Türkiye toplumunu yeniden kuracak olan tek şey sosyalist bir harekettir.

1967 yılında Rize’nin Pazar ilçesinde doğdu. Lise 2’ye kadar Pazar İmam Hatip Lisesi’nde okudu. Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde tamamladı. ÖDP İstanbul il başkanlığı ve genel başkan yardımcılığı da yapan Taş, 21 Haziran 2009 tarihinde yapılan ÖDP 6. olağan kongresinde genel başkan seçildi.

ÖDP’nin yeni Genel Başkanı Alper Taş ile önümüzdeki dönemi konuştuk.
Röportaj: Nevzat Evrim Önal

Son kongrenizde köklü bir yenilenme vurgusu öne çıktı. Kişilerden ziyade solun tamamında yaşanan bir sosyalist-liberal ayrışmasına denk düşüyor bu yenilenme. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle ben de soL Dergi ve Haber Portalı’na teşekkür ediyorum. Kongremize yer verdiler ve olumlu mesajlar ilettiler. Bu vesile ile hem okurlara, hem de yayınları üretenlere teşekkür ediyorum.

Türkiye’de sosyalist ve devrimci hareket açısından kritik bir eşikteyiz. Harekete dönük saldırıların arttığı bir dönemde kongremizi topladık. Burada esas olan, devrimci hareketin içeriğine dönük saldırıların son dönemde artmış olması. Solun içeriğini boşaltma eğilimleri çok fazla arttı. “Solcu olacaksanız ya liberal eksende olacaksınız ya da milliyetçi eksende olacaksınız” şeklinde bir dayatma başladı. Biz, solu yok etmeye, sol değerleri iğdiş etmeye ve tüketmeye yönelik bu anlayışa karşı önemli bir direnç oluşturduk. Kongremizin başlığı da buna bir yanıttı. Solun iki temel değeri olan “eşitlik” ve “özgürlük” ile devrim hattını ve anlayışını kongremizin sloganı haline getirdik.

ÖDP bu kongre ile nasıl bir değişim öngörüyor?

Bu kongre bizim açımızdan bir yenilenme kongresiydi. Gençlerle, kadın arkadaşlarla, partinin verdiği mesajdan etkilenen yeni kesimlerle bir ruh yenilenmesi ve bir politik yenilenme gerçekleştirdik. Şimdi bu yenilenmeyi örgütsel ve toplumsal bir zemine taşımamız, maddi bir gerçeklik halinde dönüştürmemiz gerekiyor. Bu konuda hiçbir mazeretimiz olamaz.

ÖDP’nin kendini yenilemesi konusunda esas olarak önemsediğimiz nokta şu: Bugün devrimci ve sosyalist hareketi Türkiye’nin siyasal hayatı içerisinde etkin ve güçlü kılacak ciddi toplumsal damarlar yok. Bunun damarların yaratılmasını çok önemsiyoruz. Türkiye’de şu anda bir işçi hareketi, işsiz, kadın veya gençlik hareketi yok ya da çok cılız. Bir devrimci parti ancak bu toplumsal güçlere dayanarak kendini geliştirebilir ve güçlendirebilir o yüzden temel hedefimiz ve önceliğimiz bunları yaratmak bunların oluşumunun içerisine girmek ve bunlara katkı sunarak gelişmelerinin önünü açmak.

Dünyadaki nesnel gelişmeler anti-kapitalist ve anti-emperyalist mücadelenin yükseleceği bir konjonktüre girdiğimizi gösteriyor. Bir taraftan yeni emperyalist paylaşım kavgaları ve bölgesel çatışmalar, diğer taraftan kapitalizmin yarattığı krizin giderek derinleşmesi ve bunun yarattığı yıkıcı sonuçlar anti-emperyalist ve anti-kapitalist mücadele bütünlüğünü önümüze koymuş durumda.

ÖDP, az önce saydığım toplumsal hareketleri, anti-emperyalist ve anti-kapitalist ama enternasyonalist bir temelde aşağıdan yukarıya doğru kurmayı bu pratiklerin, bu deneyimlerin içerisinde kendini yenilemeyi ve toplumsallaştırmayı hedef olarak belirlemiş durumda. Bu açıdan örgütsel bir yenilenme de bizim için kaçınılmaz çünkü bu yeni dönemi eski anlayış, çalışma ve örgütlenme tarzıyla yürütebilme şansımız yok.

