AB sağlık yardımlarının Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesindeki rolü

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Suriye iç savaşı bugüne kadar yüz binlerce can aldı ve ülke nüfusunun neredeyse üçte birinin evlerini terk etmelerine neden oldu. ABD ve AB emperyalizminin bu savaşta, gerek silah göndererek ve dengesiz diplomatik yöntemler kullanarak, gerekse Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan üzerinden büyük bir rolü olduğunu hepimiz biliyoruz; fakat Üçüncü Dünya Sağlık Yardımı (Third World Health Aid - TWHA) örgütünden Marc Botenga, AB’nin bu savaşta gözlerimizden kaç(ırıl)an oldukça farklı bir rolüne dikkat çekiyor:

“Suriye’de AB’nin savaş öncesi sağlık savunuculuğunun, halk ile meşruiyetinin çoğunu sosyal hizmetlerin sunumuna dayandıran bir devlet arasındaki uçurumu genişleterek, mevcut radikalleşmeyi nasıl kolaylaştırmış olabileceği çok az bilinmektedir”.

BAAS PARTİSİ'NİN SAĞLIK POLİTİKALARI

Bazıları BAAS rejimini Suriye’de halk sağlığının durumunu kötüleştirmekle suçlamaktadır; ancak, Suriye yetkililerinin insan haklarına saygı duymamalarına karşın, Suriye son zamanlara kadar sağlık hakkı alanında hatırı sayılır adımlar atmıştır. Son kırk yılda Suriye’nin sağlık göstergeleri dramatik olarak iyileşmiştir. 1970’de 56 yıl olan doğuştan yaşam beklentisi, 2009 yılında 73.1 yıla yükselmiş, 1970’de binde 132 olan bebek ölüm hızı, 2012 yılında binde 12’ye gerilemiştir.

Suriye, kişi başına düşen milli geliri Mısır ve Ürdün’den daha düşük olmasına karşın, sağlık göstergelerinde bu ülkeleri geride bırakmıştır. Suriye’nin 1960 – 1992 yılları arasında sağlık göstergeleri Türkiye’ninkilerden de oldukça iyidir. Örneğin 1980 yılında Türkiye’nin bebek ölüm hızı binde 120 iken, Suriye’ninki binde 60; 1992 yılında Türkiye’nin bebek ölüm hızı binde 70 iken, Suriye’ninki binde 34’dür. Bu durum 5 yaş altı ölüm hızları ve bağışıklama hızları için de geçerlidir. Bu başarılar, kamusal bir birinci basamak sağlık hizmetleri ve hastaneler ağıyla, önleyici ve tedavi edici hizmetleri bir arada sunan kamusal sağlık sistemine atfedilmektedir.

1970’li yıllarda Suriye’de sağlık örgütlenmesi, ülkenin genel sosyoekonomik yapısına (karma ekonomi) uyumlu olarak şekillenmiştir. Bir tarafta toplumun geniş yoksul kesimleri için “kamusal” sağlık hizmetleri örgütlenirken, diğer yanda zenginlere daha kaliteli ve seçkin hizmet sunan “özel” sağlık hizmetlerine izin verilmiştir. Suriye sağlık sistemi bu yönüyle Türkiye’deki sağlık sistemine benzerken, yoksulların sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi bakımından Türkiye’den çok daha iyidir. 2002 yılında Suriye’de 1.406 kamusal sağlık merkezi ve 429 hastane olup, 672 kişiye bir hekim düşmektedir. Toplumun yüzde 95’i ihtiyaç halinde yarım saat içinde hekim istihdam edilmiş bir sağlık kurumuna erişebilmektedir.

