Sınıf ve öncü

Yalçın Akyürek

Blog: Serbest Kürsü

Uyanış dışsal faktör yardımı ile yahut tesadüfi olabilir. Üçüncü olarak sürekli tekrarlanan davranış şeklinden bahsedecek isek uyanış, alışkanlık halini alabilir ve uzun vadede sonuç asıl hedefi unutup tüm enerjiyi o an'a aktarmak olacaktır. Tam da bu noktada özne bir uyarıcıya ihtiyaç duymaktadır. Uyarıcının rolü tarihsel açıdan önemlidir. Uyarıcı dışsal kaldığı sürece öznenin taşıdığı mevcut bilinç dahilinde gerçekleştirdiği atılımı ile yapması gereken atılım arasındaki açı (ceterüs-paribüs) değişmez. Emperyalizm koşullarında ise bu açı büyür. Aradaki bu kopukluk Milton Friedman'ı yaşatan, Putin'i kanatlandıran, büyük patronları ve gerici politikacıları ise emekçileri düşünen bir kahraman, eli sıkılası bir dost olarak öznenin ihtiyaçlarına karşılık gelmeyen fakat öyleymiş gibi omuz yanında yerlerini sağlamlaştıran koşulların da kendisidir aynı zamanda. O halde bu açıyı kapatmak üzere öznenin uyanışı ve uyarıcı arasındaki diyalektiği oldukça iyi kavramak şart. Koşulların uygun olduğunu söylemek yanlış olmaz. Pekala özne ile uyarıcı bugünün koşullarının gerektirdiği niteliklere sahip mi? O halde yeni bir soru ile karşılaşacağız. Uyarıcı öznenin ihtiyacına bakıldığında bu ihtiyacı karşılamaya yetecek bir kavram mıdır? Başka şekilde soracak olursak içsel olması, açıyı kapatması ve çelişkinin bizatihi yönlendiricisi olması gerekene uyarıcı rolü az değil midir? Bu noktada öncü faktör, uyarıcının rolünü de kapsayarak müdahil olmak zorunda. Müdahil olacak nitelikte olmadığında yerini Tanrı'nın yahut başka bir manevi unsurun alması normal.

Canlı-cansız, maddenin yaşı, içerisinde bulunduğu değişken koşullar ve esas yapısında barındırdığı çelişkinin koşullara verdiği tepkimenin sonuçları maddeki değişimin yönünü belirler. Güncel olduğu için, mesela, öncü Ali Koç olduğunda, tarih tekerrür eder ve sosyal-demokrasinin önü açılır. Sosyal-demokrasi tarih boyunca sosyalizme değil piyasacılığa zemin yaratmış olmakla birlikte çelişkinin sonuçlanmasının ertelenmesi ve bu durumun biriktirdiği karşı-tepkimenin enerjisini de emen kirli bir süngerdir aynı zamanda.

Dünya işçi sınıfının örgütsüzlüğü yanıltıcı olmaması gerektiği kadar şaşırtıcı da. Bugün ihtiyaç gibi duran sosyal-demokrasi, Keynesyen teori, karma-ekonomi modeli, yarı kamuculuk vs. ne denirse densin-hepsi aynıdır- emperyalizm tüm dünyada gericiliği ve sömürüyü derinleştiriyorken ''acil demokrasi'' diyenlere nihayet kulak verdi. ''Hele bir nefes alalım, emek problemine de rahat rahat bakarız'' edebiyatı da yeni değil, kabaca 1908 2. Meşrutiyet'ten bu yana üstelik Türk burjuvazisinin sermaye birikimi üzerine gündeme gelen ve sürekli mikrop üreten bir hastalıktır. 

Tüm bu bahsettiklerimiz yalnızca Türkiye ve Ortadoğu'da değil tüm dünyada yoksulluk ile emek sömürüsünü birbirinden bağımsızmış gibi gösteren nedenler olmakla birlikte işçi sınıfının düzenle olan bağlarını sorgulamasının da önüne geçebiliyor. Hal böyleyken işçi, mevcut bilinç ile yaşanan olaylara tepkisini vicdandan ve duygusallıktan ötede siyasal olarak var edemiyor.Kira, çocukların okul masrafları, beslenme, ulaşım, sağlık... Bütün bunları aksak gedik de olsa asgari düzeyde bile sağlayabildiği ölçüde örneğin ülkenin dış borcunun kendisini ilgilendirmeyen bir sorun olarak görüyor. Döviz birikimi olmadığı için faizlerin artması-azalması kendisini ilgilendirmiyor. Patronun fabrikaya alacağı makinenin fiyatı, döviz kurları ve sarfettiği aylık emek karşısında aldığı ücret arasındaki ilişki onun sorunu olmayabiliyor. O borç taksitlerini sağlıksız ve aç kalsa da ödeyebildiği sürece onun en büyük sorunu İngiltere'deki siyah tenli, Arabistan'da ateist, Türkiye'de Kürt, Japonya'da Çinli, İran'da başı açık kadın...

