların başlamasıyla birlikte ise şiddet sonucu yaşamını yitirenlerin sayısı on binlerle ölçülecek derecede arttı. Bu dönemde çatışmalardaki ölümlerin sayısına dair net bilgi elde etmek imkansız.

OHAL Bölge Valiliği, 1984-2000 yılları arasında asker, polis, vatandaş ve PKK’li olmak üzere toplam 33 bin 60 kişi öldüğünü bildiriyordu. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Lojistik Komutanlığı'nın hazırladığı bilanço raporuna göre ise 1984-2004 yılları arasında çatışmalarda 18 bin 475 güvenlik görevlisi, 12 bin 485 sivil öldü. PKK’nin aynı döneme dair verdiği bilgi ise, 18 bin PKK’linin öldürüldüğü şeklinde.

İlker Başbuğ, 2008’de basına verdiği brifingde 1984-2008 arası ölen güvenlik güçlerinin sayısını 6 bin 482, PKK’li sayısını 32 bin, sivil kayıp sayısını ise 5 bin 560 olarak vermişti. Ancak Başbuğ’un 2008’de verdiği rakamlar, daha önce çeşitli tarafların verdiği rakamlara göre güvenlik güçlerinin verdiği kayıp sayısını az, PKK’li ve sivil kayıp sayısını ise fazla gösteriyor.

Bu dönemde ölümler yalnızca PKK-TSK çatışmaları nedeniyle yaşanmadı. 1980 öncesindeki faşist gruplardan arta kalan kadroları örgütleyen ve kendi bünyesinde JİTEM gibi kirli savaş örgütleri kuran devlet tarafından ülke genelinde şiddet, solcu ve ilerici kesime yöneltildi. İnsan Hakları Derneği’nin raporları, bu dönemde 5 bin kişinin yargısız infaz sonucu öldürüldüğünü, 5 bin 800 kişinin ise faili meçhul cinayetlere kurban gittiğini ortaya koyuyor.

Bu sistem bu ülkeyi taşıyamıyor
Rakamlar kesinlikten oldukça uzak olsa da, son 50 yılda ülkemizde 60 bin civarında insanın siyasi olaylar sonucu yaşamını yitirdiği kesin gözüküyor. Emek ve halk düşmanlığıyla damgalanmış olan devletin uyguladığı ve körüklediği şiddetin yanı sıra, emperyalizme bağımlılık ülkeyi manipülasyonlara daha da açık hale getiriyor. Soğuk Savaş döneminin kirli savaş taktiklerinin üzerine devletin Kürt halkına dönük inkarcı politikası da eklendiğinde, karşımıza çıkan tablo, bir şeyi açıkça gösteriyor: Bu sistem, bu ülkeyi taşıyamıyor.

(soL - Haber Merkezi)