(DSÖ’nün 2007 yılı Suriye Köy Sağlık Programı değerlendirmesinden)

Özel sektörün kâr görmediği ve dolayısıyla yatırım yapmadığı önleyici hizmetler, kamusal sağlık merkezlerinde tamamen ücretsiz sunulmaktadır. Tedavi hizmetleri ise kamu sağlık kurumlarından ücretsiz olarak sağlanabildiği gibi, bu hizmetler üzerinden kar elde etmek için bu alana yatırım yapan özel sektörden de bedeli ödenerek satın alınabilmektedir. Devlet hekimlere oldukça düşük ücret vermekte, fakat kamudaki görevleri yanında serbest çalışmalarına izin vermektedir. Bu nedenle hizmet niteliği düşük kamusal tedavi kurumlarından çoğunlukla Suriye toplumunun en yoksul kesimleri yararlanmaktadır. Devlet memurlarına özel hastanelerden sübvansiyonlu olarak yararlanma “hakkı” tanınmıştır.

HALK SAĞLIĞININ ALTININ OYULMASI

1990’lı yıllarda azgınlaşan neoliberal saldırı Suriye’ye de ulaşmıştır. ABD ve AB emperyalizmi, pazarlarını sermayenin sınırsız sömürüsüne açmaya yanaşmayan iktidarları devirmeye, deviremedikleri ülkelerde iç savaşları kışkırtmaya ve bunda da başarılı olamadıkları takdirde doğrudan işgale başlamışlardır. Yalnızca Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi sermaye kuruluşları değil, aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF gibi kuruluşlar da, Üçüncü Dünya Ülkelerini pazarlarını sermayeye açmaya zorlamakta kullanılmışlardır. Bu kurumlar çeşitli ülkelere sağlık reformları dayatarak, sağlığın piyasaya açılmasına ve ticarileştirilmesine hizmet etmişlerdir.  

Liberal politikalar (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler), uygulandıkları diğer coğrafyalarda olduğu gibi Suriye’de de gelir dağılımında radikal değişimlere yol açmıştır. 2004 yılında Suriyeli emekçilerin yüzde 70’inin aylık geliri 100 doların altında kalırken, toplumun yüzde 20’si yoksulluk sınırının altına düşmüş, fakat buna karşılık satın alma gücü ve yaşam standardı görece yüksek bir “orta sınıf” yaratılmıştır. Bu yeni orta sınıf, Suriye’de özel sağlık sektörünün beslenmesinde kullanılmış ve büyük şehirlerde özel sağlık kurumlarının sayısında yüzde 41’lik bir artış sağlanmıştır.

2000’li yılların başlarında sağlık sisteminin önündeki sorunlar arasında, bulaşıcı olmayan hastalıklara doğru bir epidemiyolojik geçiş, çevre kirliliği, nüfusun yaşlanması ve Iraklı mülteciler bulunmaktadır. Bu sorunlar, kamusal sağlık hizmetlerinde yeniden odaklanmayı gerektiren sorunlardır. Oysa AB, kamu sektörünün bu sorunlarla “başa çıkamayacağı” şeklindeki ideolojik bir yaklaşımla kaynaklarını özel sektöre yönlendirmek istemektedir. Sağlık Sektörünü Modernleştirme Programı (2002) kamu sektörünü güçlendirmek yerine, Suriye’de sağlık sektörünü ticarileşmeye hazırlamıştır. 2007 yılında AB’nin Suriye Strateji Belgesi ve Suriye Ulusal Gösterge Programı, Suriye’nin ücretsiz sağlık hizmeti sisteminin “mali sürdürülebilirliğini” sorgulayarak, Suriye yoksullarının cebine göz dikmiştir.

Emperyalizmin dayattığı liberal sağlık politikalarına 2000 yılında teslim olmaya başlayan Suriye, bu politikaları 2006 – 2010 yıllarını kapsayan Onuncu 5 Yıllık Plan’da formüle etmiştir. AB tarafından desteklenen sağlıkta ticarileştirme ve piyasalaştırma çalışmalarının teknik altyapısı, Alman Teknik İşbirliği Ajansı (GTZ) tarafından sağlanmıştır. Bu süreçte 1995 yılında GSMH’nın yüzde 8.6’sını oluşturan kamu sağlığı harcamaları, 2006 yılında yüzde 5.4’e düşürülmüştür.  Sağlık hizmetlerinin sunumunda kamu-özel ortaklıklarına, kullanıcı ücretleri eşlik etmiştir. Bu stratejiler AB’nin kamusal hizmetlerin liberalleştirilmesi ve özelleştirilmesi stratejisiyle tam bir uyum içindedir.

