Bu düzende işsizlik ortadan kalkar mı?

​Düzen partilerinin 24 Haziran’da işsizlik sorununun çözümü ile ilgili bol keseden vaatte bulunmaması şaşırtıcı değil. İşsizlik sorununda iddiasız vaatler, bu sorunun kapitalizm koşullarında değil çözülmesi hafifletilmesinin dahi mümkün olmamasından kaynaklanıyor. Seçim bildirgelerinde işsizlikle ilgili kim, ne vaad etti? Türkiye'de bugün işsizlik hangi boyutlara ulaştı? Bu düzende çözüm…

soL

Türkiye'de bugün 6,2 milyon kişi işsiz, işsizlik oranı da yüzde 10,6. Kadınlar ve gençlerde işsizlik oranı daha yüksek. Kadınların üçte ikisi işgücüne katılmadığı için işsiz dahi sayılmıyor. Yüzlerce sayfalık seçim beyannameleri arka arkaya açıklanıyor. En az değinilen, somut olmaktan en fazla kaçınılan konulardan biri işsizlik. 

Düzen partilerinin seçim bildirgeleri birer birer açıklanırken özellikle bazı başlıkları es geçmeleri veya o başlıklarda iddialı olmamaları dikkat çekiyor. Ülkenin en önemli sorunlarından birisi olan işsizlik, kriz koşullarında daha yakıcı hale gelirken düzen partileri bu başlıkta, uzun vadeli ve iddiasız hedeflerle seçmene sesleniyor.

Bugüne kadar açıklanan seçim bildirgelerinde ve adayların konuşmalarında işsizliğe ilişkin çarpıcı bir çözüm ve hedef koyulmadı.

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, 19 Mayıs’ta Samsun’da okuduğu “Gelecek Bildirgesi”nde “üretime dayalı ve küresel ölçekte rekabet edebilir ekonomik model sayesinde işsizlik oranlarının 5 yıl içinde yüzde 5’e düşürüleceğini” açıkladı. Aynı bildirgede bu ifadeleri çelecek şekilde “herkese iş ana hedefimizdir” diyen İnce, hedefe küresel rekabete uygun istihdam alanları yaratarak ulaşacaklarını belirtmiş oldu. Kadınların işgücüne katılım oranını yüzde 50’lerin üzerine çıkaracaklarını ve aile sigortası uygulamasını başlatacaklarını açıkladı.CHP’nin “Millet için geliyoruz” başlıklı seçim beyannamesinde “işsizlik oranlarının 5 yıl içinde yüzde 5’e düşürüleceği” hedefi yer aldı. İstihdamın artırılması, işsizliğin azaltılmasına yönelik belirgin bir yol haritası çizilmezken kısa vadede “şirketlerin” desteklenmesi ve yatırım yapabilir duruma getirilmeleri, orta-uzun vadede ise dijital dönüşüm, yüksek katma değerli üretim, bölgesel ekonomik gelişme gibi hedefler dolayımıyla istihdam artışı sağlanacağına işaret edildi. Beyannamede işsizliğin yol açtığı yoksulluğu gidermek üzere “aile sigortası” uygulaması yer aldı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AKP seçim beyannamesini açıklarken işsizlik sorununda somut bir hedef belirtmezken, işsizliğin kadınlar ve gençlerin işgücüne katılmamasından kaynaklandığını ifade etti. Beyannamede, aktif işgücü programlarının artırılması, gençlere kariyer merkezleri kurulması, girişimciliğin teşvik edilmesi, genç ve kadın istihdamı teşvikleri, eğitim ve istihdam arasında bağın kuvvetlendirilmesi, işsizlikle mücadele konusunda yer verilen önlemler arasında yer alıyor.

Gerek AKP’nin gerek de CHP adayı İnce’nin rekabet koşullarını gözeterek sunduğu çerçeve, işsizlikle mücadelede aslında neoliberal çerçevenin yeniden üretilmesi anlamına geliyor. Yani işsizliği bitirmeyi değil, işsizliğin sürdürülebilir düzeye oturtulmasını hedefliyorlar.

Bir diğer aday Meral Akşener de benzer çerçeveden hareket ediyor ve üniversite mezunlarına iş vaat ediyor ve iş bulamayan mezunlara “vatandaşlık maaşı” vereceklerini belirtiyor.

