Kürdistan bayrağıyla dayak yemek

Sercan Çalışkan

Blog: Serbest Kürsü

Türkiye solunda bir hastalık şeklinde var olan bayrak meselesi hakkında biraz beyin cimnastiği yapalım. Günümüz koşullarında “anti-bayrak”çılığı yani flamasızlıkçılığın konu dışı olduğunu belirterek tartışmaya başlayalım.

Türkiye’de bayrak uzun süredir tartışılageldi. Fakat 80 öncesinde bu konuya dair pek fazla tartışmanın su aktığını söylemek mümkün değil. Zaten kırılmanın kendisi de 80 darbesinin ta kendisi.

80 darbesi ile birlikte sol bayraktan epeyce uzaklaşmaya başladı. Bunun sebebi; cebberrut devletle, faşist darbe ile, bayrağın bir işkence aleti olarak kullanılması ile açıklanabilir. Ama bunların hepsi özünde yorumdur. Bayrağın sol içinde farklı farklı yorumlanışlarına varyantlar oluşturmak için inşa edilmiş kalıplar.

Peki hiç mi bir şey değişmedi 34 yılda sol içinde bayrağa bakış açısı? Ya da ne kadar değişti? Ve bu değişim yeterli mi? Bu değişim gerekli mi değil mi?

Bu dört soruya karşı kitaplardan ve ya pasajlardan alıntı yapmakla birlikte Haziran’a bakmanın ve kavramanın etkili olacağını düşünüyorum.

Haziran’da görünen “halkın önce 3-5 ağaca sahip çıkması, sonra “bu memleket bizim” demesidir.”(haziran’ın bu memleketi “biz”leştirememesinin sebebi başka bir konunun başlığı olabilir) Kitleler bu memleket halkındır derken, bu bayrak halkındır derken milliyetçiliğin zerresi dahi görülmemekteydi.

Biz sosyalistler yıkıcıyızdır. Çünkü daha iyisini yapmak için yıkmak gerekir. Bu halkın bayrağı kurtuluş savaşında, şuan ulus-millet tartışmasının yapılacağını bilmeden hayatını yitiren insanlar tarafından “özgürlüğüne” kavuştu. Biz sosyalistler yeniden bir kurtuluş, ama bu sefer kapitalizmden kurtuluş savaşı ilan edemeden, yani bu bayraktan daha değerli bir bayrak inşa etmeden yeni bir bayraktan bahsedemeyiz.

Peki bir ulus olarak Kürtlerin “özgürlük” hülyalarına nasıl bakmak gerekiyor? Veya Kürtlerin “yeni ve bu bayraktan daha değerli bir bayrak inşa etmelerine” nasıl bakmak gerekiyor?

Kürtlerin Türkiye’den kurtuluş mücadelesinde muzaffer olduğunu düşünelim, ama bu muzafferliğin (günümüzdeki veriler ışığında) anti-emperyalist bir konumlanış içermeyeceğini düşünebiliriz. Ve yine günümüzdeki veriler ışığında anti-emperyalist olmayan ve kapitalizmi içkinleştirmeye çalışan bir Kürdistan hayal edelim. Kürdistan’ı “bağımsız”lığını ilan etmiş bir ülke hayal edelim. Kapitalizmin kural ve şartlarında devlet mekanizması var, polisler var... Kürdistan’da kürtçe eğitim alabiliyorsunuz. Yanlız sistemden bir kaç adım uzaklaşıp, karşı çıktığınızda yine jop yiyorsununuz, ismi farklı ama TOMA size Dicle’nin, Fırat’ın suyunu sıkıyor. Gaz kapsülleri ise yine G.Kore’den... Olmaz böyle şey demeyin kapitalizmin doğasında şiddet var, kapsayamadığı yönlendiremediği hareketleri şiddetle bastırması var. Umutsuz olacağımız bir konu varsa iyi kapitalizmin mümkün olmayacağı.

Solun bir kısmı Ay-Yıldızlı bayrağın asılı olduğu sopadan dayak yemek değil de, Kürdistan bayrağının (Ala Rengîn) asılı olduğu sopadan mı dayak yemek istiyor?

Sopa aynı sopa olduktan sonra üzerine asılı bayrağın acıya etkisi var mı?