Aydemir Güler: Düzeni değiştirme mücadelesi ekmek kadar, su kadar kadar ihtiyaç

Bu Düzen Değişmeli Platformu'nun İstanbul 1. bölge bağımsız milletvekili adayı Aydemir Güler, seçim bildirgesinde niçin aday olduğunu, düzen değişikliği talebinin önemini ve değerini anlatıyor. 'Düzeni değiştireceğiz, siz de omuz verirseniz' diyen Aydemir Güler şunları söylüyor: Eşitlik, özgürlük, adalet istiyoruz. Biz insana bunların yakıştığına inanırız. İnsanın kendine yakışanı…

Bu Düzen Değişmeli Platformu'nun 17 seçim bölgesindeki 17 bağımsız adayı çalışmalarını sürdürüyor. 

Biz de soL Haber olarak platformun adaylarını tanıtmayı sürdürüyor, bağımsız adayların seslerini okurlarımıza ulaştırıyoruz.  

'DÜZENİ DEĞİŞTİRECEĞİZ SİZ DE OMUZ VERİRSENİZ'

İstanbul 1. bölge bağımsız milletvekili adayı Aydemir Güler, "Düzeni değiştireceğiz, siz de omuz verirseniz" başlığıyla yayımlanan seçim bildirgesinde, kendini ve "Bu düzen değişmeli" ısrarını şöyle anlatıyor: 

Anadolu yakası, yani Birinci Bölge en kalabalık, en önemli seçim çevrelerinden biri. Kadıköy boşuna bir kültürel merkez haline gelmedi. Yobazlar sanatı sevmez. Kadıköy İstanbul’un başka yörelerinde saldırıya uğrayan sanata kucak açtı.

Gezi günlerinde 10 milyon kişi yürüdü. Tencere tavaları ekleyin; ülkenin yarısı. Bölgenin bütünü ayaktaydık o günlerde. Her yer gibi, her yerde olduğundan daha fazla.

Gericilik eğlenmeyi sevmez. Sorun içki olsa uyuşturucunun öteki türlerini kayırmazlardı. Dert başka. Birlikte eğlenenler birbiriyle dayanışır. Birbirinin gözünün içine bakabilenler, boyun eğmeye yatkın olmaz. Bütün kıyılarımızla eğlenmeyi severiz, boyun eğmeye değil dayanışmaya yatkınızdır.

Egemenler niye otoriteye meraklı derseniz yanıtını bölgeye yayılan, bazı semtlerde özellikle yoğunlaşan işçiler versin. Bütün ülke gibi burası da ağır bir sömürüye tabidir. Gericilik, sömürü sürsün diyedir. Bölgemiz sömürülen tekstil işçilerinin, mühendislerin, tezgahtarların, ofis çalışanlarının, metal işçilerinin bölgesidir aynı zamanda.

Burada büyüdüm, burada yaşıyorum. Okumaya, çalışmaya İstanbul’a indim yıllarca. Üniversitede görev yaptım, çoğunlukla çevirmenlikle geçindim.

14 yaşımda kitaplar ve çocuk gözlemlerim beni sola çevirmişti bile. Postanenin yanından çıkan sokağın sonundaydı dernek. O günden beri örgütsüz kaldığım süreleri toplasam birkaç ayı geçmez. 1986’da Gelenek dergisini çıkardık. 92’de Parti kurduk, 2001’de TKP olduk. Genel başkan sıfatını da taşıdım; ama bizde başkanlık yok. Sıfatları değil emeği önemseriz. Ben de sosyalist geleceğimizi yakınlaştırmak için yeteneğim, birikimim neyse emek verdim.

Bu emek türlerinden biri de yazarlık. Dört kitabım yayınlandı. Bir dizi kitaba bölüm hazırladım. Partinin bütün yayınlarında yazdım. SoL Haber Portalı’nda köşe yazarıyım. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’ni bilirsiniz. Altıyol’da on dört yılı doldurduk. Benim de biraz emeğim var NHKM’de.

Şimdi milletvekili adayıyım. Komünistim. Eşitlik, özgürlük, adalet istiyoruz. Biz insana bunların yakıştığına inanırız. İnsanın kendine yakışanı bulmasına, emekçilerin öncülük edeceğine inanırız. Seçim bu mücadelenin parçası.

İnşaat kamyonlarının öldürdüğü insanlarımızı saymak istemiyoruz. Eğitime, bilime, mesleğe ihtiyacımız varken bütün çocuklarımızı imam yapmaya kalkanları geri püskürtmemiz gerekiyor. Sömürü düzenine mahkûm değiliz. Bu düzeni değiştireceğiz. Siz de omuz verirseniz…

'EKMEK KADAR, SU KADAR...'

Aydemir Güler, seçim bildirgesinde yer alan "Ekmek kadar, su kadar..." başlıklı yazısında şunları söylüyor:

Bu düzeni değiştirme mücadelesi, ekmek, su kadar ihtiyaçtır. Türkiye’de bu mücadele iyi bilinir.  

Ülkemizin gördüğü en büyük ilerleme, varlık yokluk kavgası anlamına gelen Kurtuluş Savaşı ve zaferi ayakta tutmanın tek yolu olan Cumhuriyetti.

Sonra?

Meclis inşaatında bile halkın sırtından zengin yaratılıyorsa bağımsızlık ve cumhuriyet süremez. NATO’ya üye olursanız egemenlik emperyalizme iade edilir. “Halk otursun oturduğu yerde” diyenler, Cumhuriyet’i yalnızca patronlara değil, ağalara, şeyhlere rehin verirler. Gerçeğin söylemesinden korkanlar, din istismarcılarıyla kol kola girerler.

İnsanın insanı sömürdüğü bir düzende emekçilerin hakları yağma konusu olur. Böyle bir düzen için dünyanın diğer sömürücüleriyle kucaklaşmak en doğal davranıştır. Türkiye’nin kısa tarihi bu.

Ama sömürüye karşı mücadele yok edilemez. Bu düzeni değiştirmeyi halkın en kutsal hakkı sayarız.

Bu hak ertelenemez. Mücadelesiz, düzenin içinde küçük bir ilerleme dahi elde edilemez. Türkiye’nin ihtiyacı bu çağrının güç kazanmasıdır.

Memleketin hali çok mu kötü? Demek sosyalizmin boşluğu çok büyük. Demek bir an önce bu düzen değişmeli.

Nasıl olacak peki?

Yanıtı medyaya, dış güçlere, şansa bırakamayız. Çözüm örgütlenmektir. 24 Haziran’a kadar halk ne kadar örgütlenirse Türkiye emperyalistlerin, tarikatların, yağmacıların kendine yer bulamayacağı; işçilerin kaza, kadınların töre diye katledilmediği; kimsenin inancı, kökeni, ana dili nedeniyle aşağılanmadığı bir düzene o kadar yaklaşır.

Yaklaşmakta olduğumuz aydınlık geleceğin adı sosyalizm. Ama isteyen ekmek de diyebilir, su da...