Dubai Modeli İslam Devleti

Ogün Eratalay

Blog: Serbest Kürsü

Geçtiğimiz haftalarda kamuoyuna açıklanan ve çok değerli bulduğum “Aydınlanma Hareketi”nin çağrı metninde değinilen İslam devleti konusunu ele almak istiyorum. Metinden alıntı yaparak başlayabilirim sanırım:

AKP iktidarında Türkiye bir İslam Devleti olma yolunda hızla ilerliyor. Ülkemizi dinsel kurallarla yönetmeye kararlı bu iktidar eğitimi ve hukuku din temellerine dayandırmaya, toplumsal yaşamı din kurallarına göre düzenlemeye ve dini siyasete egemen kılmaya çalışıyor. Türkiye'nin bir İslam Devleti olarak ilan edilmesine ramak kalmıştır. İslam Devleti projesi, emeğin azgınca sömürüsü, doğanın yok edilmesi, iktidar partisinin dinci zihniyetine aykırı tüm fikirlerin ezilmesi, kadınlara dönük ayrımcılık ve eşitsizliklerin derinleşmesiyle iyice belirginleşmiştir. Tarihsel kazanımların tümü yok edilip, bellekten silinerek karşı devrim tamamlanmış olacaktır.

Sanırım İslam Devleti denince çoğumuzun aklına İran ve Suudi Arabistan gibi ülkeler geliyordur. Bu ülkeleri karakterize eden dinci gericiliğin Persepolis filmi ve Kızım Olmadan Asla kitabıyla toplumsal hafızada yer edindiğini söyleyebiliriz. Hayatının iki senesini Birleşik Arap Emirlikleri adlı ülkede geçirmiş birisi olarak, orada yapma şansı bulduğum gözlemlerden ve Emirlikler hakkında okuduklarımdan yola çıkarak, Türkiye için hayali kurulan İslam Devleti modelinin neye benzeyebileceği hakkında fikirlerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Birleşik Arap Emirlikleri, herhalde en çok en büyük şehri Dubai ve başkenti Abu Dhabi ile tanınıyor. Emirlik, varlığını yeraltı kaynaklarına ve uluslararası finans sermayesine göbekten bağlı olmasına borçlu olan bir “ucube” devlet. “Ucube”liği anlatacağım. Ancak bu devlet yapısının bizim ülkemizdeki iktidar sahipleri başta olmak üzere çok sayıda muktedir tarafından model olarak alındığı da apaçık bir gerçek. Özellikle İstanbul’da yaşanan gökdelen türü inşaat yapılarının patlaması akla ilk gelen öykünme örneği herhalde. Geçtiğimiz yıllarda Ankara’da ilan edilen Dubai modeli alışveriş festivali de bu uygulamalardan. Ucubenin işleyişi bu öykünmenin sebeplerini açıklıyor.

Öyle bir memleket düşünün ki teoride İslamî esaslara göre, adlı adınca şeriatla yönetiliyor. Şaka falan değil bildiğiniz şeriat yönetimi, ancak şerî hükümler bazı sınıflara işlemiyor! Ülkede petrol çıkartan, altyapı tesisleri inşa eden, yabancı askerî üslerde görev yapan Amerikalı, İngiliz, Norveçli genel müdür, yönetici veya mühendis için içki içmek serbestken, oteller dışında halkın diğer kesimlerine ve turistlere içki satışı yasak.

Eğer zengin olma vaatlerine kanarak, borca girip çalışmak için ülkeye gelmiş olan Çinli, Vietnamlı, Hintli, Afgan, Pakistanlı işçilerden biriyseniz 21. yüzyıl kapitalizminin en çarpıcı uygulamalarına hazır olun. Bu muazzam karanlık dehlizin içine düşen işçilerdenseniz eğer, uçakla koyun gibi getirilip ülkeye sokulmaya, havaalanında hayvan yerine konup her türlü son teknoloji ürünü aletle (retina kaydı uygulaması gibi) fişlenmeye, ülkeye girer girmez pasaportunuza el konulmasına, iş değiştirmenizin yasaklanmasına, elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlarınızın karşılanmasının lüks olmasına, bir odanızın bile olmadığı koşullarda yaşamaya zorlanmaya hazır olmalısınız.

