Kanserden korkma, seni kandıranlardan kork!

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Dün 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ydü. Birçok kurum ve kuruluş kanser üzerine yayınladıkları mesajlarla kamuoyunda “farkındalık” yarattılar, “duyarlılık” oluşturdular ve bizi daha “sorumlu” davranmaya davet ettiler. Bugün hepsi “görevlerini” yapmış olmanın huzuru içinde.

Yayınladıkları bildirilerle bizi aydınlattılar. Bize kanserin nedenlerini anlattılar. Alkol ve tütün kullanmak, hareketsiz yaşam tarzı ve yanlış beslenme kansere neden oluyormuş. Sağlıksız yaşam alışkanlıklarımızı değiştirirsek, kanserlerin üçte birinden fazlası önlenebilirmişiz. En önemlisi de sigaraymış.

Yapmamız gerekenleri, sigarayı bırakmak, alkolden uzak durmak, yeterli meyve, sebze ve lifli gıdalar yemek, şişmanlamamak ve günde 30–40 dakika yürümek olarak sıraladılar. Bir de kendi kendimizi muayene etmeli, vücudumuzda bir değişiklik görünce hemen hekime koşmalıymışız. Erken teşhis önemliymiş ve “bize” bağlıymış.

Çaresiz değilmişiz. Yapabileceğimiz o kadar çok şey varmış ki… Yeter ki isteyelim. Mesela hepatit B aşısı yaptırarak karaciğer, HPV aşısı yaptırarak rahim ağzı kanserinden korunabilirmişiz. Aslında yalnızca sigarayı bırakabilsek dahi, kanserden ölümler ciddi ölçüde azalacakmış.  

Bir de tarama programları varmış. Bu programları da kaçırmamız gerekiyormuş. Kadın mısınız? Kırkınıza gelince, dişlerinizi fırçalamak gibi mamografi çektirmeyi de alışkanlık haline getirmelisiniz. Hatta 30 yaşınızda başlasanız daha mı iyi olur. 20? Belki de adet görmeye başlayınca. Neden olmasın?

Aslında biliyor musunuz, kanserler genetik de olabilir. Acaba genetik testler de yaptırsanız iyi olmaz mı? SGK ödemiyor mu? Canım o parayı nerelere harcamıyorsunuz ki, sağlığınız için vereceğiniz üç kuruş mu gözünüze batıyor?

Gerçi tıp kitapları iyonize radyasyonun veya kimyasal maddelerin de kansere neden olabileceklerini yazıyor, fakat muhtemelen bu konularda “sizin” yapabileceğiniz bir şey olmadığından ilgili kurum ve kuruluşlar sizi bu tehlikelere karşı boşu boşuna telaşlandırmak istememiş olabilirler.

Haksız da değiller. Örneğin kentsel dönüşüm için evler yıkılırken ortaya asbest yayılmasın diye “siz” ne yapabilirsiniz ki? Gidip müteahhitlerle mi dalaşacaksınız? Soluduğunuz havada asbest olmasına bir şey yapamayabilirsiniz, fakat sigarayı bırakmak sizin elinizde.

İşyerinizde kanserojenlere mi maruz kalıyorsunuz? Pazardan aldığınız gıdalar GDO’lu mu? Pencerenizi açtığınızda sokaktaki kirli hava genzinizi mi yakıyor? Tamam, bunlar da kötü, fakat bu konularda “sizin” yapabileceğiniz bir şey yok ki. Oysa sebze, meyve ve lifli gıdalar yemek “sizin” elinizde.

Neden kendi üzerinize düşeni yapmayıp, sağa sola çamur atıyorsunuz? İyilik de yaramıyor…