Lohusa humması

Kurtuluş Ovalı

Blog: Sınıfın Sağlığı

1840’larda hastaneler “doğum yapacak kadınların ölüme açılan kapısı” olarak kabul edilmektedir. Hastaların tamamı fakir veya babasız doğum yapacak kadınlardır ve ebelik ve tıp öğrencilerine eğitim / öğretim materyali olmayı kabul ettiklerine dair imza vererek parasız doğum yapmaktadırlar. Zenginler ise evde doğum yapmaktadır. Bunun sebebi hastanelerde doğum yapan kadınların puerperal sepsise (lohusa hummasına) yakalanmaktan korkmalarıdır. Bundan 171 yıl önce bugün yani 1 Temmuz 1846’da Vienna General Hospital’da yardımcı doçent seviyesinde bir kadın doğum koğuşunda çalışmaya başlayan Macar hekim Ignaz Philipp Semmelweis ile bu kötü talihin, yani lohusa hummasından ölümlerin, son bulması için gün ışığı doğar.

Semmelweis göreve başladığında hastane kuralına göre gebeler bir gün ebelerin eğitim aldığı, diğer gün ise tıp öğrencilerinin servislerine kabul edilmekte, tıp öğrencilerinin servisinde lohusalık hummasından ölümün çok daha yüksek oranda olduğu bilindiği için kadınlar mümkün ise bir gün bekleyip ebelerin servisine yatmayı tercih etmektedir. Hatta kimi zaman doğum sancıları tutunca tıp öğrencilerinin kliniğinde yer alan gebelerin hastaneden kaçıp duvar dibinde doğurup sonra bebek kucakta geri döndükleri bile söylenmektedir. Semmelweis’in lohusa ateşinin sokakta doğum yapan kadınlar arasında nadir olmasına şaşırdığı ve"Benim için, en azından sokakta doğum deneyimi yaşayan hastaların klinikte doğum yapanlar kadar sık hastalanması gerektiği mantıklı görünmekteydi. Ancak daha azdı. Bu yıkıcı bilinmeyen endemik etkilerden kliniğin dışında doğum yapanları koruyan ne idi?" diye sorduğu yazılmıştır.

Tıp öğrencilerinin servisindeki yüksek mortalite Semmelweis’in de dikkatini çeker. 1841-1846 arasındaki istatistikleri inceleyince tıp öğrencilerinin servisinde 20042 doğum olduğu ve bunların 1989’unun (yüzde 9.9) puerperal sepsis ile öldüğünü, ebelerin servisinde ise aynı sürede 17791 doğum olduğu ve bunların 691’inin (yüzde 3.8) puerperal sepsis ile öldüğünü görür. Bunun üzerine Semmelweis servisler arasında mümkün olan tüm farklılıkları ortadan kaldırıcı titiz bir çalışma yapar. İki klinikte dini uygulamalar da dahil olmak üzere hemen hemen aynı teknikler kullanılır. Hatta gebe sayılarını bile eşitler. Ancak sonuçlar yine aynıdır. Ebelerin servisinde puerperal sepsise bağlı ölümler tıp öğrencilerinin servisine göre daha azdır. Artık servisler arasında tek bir fark kalmıştır; o klinikte çalışan kişiler. Ancak Semmelweis bu farkı ölümler ile ilişkilendiremez.

Kırılma noktası ise 1847 yılında yakın arkadaşı adli tıp profesörü Jakob Kolletschka’nın otopsi sırasında parmağına yanlışlıkla bir öğrencisine ait bistürinin batması olur. Gelişen akut infeksiyon profesör Kolletschka’nın ölümüne neden olur. Onun otopsisindeki bulguların lohusalık hummasından ölen kadınlardaki otopsi bulgularına benzediğini fark eden Semmelweis, arkadaşının parmağındaki yaranın kadavra materyali ile kontamine olması nedeni ile öldüğü sonucuna varır. Aynı zamanda tıp öğrencilerinin kadavra çalışmalarına girdiğini fakat ebelerin otopsiye girmediğini fark eder. İstatistikleri tekrar incelediğinde hastanede otopsi yapılmayan 1784-1822 yıllarında mortalite yüzde 1.2 iken, otopsi yapılan 1823-1846 yıllarında yüzde 5,3’e çıktığını saptar.

