İşyeri hekimliği nasıl doğdu?

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Tarihte işyeri hekimliği 19. yüzyılın sonunda Almanya’da doğmuş, daha sonra kısa sürede bir tıp disiplini haline gelerek yaygınlaşmıştır. İşyeri hekimliğinin neden başka bir ülkede değil de, Almanya’da doğduğunun ve nasıl geliştiğinin öyküsü, bugün bu disiplinin amacının kavranmasında ve sosyalistlerin bu disipline yaklaşımının belirlenmesinde önemlidir.

NEDEN ALMANYA?

İşçilerin çalışma koşullarının sağlıkları üzerine etkisi çok uzun zamandır bilinmektedir. Daha ortaçağda Ramazzini hekimlere anamnez alırken “mesleklerini” de sormalarını tavsiye etmiş, bu dönemde özellikle maden işçilerinin çalışma koşullarından kaynaklanan hastalıkları üzerine birçok bilimsel yayın yapılmıştır.

Aslında işyeri hekimliğinin sanayi kapitalizminin beşiği olan İngiltere’de doğması beklenirdi. İşçiler ilk olarak bu ülkede büyük fabrikalarda bir araya gelmiş ve kitlesel üretime girmişlerdi. Nitekim işçi sağlığı sorunları ilk olarak İngiltere’de “görünür” hale gelmiş ve yaygın olarak belgelenmişti.

Yine sıra Almanya’ya gelene kadar başta Fransa olmak üzere batı Avrupa ülkelerinde kitlesel üretime geçilmiş ve işçi sağlığı sorunları bu ülkelerin hepsinde hekimler ve diğer mesleklerden aydınlar ile politikacılar tarafından gündemin ön sıralarına taşınmıştı.

Almanya ise Avrupa’da sanayi kapitalizmine oldukça “geç” kalmış bir ülkedir. Küçük Alman devletleri ancak 1871 yılında birleşebilmiş ve Almanya sahneye ancak 19. yüzyılın sonunda çıkabilmiştir.

Fakat Almanya’nın gelişmiş kapitalist ülkeler arasındaki yerini alması oldukça “hızlı” olmuştur. Bu “hız” Almanya’da işçi sağlığı sorunlarının, diğer gelişmiş kapitalist ülkelerde olduğundan çok daha “yoğun” bir şekilde yaşanmasının başlıca nedenidir.

Almanya’nın birleşmesinden sonra Alman ekonomisi eşi görülmedik bir atağa kalkarak 1890 – 1913 döneminde yıllık ortalama yüzde 4,5’lik bir büyüme “hızı” yakalamıştır. Özellikle elektrik mühendisliği ve kimya alanlarında şahlanan Alman sermayesi, bu sektörlerdeki istihdamı yüzde 150 – 350 arttırmıştır. 20 yıl kadar kısa bir sürede dünya ticaretinde Fransa’yı geride bırakmış ve İngiltere’yi yakalamıştır.

İstihdamdaki bu devasa artış, Almanya’nın geri kalmış bölgelerinden sanayi merkezlerine “iç göçle” sağlanmıştır. On yıl gibi kısa bir zaman içinde bu kadar büyük bir göç karşısında altyapıları sözcüğün tam anlamıyla iflas eden sanayi şehirlerinde ciddi barınma, sanitasyon, eğitim ve tıbbi bakım sorunları ortaya çıkmıştır. Emekçi sınıflar arasında yoksulluk artarken, hastalıklar yaygınlaşmıştır.

Aslında bu gelişmeler yüz yıl kadar önce sanayi kapitalizmine giren başta İngiltere olmak üzere bütün batı Avrupa ülkelerinde neredeyse “aynen” yaşanmıştır, fakat işçiler ve emekçiler bu dönemde ne bir sınıf sendikasına, ne de politik örgütlülüğe (sınıf partisine) sahip olmadığından, içinde bulundukları çalışma ve yaşam koşullarına sınıf yanıtı üretememişlerdir.

Bu süreçlerin Almanya’da yaşandığı yıllarda ise durum çok farklıdır. Dünya 1848 ayaklanmalarına ve Paris Komünü’ne tanık olmuş, işçi sınıfı sınıf sendikalarında örgütlenmiş ve işçi sınıfı partileri mücadeleye önderlik etmeye başlamıştır.

Alman emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının çok kısa bir sürede hızla kötüleşmesi, Alman sanayi proletaryası arasında sosyalist düşüncelerin hızla yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Giderek Alman işçilerin olumsuz çalışma ve yaşam koşullarına itirazlarının “düzeni” tehdit eder hale gelmesi üzerine, Bismarck hükumeti bir yandan Alman sosyalistleri üzerine baskıları arttırırken, diğer yandan Alman işçilerin sosyalizme sempatilerini kırabilmek için çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirici tedbirler almaya başlamıştır.

“Hızlı” sanayileşme sürecinde Alman işçilerin en öne çıkan sorunu “sağlıktır”. Kötü çalışma ve yaşam koşulları yüzünden sık sık hastalanan işçiler, yoksullukları nedeniyle yeterli tıbbi bakıma erişememekte, hatta çoğu kez hastalıkları nedeniyle ücretlerinden ya da işlerinden olmaktadır. Madalyonun diğer yüzünde ise bu hastalıklar Alman sermayesine işgücü kaybı olarak yansımaktadır.

Bismarck hükumeti bu sorunu hafifletmek amacıyla işveren ve işçilerden alınan “zorunlu” primlerle finanse edilen bir sosyal güvenlik sistemi kurmaya karar vermiştir. 1883 yılında Almanya’da tarihteki ilk Hastalık Sigortası örgütlenmiş, daha sonraki on yıl içinde buna iş göremezlik, kaza sigortası ve emeklilik eklenmiştir. Sigortalı işçiler 1885 yılında nüfusun yalnızca yüzde 9’unu oluştururken, bu oran 1911 yılında yüzde 21’e yükselmiştir. Ancak sanayi şehirlerinde bu oran yüzde 40’ların üzerine çıkmıştır.