Seçim bildirgesini açıklayan HDP ve adayı Selahattin Demirtaş ise işsizliği ve kayıtdışını önlemek için çalışma saatlerini uluslararası standartlara indireceğini belirtiyor. Bildirgede, tüm işsizlere şartsız ve süresiz en az bin TL maaş bağlanacağı ifade ediliyor. Türkiye’de mevzuatta çalışma saatleri, uluslararası standartlarda yer alıyor. Sorun bu düzenlemelerin dahi kağıt üzerinde kalmış olması. Bunun dışında “kriz bahanesiyle toplu işten çıkarmaların yasaklanması” ibaresi haricinde HDP’nin bildirgesinde işsizliğin önlenmesi konusunda başka bir somut ifade bulunmuyor.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) tarafından desteklenen ve bağımsız adaylarla milletvekili seçimlerine katılan Bu Düzen Değişmeli Platformu, seçim bildirgesinde net bir şekilde “işsiz kalmayacak” diyen ve en somut çözüm önerisini sunan tek siyasi özne.

İŞSİZLİK SORUNU GİDEREK AĞIRLAŞIYOR

Türkiye’de işsizlik, 2016 yılı Haziran ayından bu yana çift hanelerde bulunuyor. Tarımdışı işsizlik de o tarihten bu yana yüzde 12 düzeyinin altına inmedi. Yüzde 50-52 bandında gezinen işgücüne katılım oranı, çalışabilir yaştaki nüfusun önemli bir kesiminin işgücünün dışında kaldığını gösteriyor. Kadınlarda işgücüne katılım oranı yüzde 30 seviyesinin üzerine ancak çıkabildi. Ev kadını nüfusu 11 milyon 198 bin düzeyinde ve kadın işsizliği resmi rakamlara göre yüzde 13,4 ile son açıklanan yüzde 10,6’lık Şubat ayı işsizliğinin hayli üzerinde. Genç işsizliği ise yüzde 19’u buluyor. 2017 yılında ne işte ne eğitimde olan genç nüfus 2 milyon 872 bin olarak açıklandı. Türkiye kapitalizmi özellikle kadın ve gençlere istihdam olanağı yaratamazken, bu nüfus kesimine hiçbir gelecek vaat edemiyor.

İstihdam yapısındaki bozulmaya da işaret eden bu rakamlar, üstelik TÜİK tarafından birkaç yıl önce makyajlandı. TÜİK, Şubat 2014'e ait verilerden başlayarak istihdam ve işsizlik göstergelerini, artık yeni bir veri serisi ile yayınlanmaya başladı. Verilere bu müdahale ile işsizlik kağıt üzerinde düşürüldü, istihdam verilerindeki bozulma gizlendi. Örneğin eski seriye göre 2013 yılında işsizlik oranı yüzde 9,7 açıklanmışken, yeni seriye göre bu oran yüzde 9'a kadar düşürüldü.

Hükümetin ve TÜİK’in tüm çabalarına rağmen istihdam rakamlarındaki bozulma ve işsizlik oranındaki yükselme eğilimi durmadı. Son olarak sermayeye büyük teşviklerle başlatılan “İstihdam Seferberliği”, soruna kısmi bir rötuş yaptı. Her seçim öncesi, İŞKUR’un sayısını arttırdığı Toplum Yararına Programlar (TYP) ile güvencesiz ve geçici istihdam yaratılarak seçim rüşveti dağıtıldı. İşbaşı eğitim adı altında hayata geçirilen uygulamalarla, İşsizlik Sigortası’ndan karşılanan kaynaklarla sermayeye ucuz değil bedava işçi sağlandı ve mesleki eğitim alan bu kesim istihdamdan sayılarak işsizlik düşük gösterilmeye çalışıldı. Ancak sorun olduğu yerde duruyor. Özellikle krizin “teğet geçtiği” belirtilen 2009’dan bu yana işsizlik sorunu ağırlaşarak varlığını koruyor.

İşsizlikte madalyonun bir de diğer yüzü var. Türkiye’de işgücü piyasasının özellikleri ve istihdama dahil edilmeyen nüfus kesimleri göz önüne alınarak yapılan geniş tanımlı işsizlik hesaplaması, gerçek işsizlik düzeyini veriyor. Buna göre gerçek işsizlik oranı, 2017 yılında resmi işsizlik oranı olan yüzde 10,9’un hayli üzerinde yüzde 18,2’ye ulaşıyor. Geniş tanımlı işsiz nüfus ise 6 milyon 200 bine çıkıyor.

