Bu aptallığa, mutlak karanlığa karşı...

Ufuk Terzi

Blog: Serbest Kürsü

Üç bilgiyle başlayalım.

İlki aptallık. Aptallık durumu: "zeka, anlayış, sağduyu ve nedensellik eksikliğidir..." İnternette rastladığım ilk tanımlardan birisi. Doğru olduğunu düşündüğüm bir tanım. Bu tanımı genişletmek mümkün, ancak akademik anlamda aptallığın tanımına dair çok sorun yaşadığımızı zannetmiyorum zaten. Bizler daha fazla aptallık durumunun pratik çıktılarında çuvallıyoruz. Bunu az sonra biraz daha açacağım.

İkinci bilgi mutlak karanlık hakkında; geçen rast geldiğim bir belgeselde öğrendim, "mutlak karanlık" diye bir şey varmış. Bulunulan ortama kesinlikle bir zerre ışığın sızamadığı, gözün de doğal olarak karanlığa alışamadığı ortam. Belirli bir zaman geçse dahi ortamda hiç ışık olmadığı için göz uyum sağlayamıyor, doğal olarak hiç görmüyor. Böyle karanlıklara ya yapay, yani özel hazırlanmış odalarda rastlanıyor ya da bazı mağaraların belli yerlerinde. Tabi bu durum maddi doğa için geçerli zira toplum ayağında işler belki bir nebze değişebilir. Az sonra buraya da dokunacağım biraz.

Üçüncü bilgiyse gözün karanlığa nasıl alıştığıyla alakalı; göz bebeği ortamdaki ışığın yoğunluğuna göre daralıyor ya da genişliyor. Karanlık ortamlarda göz bebeği olabildiğince büyüyor ki daha fazla ışığı göze alıp görebilsin. Yeni bir koşula göre yeni bir konumlanış yani. Göz bebeği bu daralıp genişleme işini etrafındaki düz kaslarla sarılmış renkli kısım yani iris sayesinde gerçekleştirebiliyor. Gözün sağlıklı görebilmesi için tek başına ne iris ne göz bebeği yeterli, göz bir bütün.

Aslında bu bilgileri vermemin ve bu metni karalamamın asıl sebebi soL Haber Portalı'nda çıkan bir video haber... Video belli bir toplam için alışılagemiş aptallık halinin sadece yeni bir ürünü. Buradaki aptallık hakaret değil, sakın yanlış anlaşılmasın. Yukarıda yaptığım tanım ışığında bir tespit sadece. Videoda AKP'li olduğunu düşündüğümüz bir zat, evinin içinde bizleri tehdit ederken havaya bir el ateş ediyor. Ardından odaya giren annesi "Beyinsiz oğlum neden böyle şeyler yapıyorsun, böyle şeyler yapmaya devam edersen korkarım seni şikayet etmek zorunda kalacağım" minvalinde sözler sarf ediyor.

Video, içinden geçtiğimiz dönem nezdinde, bu kadar sıradışılığa nazaran halen ilgi çekici, kabul. Ama benim ilgilendiğim nokta, aptallığı ve cahilliği bu denli açık olan bu toplamla alakalı değil. Ben, aptallıkla dalga geçip, her seferinde "AKP'liler de ne kadar cahil, bu halktan bir şey olmaz, adamın bir tarafının kılı olmayı kabul ediyor yahu" gibi zırvaları dile getiren "eğitimli" ve "bilgili" toplamla ilgileniyorum bu yazıda.

AKP tabanını tekrar tekrar tartışmaya ne gerek var. Güce secde eden, tanrıları para olan, bencil, riyakar, cehaleti kutsayan, her zaman yönetilmeye mahkum, pespaye toplamı tanıyoruz. (Bu yazdıklarımdan bazı aklıevveller 'elitizm' tahlil etmeye kalkmaz umarım, zira yazdıklarım sadece tespit olmakla birlikte, içinde bulunduğum siyasi hareket bu nesnelliğe boyun eğmiş falan da değil, her alanda mücadeleye devam ediyoruz.) Peki kendilerini bu toplamla mukayese edip daha erdemli, bilgili gören ve hayata dair her şeyi "çözümleyivermiş", "pek bilgili" ama her ne hikmetse çözüm olarak gördükleri her şeyin aslında sadece bir balondan ibaret olduğunu bir türlü anlayamayan, elini her seferinde taşın altına sokmaktan kaçınan, sadece şikayet edip sosyal medyada sağa sola özlü sözler serpiştirip, somut mücadele açısından neredeyse hiçbir şey yapmayan bu toplam gerçekten ne kadar yetkin ve erdemli?