Çöl sıcaklarında günde 16 saat olan çalışma gününün ise İslamî usüllere göre tanzim edildiğini söylemeye gerek yok elbette. Bu yüzden tatil olan Cuma günü, Şeyh Zayed Camiine gidip durumunuza şükredebilirsiniz. Burada İran’da tek parça olarak dokunmuş olan yüzlerce metre uzunluğundaki halıyı ve bilcümle gösterişe ağzınız açık bakabilir; ancak durumunuzu kesinlikle eleştiremezsiniz. Protesto ve grev gibi eylemlere teşebbüs edenlerin sonunun Guantanamo benzeri hapisler olduğunu da ekleyelim.

Ülkede modern anlamda hukuk olmadığını da belirtelim. Şeriat hükümlerine göre kadılar tarafından görülen davalar keyfekeder şekilde yürütülmekte; basit bir trafik suçu için insanlar hapse atılabilirken, cürüm işlemiş suçlular bir bayram günü vesilesiyle şeyh tarafından bağışlanıp salıverilebilmektedir.

Sermayenin hiçbir ulusal yasaya takılmadığı, serbest bölgelerde tüm işlerini hallettiği, ulusal hiçbir vergi yüküyle karşılaşmadığı, inanılmaz ucuz işgücünün neredeyse altın tepsiyle kendisine sunulduğu bir coğrafya... Muazzam alışveriş merkezleri, inanılmaz bir görgüsüzlükle sergilenen kişisel zenginlik ve hemen yanı başında zorlukla hayatta kalabilecek bir ücretle kanları emilen, sayıları milyonla ifade edilen işçiler...

21. yüzyılın İslam Devleti aslında capcanlı bir örnek olarak varlığını Birleşik Arap Emirliklerinde sürdürmekte. Kendilerini emperyalistlere beğendirmeye çalışan bu ülkenin liderleri yeri geliyor İngiltere’de sosyetenin arasına karışmaya çalışıyor, yeri geliyor aynı emperyalist merkezlerin ülkesinde yatırım yapması için olmadık işlere girişiyor. Ferrari World eğlence merkezleri, Yas Marina F1 pistinin yanı başında açılırken, Louvre Müzesinin de şubesi inşa ediliyor. Bu açıdan bakıldığında devletin başbakanı konumundaki Dubai “hükümdarı” Muhammed bin Raşid El Maktum’un iki fotoğrafı da çok şey anlatıyor.

İşte bu düzenin ülkemizde olması için canla başla çabalayanlar var.

Ülkemizdeki iktidar sahiplerinin konumu belli. Pekiyi ya meclis muhalefeti? Uluslararası finans sermayesinin önünü daha da açacak olan bu sisteme onların muhalif olacağını düşünmek saçma olacaktır. Bu tablonun önündeki tek engel memleketin ilerici birikimidir.

Bazıları Dubai modeline uygun bir İslam Devletinin ilan edilmesi durumunda kendi yaşam tarzlarını sürdüremeyeceklerinden korkacak elbette. Ancak karamsarlığa gerek yok. Bu düzende paranız olduğu müddetçe size sorun yaratacak bir durum yok. Özel güvenlikli siteler içindeki evlerine çekilip, hatta yurtdışına kaçma planları yapanlar da vardır. Gitmenize hiç gerek yok, yeter ki patronunuzun suyuna gidin ve bol sıfırlı maaşlı işinizden atılmayın. Modern şeriatta içki içebileceğiniz yerler de olacak, paranızı güzelce harcayabileceğiniz alışveriş merkezleri de… Ama özel kolejin taksidini yatıramazsanız kızınızın başının da kapanacağını bilin. Karar sizin, ya öyle ya böyle…