Stalin’e saldırmanın dayanılmaz hafifliği!

Uygar Çelik

Blog: Serbest Kürsü

Yıllar geçti ölümünün üzerinden…

5 Mart 1953!

Yosif Visaryonoviç Cugaşvili’den söz ediyoruz, Koba’dan, bizim Stalin’den….

Evet, “Bizim Stalin”den…

Stalin neden bizim?

Buradan başlayalım...

***

İnsanlık tarihi birçok ileri çıkışa sahne oldu. Kanlı kavgaların ve mücadelelerin sonunda tabii ki…

Ezenle-ezilenin kavgasını sona erdirecek, ezenleri tarihin çöplüğüne atacak olanlar, her ileri çıkışta bir mevzi daha kazandılar bu kavgada.

Çok eskilere götürmek mümkün bu mücadeleyi, biz 1789’dan başlayalım.

O gün baldırı çıplaklardık, burjuvaların yanında krallığa karşı savaştık ve bayrağımıza “Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik” yazdık.

O günün hemen ardından ihanete uğradık, sınıfa karşı sınıftı, sınıfımızı gördük ve öğrendik.

1848’de, artık bizim sınıfımız kendi bayrağıyla, kızıl bayrağıyla insanlık tarihinin geri dönülemez sayfasını açtığında bir de manifestoya sahiptik artık.

Bu mevzilerden yürüdük. 

Yürüdük ve insanlığın eşit-özgür geleceğini kurmak adına çok bedel ödedik.

1871’de insanlığın eşitlik hülyasının ilk büyük adımını attık.

Père-Lachaise Mezarlığı’na gömdüklerini, Paris’in kanallarında akan kanla noktalandığını sandılar.

Bizim rüyamız büyüktü, kazanamayacaklardı!

Koba işte bu kavganın içinden, eşitlik kavgasından biriydi.

Halklar hapishanesiydi Koba’nın mücadele ettiği ülke. Onlarca kez kalelere hapsedildi, uçsuz bucaksız Rusya topraklarında sürülmediği yer kalmadı.

Ancak asla ve asla tek başına kahramanlık hikâyelerinin büyüsüne kapılmadı. Bolşevik Parti üyesiydi Stalin. Örgütlü olmanın erdemini, gücünü ve değiştirme iradesini hiç kaybetmedi. Lenin’in en büyük mücadele yoldaşlarından oldu. 

Devrim’in ilk adımı atıldığında, insanlık tarihinin bugüne kadar gördüğü en büyük ileri adım atıldığında Stalin o kavganın seyircisi değil, örgütleyicilerinden biriydi.

Ve bizim sınıfımızın en büyük kazanımı SSCB, devrimin muzaffer liderini, Lenin’i kaybettiğinde büyük bir görev düştü parti işçisine, Stalin’e. 

Stalin partiyi ve insanlığın en büyük kazanımını büyük bir titizlikle savunan kadronun başında yer aldı.

Tüm dünyayı büyük iştahla sömürenler, bunun için paylaşım savaşlarına girişenler büyük bir korkuyla enselerinde hissediyordu hayaleti, komünizm hayaletini.

Ve vakti gelip emperyalizmin en vahşi aygıtını, faşizm makinesini yarattıklarında ilk hedefleri insanlığın büyük rüyasını teslim alma hedefi oldu.

22 Haziran 1941'de İngiltere ve ABD ellerini ovuştururken, Hitler tüm gücüyle Sovyetler Birliği’ne saldırdı.

Direndi Sovyetler, 20 milyon yurttaşını toprağa gömdü ama pes etmedi.

Direndi ve insanlığın en büyük hülyasını; eşitliği ve özgürlüğü teslim etmedi karanlığa.

Arkasında milyonlarca ölü bırakan bu kanlı savaşın muzafferi kuşkusuz emekçiler oldu, biz kazandık.

Hitler belasını tarihin çöplüğüne gömüp, insanlığa muzaffer bir zafer hediye eden halkın önderiydi Stalin.