İŞYERİ HEKİMLİĞİ NASIL DOĞDU?

Hastalık sigortasının yürürlüğe girmesiyle birlikte sigorta kurumu çok sayıda hekim istihdam etmeye başlamıştır. Amaç sermayenin gereksinimleri doğrultusunda işyerlerinde sağlık sorunları nedeniyle ortaya çıkan işgücü kayıplarını azaltmaktır. İşyerlerinde istihdam edilen hekimlerden hasta olan işçileri işyerinde muayene ve tedavi etmeleri ve en kısa sürede işlerine dönmelerini sağlamaları beklenmektedir. Zaten hastalık sigortası yalnızca sigortalı işçiyi kapsamaktadır ve ailesini kapsamamaktadır.

İşçi sınıfı işyeri hekimliğinin sermayenin gereksinimleri doğrultusunda örgütlenmesine itiraz etmiştir. İşçi ve işveren temsilcilerinin yönetiminde bulunduğu özerk bir kurum olan Hastalık Sigortası, daha ilk günden sosyalistlerin ve sendikacıların ilgisini çekmiş, sosyalistler işçi sınıfının bu kurumdan daha iyi yararlanabilmeleri için yönetimde yer almışlardır.

Sosyalistler ilk olarak sigortanın kapsamının sigortalı işçilerin ailelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesini sağlamışlardır. Daha sonra işyeri hekiminin görevlerini tartışmaya açmışlar ve işyeri hekimlerinin sadece hasta işçileri muayene ve tedavi etmekle yetinmesine itiraz etmişlerdir. Bu itirazlar sonucunda işyeri hekimleri hasta işçilerin muayene ve tedavisi yanında işçi sağlığı (işe giriş muayenesi, periyodik muayeneler vb), aile sağlığı, ana – çocuk sağlığı ve ergen sağlığı hizmetleri de sunmaya başlamışlardır.

Almanya aynı zamanda “toplumcu tıbbın” da beşiğidir. Rudolf Virchow daha 1848 yılında toplumcu tıbbın ilkelerini formüle etmiş, kuramsal altyapısını oluşturmuştur. Toplumcu tıp 1848 ayaklanmalarının yenilgisinden sonraki “gericilik” döneminde gözden düşmüş olsa da, 1890 yılında Alman Sosyal Demokrat Partisi yeniden yasallaşınca dirilmiş ve 1893’de İgnaz Zadek’in önerisiyle partinin programına girmiştir.

1897 yılında Adolf Gottstein içinde toplumcu tıp anlayışının temel ilkelerinin yer aldığı Genel Epidemiyoloji kitabını yayınlamıştır. Kitapta hastalıkların biyolojik ve sosyal etiyolojisi “birlikte” ele alınmakta, sağlık sorunlarının sağlığın sosyal belirleyicilerine (gelir, barınma, beslenme, eğitim vb) hitap etmeden çözülemeyeceği belirtilmektedir. Yine bu dönemde toplumcu tıp düşüncesi çerçevesinde Sosyal Tıp ve Hijyen Arşivi ve Sosyal Tıp dergileri yayınlanmaya başlamıştır.

Sağlığa ve tıbba toplumcu bakış açısı işyeri hekimliğine de yansımış ve işyeri hekimliği hizmetleri tıbbi hizmetler yanında, sağlığın sosyal belirleyicilerini kapsayacak şekilde genişletilmiştir. İşçilerin barınma koşullarını iyileştirmek amacıyla işyeri hekimliği kapsamında barınma (konut) müfettişliği, ana – çocuk sağlığı klinikleri örgütlenmiş, sosyal hastalıklara karşı halk sağlığı kampanyaları açılmıştır.

SONRA

İkinci Enternasyonal çatısı altında toplanan Sosyal Demokrat partilerin Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda sermaye iktidarlarının savaş bütçelerini onaylamalarıyla birlikte Avrupa’da işçi sınıfı hareketleri büyük bir darbe yemiş, savaş öncesi elde edilen kazanımlar, savaş yıllarında yitirilmiştir.

Fakat Emperyalist Savaş hiç beklenmedik bir şekilde Rusya’da işçi sınıfının iktidara gelmesine yol açmış, böylece dünyada toplumcu tıbbın merkezi Almanya’dan Rusya’ya kaymıştır. Ekim Devrimi sonrasında sağlık hizmetleri işçi sınıfının gereksinimlerine göre örgütlenmiş ve Sovyetler Birliği’nde işçi sağlığı, sağlık hizmetlerinin merkezine yerleşmiştir.

Avrupa’da ve kapitalist ülkelerde işçi sağlığı hizmetleri İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında dünyanın üçte birinde işçi sınıfının iktidara taşınmasıyla yeniden canlanmış, ancak 1980’li yıllarda sosyalizmin çözülmesi ve işçi sınıfı hareketinin gerilemesiyle yeniden durgunluğa girmiştir.

Bugün dünya üzerinde işyeri hekimliğinin işçi sınıfının gereksinimleri doğrultusunda örgütlendiği tek ülke Küba’dır. Diğer ülkelerde işyeri hekimliği hizmeti esas olarak sermayenin gereksinimlerine yanıt verecek şekilde örgütlenmiştir. Bu ülkeler arasında işçi sınıfının göreli bilinçli ve örgütlü olduğu yerlerde işyeri hekimliğinin kapsamı görece daha geniştir fakat hiçbirinde Küba’daki işyeri hekimliği kadar kapsamlı değildir.