Suriye’de 2003 yılında Avrupa Komisyonu ve GTZ himayesinde, Sağlık Sektörünü Modernleştirme Programı başlatılmıştır. Bu programla Sağlık Bakanlığı’nın ve devletin sağlıkta hizmet sunucu rolünü bırakarak, politika belirleyici ve özel sektör tarafından sunulan hizmetleri denetleyici bir rol benimsemesi amaçlanmıştır. Sağlıkta finansmanın genel bütçe yerine prim esasına dayandırılmasından sonra, sağlığı piyasalaştırma ve ticarileştirme yönünde atılan bu ikinci adımla ülke ekonomisinde yürütülen genel liberalleştirme çalışmalarıyla sağlıkta özelleştirme eşgüdümlü olarak yürütülmüştür. AB, Suriye’de sağlığın özelleştirilmesi için 140 milyon Euro ayırmıştır.

İÇ SAVAŞA GİDERKEN

Liberal ekonomik ve sosyal politikaların Suriyelilerin sağlık gereksinimleri bakımından sonuçları kısa sürede halk sağlığı çevrelerindeki aktörlerin ana kaygısı haline gelmiştir. Liberal politikalar Suriye’de emperyalizmle işbirliği içinde olan bir kesime önemli çıkarlar sağlarken, halk işini yitirmekte, fiyatlar yükselmekte ve kent yoksulları açlığa doğru gitmektedir. Kamu-özel ortaklıkları (KÖO) ve kullanıcı ücretleri, özellikle kronik hastaların sağlık bakımına erişimi noktasında öngörülebilir olumsuz sonuçlar üretmiştir. Birçok yoksul Suriyeli, hükümetin liberal politikalarından mutsuzdur ve AB reformlarından hoşnut değildir. Yoksullar sağlık hizmetlerinden eskisi kadar yararlanamamakta, kullanıcı ücretlerini karşılayamamakta, reçetelerini alamamaktadır.

Suriye’de ilk ayaklanmaların Sağlık Sektörünü Modernleştirme Programı pilot çalışmalarının yapıldığı Deraa ve Lazkiye’de patlak vermesi tesadüf değildir. Kuşkusuz bu kentlerin kendilerine özgü etnik yapılarının ayaklanmalarda büyük rolü olmuştur, fakat bu kentlerde halkın hoşnutsuzluğunun kaynaklarını salt etnik çekişmelerle açıklamak, oldukça yüzeysel bir yaklaşımdır. Ekonomide ve sağlıkta Avrupa Komisyonu’nun teşvikiyle yürütülen reformlar, kamu tarafından sunulan sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetlerin altını oyarak, Suriye’de toplumsal hoşnutsuzluğa büyük ölçüde katkı yapmıştır (Oxfam International tarafından yapılan kanıta-dayalı bir değerlendirme, bu tür stratejilerin sağlık hakkının ciddi ölçüde altını oyduğunu doğrulamaktadır. Oxfam’a göre uluslararası araştırmalar daha fazla özel sağlık hizmetinin, yoksullara sağlık götürmediğini sergilemektedir).

Botenga’ya göre iç savaş öncesi AB politikaları, yoksulların sağlık hakkını tırpanlayan sağlığın piyasalaştırılmasına hizmet etmiş ve muhtemelen iç savaş için verimli bir zemin yaratılmasına katkıda bulunmuştur. AB iç savaş sürecinde de Suriyelilerin sağlık hakkını göz ardı etmeyi sürdürmüştür. Önce 2011 Mart’ında baskıcı devlete karşı yapılan “barışçıl” gösterileri desteklemiş, fakat bu desteğini kısa zamanda örgütlenmesinde katkı koymuş olabileceği silahlı muhaliflere kaydırmıştır. Kuşkusuz iç savaşta, savaşan taraflardan birini desteklemenin çok “barışçıl” bir strateji olduğu iddia edilemez.