ÖDP açısından bu yeni dönemin başat özelliklerini şöyle ifade edebiliriz: Bir yanımızla “parti gibi bir parti” olacağız. Geçmişe bir gönderme yaparsak, 1960’ların 1. TİP’i gibi olacağız. Türkiye’nin sorunlarına makro çözümler üreten kurullarımız olacak ve bu kurullarımız ÖDP’nin Türkiye’nin temel meselelerine ilişkin politikalarını topluma sunacak. Diğer yanımızla, esas yanımızla da 1970’lerin Dev-Genç’i gibi olmayı amaçlıyoruz. Bundan kastımız da bir hareket olmak, “parti olmayan parti” olmak. Halkın gündelik meselelerini örgütleyen, onun içerisinde kendini örgütleyen, az önce saydığımız toplumsal muhalefet alanlarını güçlendiren bir hareket olmayı hedefleyeceğiz.

Dolayısıyla ÖDP sadece ÖDP kortejinde yürüyen ve ÖDP’ye üye olan insanlardan ibaret olmayacak. ÖDP’liler önümüzdeki dönemde işçi hareketi olmayı, kamu çalışanı hareketi olmayı, işsiz hareketi olmayı, nihayetinde bütün bu siyasal hereketlerin bir toplamı olmayı amaçlayacak. O yüzden kongredeki yaklaşımımız ve yenilenmeden anladığımız temel noktalardan biri sadece “Özgürlük ve Dayanışma Partisi” olmak değil, bir “Özgürlük ve Dayanışma Partisi hareketi” inşa etmektir.

Kongrenizin başlığında Türkiye için “yeniden kurulacak ülke” vurgusu yapılıyor. Bundan kastınız nedir?

Bugün Türkiye toplumu derin bir bunalım içerisindedir. Bu sadece maddi bir bunalım da değildir. Emperyalizime bağımlı ilişkiler daha da derinleşmiştir, tekelci kapitalizm hegomonyasını artırmış ve ağırlığını oluşturmuştur.AKP eli ile halkın dinsel duyguları istismar edilerek tevekkülcü bir toplum yaratılmıştır. Halk neoliberal politikalara mahkum edilmiş ve bütün bunlar din iman ile cilalanmıştır. Bu yönü ile halk bütünüyle yoksullaştırılmış gelir eşitsizliği daha da derinleşmiştir, zengin daha da zenginleşmiş, fakir daha da fakirleşmiştir.Yani Türkiye emekçileri fazlasıyla yoksullaşmıştır.

Fakat maddi yoksullaşmanın dışında manevi yoksullaşmadan da söz etmek mümkün. Kapitalizmin ürünü olan neoliberal zihniyet insanlarımızı sadece maddi değil, aynı zamanda manevi anlamda da fakirleştirmiş toplumu birarada tutabilecek moral değerler açısından da büyük bir yoksulluğa itmiş vaziyettedir. Bugün Türkiye toplumu parçalı bir hale gelmiş durumda. Herkes yaşadığı krizi en yakınındakinin boğazına sarılarak çözmeye çalışıyor. ve toplumu bir arada tutan sevgi, saygı, paylaşma ve dayanışma gibi değerler altüst olmuş vaziyette.

Toplum toplum olmaktan çıkmış, buna paralel olarak da bir tür cemaatleşme ve bireycileşme gelişmiş durumda. O yüzden biz konferansta da söyledik: Türkiye toplumunu eşitlik ve özgürlük talepleri etrafında, bu değerler üzerinde yeniden kuracak olan tek şey bağımsız, devrimci, sosyalist bir harekettir. Bugün ihtiyaç duyduğumuz, eksikliğini hissettiğimiz şey budur. Biz Türkiye sosyalist hareketinin geleceği ile Türkiye toplumunun geleceğini ortak görüyoruz. Ya bu toplum günden güne daha da dejenere olacak ve insanı insanlıktan çıkacak ya da sosyalist hareket topluma kendi değerlerini yeniden sunacak, insanı yeniden tanımlayacak ve bu gayrı-insani gidişe insandan yana bir müdahaleyle yanıt vererek, insanı kendi değerleri üzerinde ayağa kaldıracak. Vurguladığımız nokta budur.

Bu da ancak büyük bir aşk ile, sevgi ile, adanmışlık duygusu ile olur. O yüzden Türkiye’nin her yerinde halkımıza yönelik bu sevgi ile, ülkeyi yeniden kurabilmek için bir devrimci irade oluşturmamız gerekiyor. 6. Kongremiz bu doğrultuda bir başlangıçtı.

Kongrenizin sonuç metninde dikkat çekici bir diğer nokta da “AKP'nin artık sadece hükumet değil, büyük ölçüde iktidar konumuna geldiği” vurgusu. Bunu açar mısınız?

