Koşmak için izlenmeyecek bir koşu filmi: Koşucular kasabası

Burçak Özoğlu

Blog: Spor

Koş  blogunda arada koşu ya da koşmak üzerine film ve kitap tanıtımları da yapacağız. Bu hafta, koşu hakkında olsa da size koşmanın dışında şeyler düşündüren filmlere örnek bir belgesel var elimizde. Yönetmen Jerrry Rothwell’in 2012 yapımı filmi: Town of Runners- Koşucular Kasabası.

Rothwell’in belgeseli, atletizm şampiyonlarının memleketi Etiyopya’nın Bekoji kasabasını, bu sporcuları yetiştiren koç Sentayehu Eshetu’yu ve kasabanın yeni gözde atletleri iki genç kız, Hawi ve Alemi’yi anlatıyor. Bekoji, Etiyopya’nın göbeğinde kendi halinde bir kasaba aslında, ama o haliyle atletizmde bu güne kadar 8 olimpiyat altını, 10 dünya rekoru, 32 dünya şampiyonluğuna sahip!  Derartu Tulu, Fatuma Roba, Tiki Gelana, Mestawet Tufa, Kenenisa ve Tariku Bekele kardeşler,  en ünlüleri  5000 ve 10000 metre olimpiyat şampiyonu Tirunesh  olan üç kızkardeş Tirunesh ,Ejegayehu ve Genzebe Dibaba, hepsi  Bekoji’de doğmuş ve buradan yetişmiş atletler. Bu atletlerin uzun mesafe koşan kadınları, özellikle de Tirunesh, kendisi de Etiyopyalı (ama bir Bekoji’li değil!) olan Türkiye devşirmesi Elvan Abeylegesse’nin  de zorlu rakibi.

Film, bizim kahvehanelere benzer bir mekânda, kasaba gençlerinin muhtemelen tüm Bekoji’nin birkaç televizyonundan biri olan ekrandan Dibaba’nın Olimpiyat şampiyonu olduğu koşuyu izledikleri sahne ile başlıyor. Köylülerinin Tikunesh’in şampiyonluk yarışını, kilometrelerce uzaktan, hiç bilmedikleri yerlerden, hiç bilmedikleri bir dilden izleyip de yaşadıkları coşkuyu görmek gerçekten çok etkileyici.  Belgeselde daha sonra bir başka genç atlet adayı Biruk’un ağzından kasabanın ve Hawi ile Alemi’nin hikayesini dinlemeye başlıyoruz.

“Burada hayat koşmaktır. Koşmak iştir” diye anlatıyor Biruk.  Bekoji kasabasında hayat koşanlar ve koşacaklar üzerine kurulmuş. Ha bir de yapımına yeni başlanmış asfalt yol! Bekoji’liler yetiştirecekleri atletlerle dünyaya, Çinli bir firmanın inşasına başladığı yol ile de en yakın şehre bağlanmanın umutlarıyla günlerini geçiriyorlar. Biruk anlatmaya devam ettikçe aslında bu kasabanın atlet yetiştirmekteki dev başarısının arkasındaki ufak tefek tek adamı keşfediyoruz. Koç, Sentayehu Eshetu’yu.

Sentayehu, yıllar önce öğretmen olarak geldiği bu kasabanın bugüne kadarki tüm şampiyonlarının ilk antrenörlüğünü yapmış ama hala oranın mütevazı öğretmeni olarak kalmış. Her sabah erkenden bütün gençleri toparlayıp sıkı bir düzen ve disiplin içinde çalıştırmaya devam ediyor. Her baharda, ot bürümüş pistlerini elleriyle hazırlayıp koşu parkuruna dönüştürüyor, bölgesel seçme yarışlarına giderken sınırlı harcırahları kuruş kuruş hesaplayıp öğrencilerine denkleştiriyor. Sentayehu, koşmayı, koşturmayı, o çocukları ve Bekoji’yi çok seviyor.

Belgeselin diğer iki kahramanı Hawi ve Alemi’ye gelince. 14 ve 15 yaşlarında ceylan gibi iki güzel kız çocuğu. Hawi’nin babası yıllar önce ölmüş, annesi ve kız kardeşiyle birlikte Bekoji’de yaşıyorlar. Bir iki hayvan bir küçük bahçe ile geçinmeye çalışıyorlar. Hawi koşmayı çok seviyor, “Ben geleceğin Trinesh Dibaba’sı olmak istiyorum” diyor, hayali bu. Alemi’nin dünyası ise biraz daha karanlık, ailesi Bekoji’nin köylerinden birinde çiftçilikle geçiniyor, yoksul Hawi’ninkinden bir nebze daha yoksul onunkiler. Babası, kızını okusun ve koşsun diye kasabadaki akrabalarının yanına yollamış, “ihtiyacımız olmasa dağın ardına göndermek ister miydim kızımı” diyor kameraya. “Onu koşarken hiç görmedim” diyor annesi  “hem niye göreyim ki?” diye ekliyor bir de!  Alemi’nin koşmak ile ilgili hayalleri de Hawi’den farklı, O, “sadece aileminkinden daha iyi bir hayatım olsun istiyorum” diyor.

Bu iki iyi arkadaşın Bekoji’nin tozlu pistlerinde başlayan ortak öyküsü,  her ikisinin ayrı koşu kulüpleri tarafından seçilmesiyle iki ayrı öyküye dönüşüyor. Etiyopya’da meğer koşu kulüpleri kasaba kasaba dolaşıp genç atletleri seçip Addis Ababa’da yatılı kamplarda yetiştiriyorlarmış. Bu kampların koşulları, seçmelerin ve yarışmaların acımasızlığı, dönen dolaplar, yolsuzluklar… Kızların hikayesi gerçekten iç acıtıcı.

Ama yine de bu hikayede yoksulluktan yoksunluktan başka şeyler de var. Umut var bir kere! Çalışkanlık var, paylaşmak var, emek var, insan var.

Ben o yüzden sevdim galiba, sizler de fırsat bulur da izlerseniz, Hawi ve Alemi’nin haline acıyıp üzülmek için değil de, bir daha sefere bitiş çizgisini birinci göğüsleyen Etiyopyalı bir gencin coşkusunu hissedebilmek için izleyin derim.

Town of Runners belgeseliyle ilgili detaylı bilgiyi buradan, okuyabilir ayrıca filmin kısa tanıtım videosunu buradan izleyebilirsiniz.