(2013 yılında Suriye’de görülen çocuk felci vakaları – Kırmızı noktalar doğrulanmış tanı)

Geçtiğimiz yıl halk sağlıkçılar, Suriye hükumetini zayıflatan ve Suriye halkının sosyal ve ekonomik durumu üzerinde felaket oluşturan AB yaptırımlarını kınamışlardır. Savaşın başından beri süt ve pirinç gibi temel gıdaların fiyatı iki kat, ısınma ve temel sağlık giderleri üç kat artmıştır. En kırılgan kesimler ilaç satın alamaz hale gelmiş, temiz su kaynaklarına erişim güçlüğü özellikle çocuklarda su ile bulaşan enfeksiyon hastalıkları tehlikesini arttırmıştır. Kuşkusuz geçmiş Irak deneyiminden de dersler alan AB, uyguladığı yaptırımların daima öncelikle halka zarar verdiğinin bilincindedir. AB bir yandan Suriye’de “insan hakları şampiyonluğu” yaparken, diğer yandan halk sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak baltalamaktadır.         


Kaynaklar

Akalın, A. (1994). Komşu çocukları daha şanslı. Aydınlık Gazetesi. 27.08.1994 tarihli nüsha.

Aly, H. (2012). Syria: Healthcare system crumbling. Humanitarian News and Analysis. IRIN. http://www.irinnews.org/report/97011/syria-healthcare-system-crumbling. (Erişim: 16 Mart 2013).

Antoun TR ve Quataert D. [Ed]. (1991). Syria: Society, Culture and Polity. Albany, NY: State University of New York Press. S: 63 – 78.

Botenga, M. (2014). Profit, not health, driving Europe’s Syria agenda. Social Medicine, 8(1): 1 – 3.

Chouinard, A. (1988). Health care in Syria: too many doctors, not enough drugs. Canadian Medical Association Journal, 139 (6): 554 – 555.

Goldo, A. (2004). Welfare in the Mediterranean Countries: The Syrian Arab Republic. United Nations Public Administration Network.

Hamad, O. (2011). Health System Reforms: Better Services at What Cost?. Forward Magazine, 12 February 2011.

Hatem, R. (2011). The Expected Impact of the Introduction of the Social Health Insurance on the Syrian Public Hospital Management. Lambert Academic Publishing.

Schwefel, D. (2008). Towards a national health insurance system in Syria. Documents materials excerpts, from short-term consultancy reports of 2003– 2007. MoHSyria. Berlin.

Sen, K. ve Faisal, W. (2012). Syria: Neoliberal Reforms in Health Sector Financing: Embedding Unequal Access? Social Medicine, 6(3): 171 – 182.

Türk Tabipleri Birliği. (2006). Türk Tabipleri Birliği Suriye-Lübnan Ziyareti Raporu. Ankara: TTB Yayınları.

UNICEF. (2012). The State of World's Children 2012: Children in an Urban World. http://www.unicef.org/sowc2012/pdfs/SOWC-2012-Main-Report_EN_21Dec2011.pdf. (Erişim: 16 Mart 2013).

World Health Organization. (2012). Syrian Arab Republic: health profile. http://www.who.int/gho/countries/syr.pdf. (Erişim: 5 Haziran 2012).

World Health Organization. (2007). Evaluation of the healthy village program in the Syrian Arab Republic. WHO.

World Health Organization Regional Health Systems Observatory. (2006). Health System Profile – Syria. http://hinfo.humaninfo.ro/gsdl/healthtechdocs/documents/s17311e/ s17311e.pdf. (Erişim: 16 Mart 2013).