Aynı hesaplama kadınlar için yapıldığında, kadın işsizliğinin gerçek boyutunun 2017 yılında yüzde 26’ya yaklaştığı ve çalışmak isteyen her dört kadından birisinin işsiz olduğu görülüyor. Özellikle kriz dönemlerinde, daha önce çalışmayan kadınların iş aramaya başladığı biliniyor. AKP’li bakanların arsız bir biçimde, işsizlik oranlarındaki yükselmeyi çaresizce iş arayan kadınlara bağlaması yine bu durumla ilgili. Gençlerde gerçek işsizlik oranı ise yüzde 30’lara yaklaşıyor.

Düzen partilerinin seçim bildirgelerinin istihdam ile ilgili bölümlerinde kadın ve gençlere ayrı bir parantez açılması, bu kesimlerin yaşadığı işsizlik sorununun had safhaya varmasından kaynaklanıyor. Türkiye kapitalizminde, kadınlar eve hapsedilme ile işgücüne katıldıklarında işsiz kalma cenderesinde eziliyorlar. Gençlerin geleceği, eğitimde çalışmaya mecbur edilip mezun olduklarında işsiz bırakıldıklarında çoktan kararmış oluyor.

Eski AKP’li bakanlardan ve halen AKP Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Cevdet Yılmaz, işsizlikle ilgili bu yılın Mart ayında bir açıklama yaptı. Yılmaz “Tamamen işsizliği sıfırlamak mümkün değil. Dünyada ve en gelişmiş ülkelerde bile belli bir işsizlik seviyesi yaşanıyor. Önemli olan bunu en aşağıya düşürmek” diyerek kapitalist sistemin işleyişine dürüstçe işaret etti.

BU DÜZENDE NEDEN DEĞİŞEMEZ?

Bu düzende işsizlik sıfırlanamaz. Çünkü kapitalizmde, sermaye birikiminin ihtiyaçları nedeniyle belli bir nüfus kesiminin işsiz kalması gereklidir. İşsizlerin varlığı yani yedek işçi ordusu, sermaye birikimindeki ilerleme ve ihtiyaçlar doğrultusunda artar ya da azalır ancak “artık nüfus” da denilebilecek bu kesim asla yok olmaz. İşsizlik, aynı zamanda çalışanların üzerindeki baskının artmasını, ücretlerin düşürülmesini ve yoğun çalıştırılmalarını kolaylaştırır. İşsizlik başlı başına, emekçileri zapturapt altına almak için sermayenin sopası haline gelir.

Neoliberal dönemde, işsizlik düzeylerinin tüm dünyada artmasına tanık olundu. 2008 krizinden sonra ise Türkiye dahil birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede işsizlik sorunu katmerlendi ve ekonomilerin istihdam yaratma kapasitesi düştü. Bu şartlar altında, neoliberal politikaların Türkiye’de uygulayıcısı olan AKP’nin ve AKP’nin sermaye yanlısı uygulamalarına karşı çıkamayan düzen muhalefetinin işsizlik sorununu çözmesi, ötesinde patronların tezgahını bozmadan bu sorunu hafifletmesi beklenemez.

Ayrıca yaklaşmakta olan kriz, ekonomide son dönemde istihdam yaratan inşaat ve hizmet sektörlerinde durumun tersine döneceğini gösteriyor. Sanayi sektörlerinde ise istihdam daralacak. Hiçbir partinin reddetmediği olası “acı reçete”nin istihdamın daralması, esnekleşmesi ve güvencesizleştirilmesini öngöreceği de açık.

Geçmişte Sovyetler Birliği, patronların tezgahını bozdu ve kurduğu sosyalist düzende işsizliği sıfırlama hedefiyle mülkiyet ilişkilerini toptan değiştirdi. 1936 yılında çıkardığı Anayasada işsizliği yasakladı. İşsizlik sorununu bitirme noktasında büyük ve tarihsel adımlar attı. Bugün işçi sınıfı adına hangi kazanımdan bahsedilecekse, o kazanımlarda Sovyetler Birliği’nin ve sosyalist ülkelerin bu cüretli adımlarının izi var.

Aynı cüret gösterilmeden ve düzeni topyekun karşıya almadan işsizlik sorununu çözmek mümkün değil. İşsizliğin sıfırlanması için bu düzen değişmeli.