Bunun üzerine tıp öğrencilerine otopsiden sonra ellerini klorlu kireçli su (kalsiyum hipoklorit) ile koku kalmayana kadar yıkamadan servise girme yasağı koyar. Nisan 1847’de tıp öğrencilerinin servisinde yüzde 18.3 olan mortalite, Mayıs ayının ortasından itibaren ellerin yıkanmaya başlanması ile Haziranda yüzde 2.2’ye, Temmuz’da yüzde 1,2’ye, Ağustos’da yüzde 1.9’a düşer. Yıl sonunda tıp öğrencilerinin kliniğinde mortalite oranlarında %90 düşme sağlanır. Kanserli bir kadının muayenesinden sonra muayene edilen 12 gebenin 11’inin lohusalık hummasından ölmesi üzerine de el yıkamayı yalnız servise girerken değil, her hastanın muayenesinden önce ve sonra zorunlu hale getirir. Semmelweis’in hijyen uygulaması, klinikteki hekimleri çok öfkelendirir. Asıl görevi hasta iyileştirmek olan hekimlerin hastalarına mikrop yayıyor gibi gösterilmesi, hekimlere küçültücü ve gurur kırıcı gelir. Üstelik lohusa humması gibi önemli bir hastalığın sebebinin yıkanmamış eller olacağına kimse ihtimal vermez. Semmelweis’in şefi konumundaki Profesör Klein de onun fikirleri ile aynı fikre sahip değildir. Ona göre mortalitenin düşmesinin sebebi hastaneye kurulan yeni ventilasyon sistemidir. Çünkü ona göre her şey topraktan havaya yayılan bir takım zehirli maddelerden kaynaklanıyordur (miasmatik teori). Çürüme ve pis koku ile hastalık arasında ilişki düşünüldüğünden elleri yıkamanın bir anlamı yoktur.

Semmelweis bir grup genç fakülte üyesinin desteğini almıştır. Bulgularını Viyana Tıp Cemiyeti’ndeki bir toplantıda sunar. Ancak hekimler hastalarını öldürmekle suçlandıklarını, hakarete uğradıklarını düşünürler ve puerperal sepsisin bu kadar "basit" bir uygulama ile azaltılacağına şiddetle karşı çıkarlar. Semmelweis dışlanır. 1849 yılında yardımcı doçentlik sözleşmesi yenilenmez. Ona kadavra eğitimlerinde bulunma önerisini bir aşağılama olarak görür ve Macaristan’a gider. 1851 yılında Szent Rókus Hastanesi’nde çalışmaya başlar. Kliniğinde 1851-1855 yılları arasında yapılan 933 doğumun sadece sekizinde (yüzde 0,85) puerperal sepsisten ölüm gerçekleşir. Bu o zamana kadar ki literatüre göre en iyi orandır. Ancak el yıkama önerisi Macaristan’da geniş çevrelerce kabul olmaz. Macaristan Pest Üniversitesi kürsü başkanı ölünce yerine Semmelweis geçer 1855’de profesör olur.

1861 yılında ilk defa lohusa humması ve el yıkama konusunda bilimsel bir makalesi yayınlanmak için kabul edilir. Fakat kendisi çalışmalarından emin olsa da, tıp çevreleri tarafından ciddiye alınmaz. Bilimsel çalışmalar yapmak yerine "şarlatanlık" yapan biri olarak nitelendirilir. Hatta astı olan hekimleri bile ellerini yıkamaya razı edemez. Tıp mesleğinin kayıtsızlığı, binlerce kadının gereksiz yere lohusa hummasından ölmeye devam etmesi ve akademik çevrelerce şaklaban yerine konmak onu çok öfkelendirir.  Avrupa'nın önde gelen kadın doğumcularına giderek daha da artan öfkeli ifadeler ile açıkça onları sorumsuz katillere benzettiği mektuplar yazmaya başlar. 1865’de eşi de dahil olmak üzere çağdaşları onun aklını kaçırdığına inanmaya başlarlar ve bir gün geçirdiği sinir krizi sonrası akıl hastanesine kapatılır. Semmelweis akıl hastanesindeki 14. gününde ölür. Otopsi raporuna göre muhtemelen hasta bakıcılar tarafından defalarca dövülmesi nedeniyle kafasında ve vücudunun çoğu bölgesinde açık yaralar olduğu ve de ne ilginçtir ki ölümünün asıl sebebinin septisemi olduğu belirtilir. Evet Semmelweis kadınlarda önlemeye çalıştığı sepsis ile ölmüştür.

Viyana’da toprağa verilir. Ama birkaç kişi törene katılır. Hungarian Association of Physicians and Natural Scientists derneği ölen her üyesi onuruna gazetelere ilan verirken ilk defa olarak üyesi olan bir hekim için ilan vermez. Çünkü onlara göre Semmelweis "şarlatan" dır.

Ölümünden 20 yıl sonra Pasteur ve Koch ile miasma teorisi çürütülüp mikroorganizma teorileri ortaya atılınca antiseptik el yıkama tekniklerinin önemi çok net anlaşılır. Ve aslında Semmelweis’in ne kadar haklı olduğu ortaya çıkar. Haklılığın ortaya çıkması sonrasında Macarlar cenazesini, kimi kaynaklara gizlice, Budapeşte'ye getirirler. Ölümünün 100. yılında UNESCO tarafından 1965 yılı Semmelweis Yılı olarak kabul edilir.

Dr. Ignaz Philipp Semmelweis’in ve onun gibi halkın sağlığı için otoriteyi bile karşısına almaktan çekinmeyen hekimlerin anılarına saygıyla.