16 Mart'ın 33. yılında saflar aynı

16 Mart katliamının yıl dönümündeki tartışmalara bakınca tam bir kafa karışıklığı görülüyor. Oysa tablo çok sade: o gün devleti yönetenler bugünde aynı koltuktalar, devrimci öğrencilere saldıranlar bugün de saldırıyorlar. Aynı sol düşmanlığı bugün de sürüyor...

Bundan tam 33 yıl önce, 16 Mart 1978 Perşembe günü İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki tarihi binasının kapısından çıkan öğrencilerin üzerine atılan bomba ve ardından açılan ateşle 7 öğrenci ölmüş, 41 öğrenci de yaralanmıştı. Bir gelenek halinde her sene devrimci öğrenciler öldürülen yoldaşlarını anmak için o kapıda buluştular.

16 Mart'ta ülkücü, sağcı kesimler devlet adına solcu öğrencileri katletti. Ancak yıllar sonra Ergenekon adlı bir "örgütün" Türkiye tarihindeki tüm katliamlardan sorumlu olduğu gibi 16 Mart katliamından da sorumlu olduğu iddia edildi.

Öte yandan, bugün, 16 Mart'ta öldürülen devrimcilerin geleneğinden gelen öğrenciler, AKP karşıtı protestoları nedeniyle Ergenekon'a fayda sağlamakla suçlanırken, geçmişte devletle işbirliği içindeki MTTB gibi sağcı örgütlerin içinden gelen Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan gibi isimlerin demokrasiyi ilerletmek için mücadele ettikleri iddia ediliyor. 1980 öncesinde tıpkı 16 Mart'ta katliam yapanlar gibi ülkücü camianın bir parçası olan Mümtazer Türköne gibi isimler ise bugün solcu öğrencileri provokasyon yapmakla suçluyor.

Oysa, 16 Mart 1978’de olanlar darbeye doğru götürülen Türkiye’nin o süreçte çokça yaşadığı provokasyonlardan biriydi. 1977 Taksim katliamı ile başlatılabilecek bu sürecin devamında Bahçelievler ve Maraş katliamları yaşandı. Hedef Türkiye'de yükselişte olan işçi hareketi ve soldu. Devlet ve ülkedeki dinci-ülkücü sağ siyaset eliyle NATO'nun kontrgerilla örgütlenmesinin Türkiye ayağını kuruldu.

16 Mart’ta hedef yine devrimcilerdi
Bundan tam 33 yıl önce, 16 Mart 1978 Perşembe günü İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki tarihi binasının kapısından çıkan öğrencilerin üzerine atılan bomba ve ardından açılan ateşle 7 öğrenci ölmüş, 41 öğrenci de yaralanmıştı. İstanbul Üniversitesi’nden çıkan solcu öğrencilerin üzerine açılan ateş ve atılan bomba ile yapılan katliamın profesyonel eller tarafından organize edildiği çok belliydi. Atılan bomba bir askeri birlikten alınan NATO silahıydı, bombayı da Mehmet Ali Çeviker adındaki bir yüzbaşı hazırlamıştı. Bombayı atan ise Zülküf İsot adlı bir ülkücü idi.

Olaydan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, o dönem Ülkü Ocakları'nda görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı. Sanıklardan Sıddık Polat ise Elazığ'da yakalandı. 1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında 'idam' istemiyle İstanbul 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde dava açıldı. 15 ay süren yargılama sonunda, Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edilirken, diğer sanıklar delil yetersizliğinden beraat etti. Askeri Yargıtay'ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Polat da beraat etti. Daha sonra açılan davalar da benzer şekilde sonuçlanacaktı. Herkesin tanıdığı suçlular bulunamayacak, vahşetin ne planlayıcıları ne de uygulayıcıları cezalandırılacaktı.

Katliamdan seneler sonra Ergenekon diye bir heyula yaratıldı. 16 Mart katliamı da tıpkı diğer katliamlar gibi tam olarak ne olduğu hiç kimse tarafından bilinmeyen bu "örgüte" yıkıldı. Böylece katliam yapan sağ gelenek aklanmaya çalışıldı.

Herkes aynı safta, değişen bişey yok
O yıllarda katledilen devrimci öğrencilerin karşısında yer alan Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) mensuplarından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Abdullah Gül bugün Cumhurbaşkanı, İktisadi Ticari İlimler Akademisi öğrencisi olan Tayyip Erdoğan ise Başbakan.

O gün öğrencileri “kökü dışarıda, dinsiz” diyerek emir aldıkları NATO silahı ile katletmişlerdi, bugün de aynı saldırganlıkla öğrencileri terörist olmakla suçluyorlar.

(soL -Haber Merkezi)