Konuya dair iki örnek verelim: Mustafa Kemal bir devrimci, biz de böyle düşünüyoruz ve nedenlerini sıralıyoruz, ancak biz "devrimci" sıfatının önüne bir de "burjuva" sıfatını getiriyoruz, çünkü tarihsel olarak bakıldığında bunun nedenleri var. Bir değer olarak sahiplendiğimiz kişiler ya da hareketler hakkında yeterince bilgi ve donanıma sahip değilsek, kısa bir süe sonra o değerlerin taban tabana zıttı siyasi eğilimleri desteklerken buluruz kendimizi. Sonra bir bakmışız CHP'nin Mustafa Kemal mevlidindeyiz... Oysa Mustafa Kemal'i değer yapan şeyler neydi? Konu bu değil, onun için madde madde sıralamayacağım, ancak sanırım bir liste yapsak listenin başında aydınlanmacılığı gelir. 

Sonuç itibariyle oy çalma uğruna, gericiliğe alabildiğine kapılarını açan, sağcılaşan topluma baraj olmak yerine toplumsallaşma uğruna sağcılaşan, çarşaflıya rozet takıp, kuran kursaları inşa eden, sonra da laiklik tehlikede değildir diye açıklama yapan bir CHP'den bir türlü kopuş yaşayamayan ilgili toplam, AKP'lilerin ne kadar da aptal olduğundan dem vuruyor. Bu hayli garip bir durum.

Peki bu toplam içinde herkes bu kadar siyaseten kör mü? Yani ne yaparsa yapsın sevse de sevmese de bir nedenden dolayı CHP'yi ya da CHP'nin siyasi rotasını desteklemek durumunda mı kalmış mesela? Hayır tabi ki, siyasi körlüğün seviyeleri var.

İkinci örnekle devam edelim. Az zaman geçmedi üzerinden ama 7 Haziran seçimlerini şöyle bir hatırlayalım... Haziran direnişi günlerinden kısa bir süre sonra, halk hareketi şekil değiştirdi ve sokaklardan geri çekildi. Ancak sermaye büyük bir ders çıkardı Haziran direnişinden: Bu toplam, devingen olduğu zaman çok tehlikeliydi. Hemen bu enerjiyi bir yerde eritmek gerekliydi. 7 Haziran seçimleri buraya oturdu. Şimdi AKP tabanına aptal diyen toplam, o zaman LGBT bireylere nefretini kusmaktan çekinmeyen, dinci gericiliği yücelten Altan Tan'ı, her fırsatta kadınları aşağılayan, dinci gericiliği kutsayan Hüda Kaya'yı, her fırsatta AKP'yle, emperyalizmle, sermayeyle masaya oturan ve hâlâ oturmaya çalışan HDP'yi destekledi. İşler düzenin planladığı gibi gitmedi, HDP'liler bugün içeride, bunun sevinilecek bir yanı yok elbette. Ama bu, aynı sürecin ürünü. Ve o dönem sermaye adına planlanan proje, halkın enerjisini sandığa bağlayıp sönümleme bağlamında işlemiş durumda.

Körlüğün seviyeleri var, ama ondan önemlisi körlüğün nedenleri var. Bugün bu toplam müthiş bir umutsuzluk içinde etrafına da umutsuzluk pompalamakla ve sosyal medya trollüğü yaparak aptallara aptal demekle meşgul. Bugün ülkenin mutlak bir karanlıkta olduğunu ya da oraya çok yaklaştığını düşünüyor. Ancak bir yer atlanıyor, toplumlar hiçbir zaman mutlak karanlık içine girmezler. İllaki ışık zerreleri vardır ve hep olacaktır. Bundan dolayı, çok karanlık dönemler geçirirler ancak bu dönemlerde bile gözlerini bu koşullara göre konumlandırabilen birileri olur. Eğer göz kaslarımız çalışmazsa, bize alaca karanlık bile zifiri karanlık gibi gelir. Bugün bu koyu karanlık içinde göz kaslarımızı çalıştıracak olan tek şey örgütlü mücadeledir. O zaman koyu karanlıklarda bile yolumuzu görme fırsatımız olur. Bu körlüğü atmanın örgütlü hareket etmekten başka yolu yok.       

Bahsettiğim toplam çok çok büyük bir potansiyel ve göz bebeği, ama göz bebeği göz kasları olmadan çalışmaz. Göz göremezse sağa sola çarpmamak için, insan, yerinde sabit durmayı ve sadece kendini savunmayı seçer. Ülkenin her yerinden kıvılcımlar saçılıyor, görmüyor musunuz? Olduğumuz yerde korkuyu beklemeyelim, gelin beraber görelim, kıvılcımları birleştirip bir ateş yakalım ve bu koyu karanlığı dağıtalım artık...