Emperyalizm koşullarında demokrasi burjuva taleptir. Piyasa ekonomisinin bugünkü siyasal temeli olmakla birlikte anti-emperyalist olmadıkça demokrasinin ''halkın astımına'' ferah bir nefes sağlayacağı umudu yağmurda mumla dolaşmaktan farksızdır. İşçi sınıfının taleplerini sol adına demokrasi adı altında birleştirmek emperyalizme hizmet etmektir. Bugün dönüp dolaşıp sınıfı şu ya da bu adlandırmalarla parçalayıp işçi kitlelerinin bireysel taleplerini bahsedilen adlandırmanın kısıtladığı bilinçle kendilerini tarif ettikleri bu aidiyetlerinde yine ancak düzen egemenleri tarafından karşılanabilecek bir istek çaresizliğine hapsetmek bir burjuva ideolojisinin ürünü, liberalizmin ta kendisidir.

Bugüne kadar umut olarak ''sosyalizm'' çok defa sokaklarda haykırılsa da, sınıf siyaseti bu umudun içerisinde dışsal bir faktör gibi konumlandırıldı. Geçmişte Türkiye'de, İspanya'da, Afrika'da, Ortadoğu'da ve dünyanın bir çok yerinde monarşiye, teokrasiye, şeriata, kapitalizme, emperyalizme karşı konumlanışlarda işçi sınıfı dışında tüm dinamiklere devrimci misyonu yüklenildi. Bugün bu tablo halen geçerli ise durum her geçen gün kötüye gidiyor demektir. Bu gidişattan ancak ve ancak işçi sınıfının iktidarı ile kurtulabilir işçi sınıfı ve tüm ezilenler. Gerisi sosyal-demokrasi yani rüyaya yatmak. Bu durumun komünistleri yalnızlaştırdığından haraketle umutsuzluğu değil aksine umudun büyümesine yol açtığı unutulmamalı. Aziz Nesin'in dediği gibi; "yalnız kalmak için değil, ancak bu şekilde çoğalabileceğimiz için."

Fakat bir yandan da bölünmeli, bölmelidir.Bölünmeden kasıt yukarıda bahsedilen kopukluk, sınıfın mevcut durumu ile olması gereken arasındaki açı değildir. Aksine tüm bu olumsuzluklara karşı düzenin buyurduğu çıkış yollarını reddeden emekçilerin, ilericilerin ve yurtseverlerin bahsedilen açı üzerinde yer alabilmeleri ve sınıf adına olması gerekenin gerçekleşebileceği bu noktada öncü ile bağlarını ve birlikte hareketini sağlamalıdır. Parti, kendisini bu noktaya taşıyacak atılımı gerçekleştirmiş ve son seçim ile iktidar hedefi ile bütünleşik hareketini ileriye taşımıştır. Bugün üzerinde tek başına bulunduğumuz bu açı terkedilmemeli ve iki kenarının bağlayıcısı olarak değil iki kenarının da içerdiği düzen karşıtlığını tam bu açı üzerinde örgütleyerek bu kopukluk yok edilmelidir.

Koşullar itibariyle öncünün ayakta kalma, içe kapanma gibi önceliklerin olduğu dönemler vardır. Tüm bunlar işçi sınıfının öncüsünün içinden geçtiği tarihsel evrelerdir. Bu evrelerden ve yarattığı olumsuzluklardan ancak ve ancak kollektif mücadele ve iktidar perspektifi ile çıkılabilir. İçinden geçilen durumlarda kollektif mücadele ve iktidar hedefi partinin verili koşuldan çıkmak için uygulamak zorunda olduğu bir yöntem değildir, aksine can damarıdır. Onun dışındakiler metodolojik olmakla birlikte üzerine eklenerek olumlu sonuçlanmıştır. Parti, sosyalist iktidar hedefinde Marksist-Leninist olarak korunan ve daha güçlü bir şekilde tahsis edilen mücadele kültürü ile hedefinden hiçbir zaman ayırmadığı ve ertelemediği devrim yolunda örgütlenmeye, örgütlenilmeye bulunduğu konum itibariyle de hiç bu kadar hazır olmamıştı.