AKP, kendi başına bir parti değil, onu doğuran ve büyüten dinamikler var. Bugün AKP olur, yarın başka bir parti de olabilir ama esas olan, Türkiye’de uzun yıllardan beri süren değişim. Emperyalist kapitalist sistemin yeni düzeni ile eski düzeni arasında bir çatışma yaşanıyor ve bu çatışmada AKP eliyle liberal, piyasacı, muhafazakar, dinci ve Amerikancı kesim inisiyatif almış durumda. Bunlar yeni dünya düzeninin norm ve değerlerini Türkiye toplumuna taşıdılar ve oluşturdular. Emperyalizmin yeni ihtiyaçları çerçevesinde yeni bir Türkiye yapılandırdılar. Bu çatışma bugün son aşamasına gelmiş durumda. Cumhurbaşkanlığı bu güçlerin denetimine geçti, hükümet ve yasamaya zaten sahiptiler. Şimdi yargı üzerinde bir kavga var.

O yüzden sadece siyasal bir aktör olarak AKP’nin iktidar olmasından söz etmiyoruz. Emperyalizmin yeni düzenini savunanlar, eski düzenini savunanları tasfiye ettiler ve geleneksel iktidar aygıtlarını gerilettiler. Bu yüzden biz de devrimcilerin, sosyalist hareketin esas olarak mücadele etmesi gereken hattın bu yeni düzeni kuran güçler olduğunu söylüyoruz.

O halde bu dinci-liberal cenahla nasıl mücadele etmek lazım ve ÖDP nasıl bir mücadele hattı öngörüyor?

Tabii tek boyutlu bir mücadeleden bahsetmek mümkün değil. Uzun yıllardan beri kendisini hegemonik olarak ortaya koyan bir güçten bahsediyoruz ve biz bu çizgiye karşı yeterince güçlü barikatlar oluşturamadık. Ama önümüzde şöyle bir imkan var: Bu hattın dayandığı neo-liberal değerler dünya çapında sarsıldı ve insanlık bir arayış içerisine girdi. Bu değerler insanı insanlığından çıkarttı zenginlik, adalet ve kardeşlik vaat edip savaş, kıyım, açlık, yoksulluk ve sefalet getirdi.

Bu sorgulanma hali bizim önümüzdeki dönemde yürüteceğimiz mücadele açısından çok önemli bir moral zemin sunuyor. Durumu iyi değerlendirmemiz gerekiyor, çünkü iyileşme kendiliğinden olmaz. Kapitalizmin krizi pekala gerici ve faşizan eğilimleri de beraberinde getirebilir. Bu, devrimci ve sosyalistlerin önümüzdeki dönemde kuracağı mücadele hattıyla yakından ilgili.

AKP, uluslararası sermaye güçlerine ve ABD emperyalizmine bağlı ve onların sömürü politikalarını din ve imanla cilalıyor. Bizim aşmamız gereken bir nokta var. Türkiye’nin bir inanç haritası var. Türkiye toplumu kendine ait bir inanç bütünlüğünü ifade ediyor. Halkımız sınıf ilişkileri açısından eziliyor ve sömürülüyor, ama kültürel açıdan ezildiği yerde, solda durmuyor ve sermayeye ait olan sağ siyasetin yedeği haline geliyor.

Bizim bu çelişkiyi çözecek bir mücadele arayışı içerisine girmemiz gerekiyor. AKP çizgisine karşı sadece ekonomik taleplerle sınırlı bir mücadele yeterli olmaz. Bizim bir değerler mücadelesi oluşturmamız gerekiyor, çünkü AKP çizgisi, dindar insanı piyasa toplumunun bir parçası, onun değerlerini de piyasanın değerleri haline getirdi. 12 Eylül ile “yürü ya kulum” denilen “altın nesil” bugün Türkiye’nin bütün önemli yönetim noktalarına oturmuş durumda. AKP’nin ve Fethullahçı siyasal-sosyal akımın yarattığı Türkiye de ortada.

O yüzden bir ahlaki değerler mücadelesi de yürütmemiz gerekiyor. Sonuçta bunları yaratan arkalarındaki büyük sermaye birikimi. Konya’da, Kayseri’de, çok ilkel koşullarda şiddetli biçimde emek sömürülüyor. Bizim bunlara “sırtınızı bu sömürüye dayayarak ahlaklı olamazsınız, toplumda kula kulluğu siz üretiyorsunuz” dememiz gerekiyor.

Sadece siyasal bir parti olarak değil, kuracağımız değişik sosyal ve kültürel oluşumlarla da yanıt üretmek lazım. Unutmayalım ki bu iktidar, 1980 öncesinde devrimcilerin bu toplumla buluşma biçimine öykünerek kendi hareketini yarattı. Devrimcilerin ezilmesi ve yok edilmesi ile ortaya çıkan boşluğu doldurarak halkın içine sirayet etti ve kendi ilişki tarzını kurdu. O yüzden şimdi devrimcilerin tekrar hamle yaparak geçmişte boşalttıkları alanlara gitmesi ve bu alanlarda, geçmişte yaptıkları biçimde emekçileri sosyal ve kültürel olarak da kavrayan bütünlüklü bir mücadele anlayışını hayata geçirmesi gerekiyor. Yeni bir kültür, yeni bir insan, yeni bir ahlak, yeni bir değer geliştirebilecek araçları buralarda oluşturmaları gerekiyor.

