Mustafa Koç Spor Ödülü: Arsada değil 'borsada'!

İsmail Sarp Aykurt

Blog: Spor

Türkiye’nin en büyük tekellerinden ve emek sömürücülerinden, yakın zamanda ölen sermayedar Mustafa Koç, yeni ‘gurur duyulacak başarı’ hikâyeleri ile parlatılmaya ve yaşatılmaya çalışılıyor. Bu defaki yöntem ise spor. Büyük sömürücünün kişisel hayallerinden olduğu vurgulanan ve Mustafa V. Koç Spor Ödülü ismi ile gerçekleştirilen bu sözde spor ödülü, her gün kârına kâr katan ve sınırsız sömürü için siyasal iktidardan tam destek alan Koç ailesinin ‘spor’ konusundaki ‘maharetlerini’ sergilediği bir alan olarak pazarlanıyor. Konuya dair çekilen bir videoda Mustafa Koç’un emekçilerden sömürdüğü paralarla hangi sporları yaptığından bahsedilirken, vicdanlı, farklılıkları kucaklayabilen, sınırsız düşünme yetisine sahip ve ‘adaletli’ olduğu izlenimi verilmeye çalışılıyor.

Oysaki biz, bu adaletten yoksun kapitalist düzenin sürdürücüsü, holdinginin ikinci çeyrek kârı 1.42 milyar liralara ulaşan, emekçinin haklarını gasp edip onların spor yapma ve istedikleri spora ulaşma özgürlüklerini ellerinden alan sermaye sınıfının başat temsilcisinin sporu ve spor emekçilerini ‘borsalarda’ meze ettiğini çok iyi biliyoruz.

Soma maden katliamından sonra dahi işçilerden çalışmadıkları günün telafisini talep edebilen, hak talepleri için direnen Arçelik işçilerine polisleri saldırtan, Starbucks’tan Koton’a,  bir sektörden başka bir sektöre kendine yeni modern köleler devşiren bir zihniyetin ‘adalet’ timsali olarak pazarlanıp, ‘sportmen, tutkulu bir sporcu ve sporsever’ bir kimlik ile servis edilmesi olsa olsa bir halkla ilişkiler çalışması olabilir.

Sömürücü Koç grubu ise ödülü şu şekilde açıklıyor. “Mustafa V. Koç Spor Ödülü; Mustafa V. Koç’un ülkemizde birçok dalda gerek yönetici, gerek sporcu, gerekse destekçisi olarak, yıllarca kanaat önderliği yaptığı spor dünyasında; O’nun vizyonunu sürdürülebilir kılmak, ülkemizin spor alanında gelişimine katkıda bulunan örnek ve öncü insanları ve kurumları teşvik etmek ve topluma örnek teşkil edecek kişileri ve/veya olayları gündeme taşıyarak ilham vermek amacıyla ihdas edilmiştir”. Ülkemizin hiç gündeme gelmeyen, ancak tarihsel dokularına inildiğinde anlaşılabilecek ve kimi uğraklarda birikerek devreden kadim spor dönemleri var. Ve bunun içerisinde Koç grubu herhangi bir yer teşkil etmiyor. Sömürmek ve semirmekten başka!

Türkiye’nin spor tarihi ve biriktirdikleri spor emekçilerinin tarih boyunca gösterdikleri emek ve ilkeli duruşları ile açıklanabilir.

Evet, onlar belki bir avuçturlar hâlâ. Ancak Metin Kurt, Metin Oktay, Baba Hakkı ya da Lefterdirler onlar. Borsada değillerdir, kimi zamanlar arsada oynayacak top bulamayan, küçücük hayallerini büyütmeye çalışan amatörlerdir.

Ve çocuklarımızın ilham alacağı kişiler sömürücü, asalak sınıfının herhangi bir temsilcisi asla olamaz. Emekçi halkın yıllarca çalışarak ulaşamayacaklarını, kılını bile kıpırdatmadan, zerre ‘çalışmadan’ elde eden, çocuklarımızın geleceklerini ve spor yapma özgürlüklerini çalanlar bize spordan bahsedemezler. Verecekleri ödüller ise kendi uzantıları ve kolları arasında salınım yapar. Bu yüzden spor ‘birleştirici’ bir araç olmaktan uzaktır. Zaten olmamalıdır. Ve bu çağrı, bir ‘ayrışma’ çağrısıdır. Başka bir düzenin, sosyalizmin, tarafındadır; sermayenin sporunun ayak dibinde değil…

Bu yüzden yapacaklarımız açıktır.

Bedenlerimizle ve insanlığımızla küçük yaşlarda tanışacağız, okulöncesi eğitimden başlayıp, aldığımız nefesin, attığımız adımın, sıktığımız yumruğun bilincinde olacağız.

Her çocuğun fiziksel oyun oynayabilme hakkını ve özgürlüğünü sonuna kadar savunup, doğada, sahada, sokakta, salonda, ‘arsalarda’ çocuklarımıza oyun alanları kuracağız.

Oyunun bilimselliğini, sporun tarihselliğini ve aydınlanmacı köklerini, eğitim sistemimizin temel başlıkları arasına katacağız.

Çocuklarımız ve gençliğimizden başlayarak ülkemizin tüm “yeni insan”larına rekabetin ve yarışmanın geliştirici ve ilerletici yüzünü tanıtacağız. Kibir, kıskançlık ve bencilliğin köklerini kazıyacağız.

Her tür sporun gerektirdiği bilimselliği, kolektivizmi, tekniği ve disiplini aydınlık yaşamlarımızın ve aydınlanma mücadelemizin parçası haline getireceğiz.

Ülkemiz için yetiştireceğimiz sporcularımızı ve takımlarımızı çalışkan, yurtsever ve başarıyı paylaşmayı bilen insanlar haline getireceğiz.

Okullar ve spor kulüpleri ile sınırlı kalmayıp, her yaş için ve her branştan spor olanaklarının ülkenin her yanında ulaşılabilir olmasını sağlayacağız.

İnsanlarımıza, sporu yapmak kadar izlemenin de bilimsel ve entelektüel bir uğraş olduğunu göstereceğiz. Onları sadece spor seyircisi ya da “tüketicisi” olmaktan kurtarıp, takımın ve ‘sınıfın’ bir parçası haline getireceğiz.

Bir yandan tüm yurttaşlara spor olanakları sağlayıp, bir yandan da gözbebeğimiz olacak seçkin ve yetkin sporcular yetiştireceğiz. Çocuklarımızın her spor dalına erişiminin önündeki engelleri kaldırıp bunu ‘ücretsiz ve bilimsel’ yapabilmesinin koşullarını yaratacağız.

 Tüm bunları yaparken azla da yetinmeyeceğiz! En kalabalık takımı kurup, en iddialı maçımıza en hızlı yarışımıza, en büyük başarımıza hep birlikte ulaşacağız.

Ve vereceğimiz tüm ödüller, işçi sınıfı için, işçi sınıfının aydınlık insanları adına olacak. Sporu gericiliğe ve sermayeye peşkeş çekenler için değil.

Önceden dediğimiz gibi, Koç grubunun ya da Mustafa Koç’un ‘başarıları ile övünecek değiliz’; çünkü biz başka bir âlem isteriz!