5 Mart 1953’te hayatını kaybetti. Ne lüks ne şatafat vardı hayatında. Öldüğünde tören için kıyafet aradı parti kadroları, yırtık, sökük ve yıpranmış olmayan bir kıyafet… Bulamadılar!

Üzerinden yıllar geçti… 

Emperyalist-kapitalist barbarlık Stalin hakkında birçok yalan yaydı. Ajanları bu yalanları her türlü sinsilikle tüm dünyaya yaydı. Üstelik bu uğursuz yalanların bir kaynağı da Sovyetlerin ihanet içindeki bazı “liderler” oldu.

Ellerinden geleni artlarına koymadılar ama yalanlarına kanıt bulmak kolay olmayınca yine yalanlara başvurdular… 

İnsanlığın belleğini silebileceklerini düşündüler. 

Stalin eli kanlı bir katildi, Stalin halkına zulmeden bir caniydi… 

Öyle ya, Stalin-Hitler el ele kan dökmüştü...

Ne popüler bir cümle oldu değil mi şimdilerde: “Hitler Almanyası’nda bile, Stalin Rusyası’nda bile”…

Öyle ya, insanlık bu kadar aptaldı…

Stalin hakkında ABD icadı yalanları yayacaksın ve keyfine bakacaksın.

Yağma yok!

Stalin’i Hitler’le eşitlemeye kalkmak bir cehaletin ve kötü niyetin ürünü değilse, olsa olsa insanlığın eşitlik mücadelesine olan kinin ürünüdür.

Ve biz unutmuyoruz, Stalin’in, Hitler’in ezildiği o tarihi anda yaptığı Zafer Konuşması’nı… Unutmuyoruz ve bir kez daha hatırlatıyoruz:

“Şimdi Almanya’nın nihai mağlubiyetinin bu tarihi gününde bütün haklılığımızla söyleyebiliriz ki, Alman emperyalizmine karşı halkımızın büyük zafer günü gelmiştir.

Anavatanımızın özgürlüğü ve bağımsızlığı adına yaptığımız büyük fedakârlıklar, savaş nedeniyle halkımızın maruz kaldığı sayılamayacak yoksunluklar, cephe gerisinde ve ötesindeki çarpıcı işler, anavatan sunağında yerini almış, beyhude olmadan, düşmana karşı kesin zaferle taçlanmıştır. Slav halklarının varoluşu için çağlardır sürdürdüğü mücadele Alman işgalciler ve Alman tiranlığına karşı zaferle sona ermiştir.

Bundan böyle halkların özgürlüğünün yüce sancağı ve halklar arasında barış Avrupa üzerinde dalgalanacaktır.

Üç yıl önce Hitler Sovyetler Birliği'nden Kafkasları, Ukrayna'yı, Belarusya'yı, Baltıkları ve başka bölgeleri kopararak onu parçalamayı da içeren emellerini herkese duyurmuştu. Açıkça “Rusya’yı bir daha asla doğrulamayacağı bir biçimde yok edeceğini” söylemişti. Bu üç yıl önceydi. Fakat Hitler’in çılgınca fikirleri gerçekleşemedi- savaşın gelişimi bu fikirleri dört bir yana savurdu. Aksine Hitlerin deli saçmalarının tam tersi vuku buldu. Almanya tamamen yenildi. Alman güçleri teslim oluyor. Sovyetler Birliği ne parçalanmış ne de Almanya’nın mahvını seçmiş olsa da zaferi kutluyor.

Yoldaşlar! Büyük Yurtsever Savaş nihai zaferimizle sonuçlanmıştır. Avrupa’daki savaş süreci sona ermiştir. Barışçıl gelişim süreci başlamıştır.

Sevgili erkek ve kadın yurttaşlarım, sizi zaferimiz için kutluyorum.

Anavatanımızın bağımsızlığı ve düşmana karşı zaferimizi sağlayan Kızıl Ordumuzun kahramanca zaferine şan olsun!

Muzaffer halkımıza, büyük halkımıza şan olsun.

Düşmana karşı mücadelede düşen kahramanların ve halkımızın özgürlüğü ve mutluğu için canını verenlerin ebedi zaferine!"