Basit bir siyasal ajitasyon ve propagandayla bu güçleri geriletme şansımız yok. Hayatın her alanında kendi değerlerimizi, kendi düşüncelerimizi geliştiren, toplumsal ve siyasal örgütlenmeleri yaygınlaştırmalıyız.

Bir çeşit bilinçlenme ve aydınlanma mücadelesinden mi bahsediyorsunuz?

Bu mücadele kuşkusuz felsefi bir aydınlanmayı da içerir. Toplum içerisinde gelişen hurafeci zihniyete karşı bilimin ve aydınlanmanın, burjuva değil proleter aydınlanmanın geliştirilmesini önüne koymalıdır.

O halde bir de kişisel soru sormama izin verin. Genel Başkan seçildiğinizde burjuva medyasının ilk tepkisi “ÖDP’ye imam hatipli başkan” oldu. Sizce bunun anlamı nedir?

Burjuva medyası meselenin magazinel boyutunu önemser ve oradan bir dil kurmaya, orasını sunmaya çalışır. Bu bizim için bir sıkıntı değil. Sorulan sorulara şöyle yanıt verdik: “Evet imam hatipte okuduk. 1980 öncesinde imam hatipte okuyan bir öğrenciyi etkileyebilen bir devrimci hareket vardı. Biz bugün böyle bir devrimci hareket inşa etmek için çalışıyoruz. İnancı ne olursa olsun toplumun tüm ezilen ve sömürülenlerine hitap edebilecek, tüm mazlumları örgütleyebilecek bir sosyalist hareket inşa etmemiz gerekiyor.”

O yüzden ben son derece rahat konuşuyorum. Biz ezilen, sömürülen inanç sahibi insanları sağcı sermaye siyasetinin insafına terk edemeyiz. Onlara dönük bir yüzümüz olmalı, onlara seslenmeli ve onları doğru politik mücadeye dahil etmek için yoğun çaba sarf etmeliyiz. Benim imam hatipte okumuş olmam devrimci mücadele açısından bu kesimlere seslenebilme, hitap edebilme, onların dili ve kültürünü anlama açısından yardımcı olacaksa iyi olur tabii.

Ama bunun ötesinde biz, insanların dinleriyle, inançlarıyla ilgili bir hareket değiliz. Dini sömürünün bir parçası haline getiren, dini siyasallaştıran hareketlere karşı yürütülecek mücadele bizim özgürlük, demokrasi ve devrim mücadelemizin emperyalizm ve kapitalizme karşı mücadelemizin bir parçasıdır. Siyasal İslamı üreten şey de zaten emperyalizmin yönelimleridir.

Bunların dışında eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bir ekleme yapmak istiyorum. ÖDP bu süreci kuşkusuz tek başına yürütmeyecektir. ÖDP, sosyalist ve devrimci hareketin bir parçası ve öznesidir dolayısıyla başka siyasal dostlarla, dost isim ve güçlerle Türkiye’nin bu karanlık tablosunu değiştirmek için ortak inisiyatifler de alacaktır. Bir taraftan kendisini inşa eder örgütler ve yenilerken, diğer yandan sosyalist hareketin ortak mücadele zeminlerini geliştirmek için ortak siyasi faaliyet ve kampanyalar yürütmeye açık olacaktır.

Önümüzdeki dönemde gerek ve ihtiyaç olursa, cephe demeyelim ama cephesel zeminlerde, bunları besleyen tartışmalar içerisinde olacağız. Kendi kendimizle yetinmeyeceğiz. “Biz varız ve biz her şeyi yaparız, biliriz” şeklinde bir yaklaşım içerisinde değiliz. Türkiye sosyalist devrimci hareketinin değişik güçleriyle ortak mücadele zeminleri geliştirmeyi gözeteceğiz. Sloganımızda olduğu gibi: “kurtuluş yok tek başına” diyerek, hep beraber bu anti-kapitalist, anti-emperyalist ve enternasyonalist zeminde tüm devrimci güçlerle ortak bir mücadele cephesini örmeyi de önümüze koymuş vaziyetteyiz. Yakın gelecekte bu çabalarımız da gelişecek.

Dolayısıyla önümüzdeki dönem bizim için partileşme, toplumsallaşma ve sosyalist güçleri ortak bir mücadele ekseninde geleceğe taşıma dönemidir.