Ankara'da bir 1 Mayıs sözleşmesi

Nur Çuhadar

Blog: Serbest Kürsü

Ankara’da nadir de olsa hâlâ sokaklarında papatyalar, güller, küçük kediler bulunduran bir sokak. 10 saatlik mesaimden çıktığım bir akşam ayaklarımın tabanındaki acıyı hissettiğim bir anda girmiştim bu sokağa ilk kez. Rengarenk çiçekleri gördüğüm anda az önce acısını hissettiğim tabanlar ile onlara doğru koşmuş, bütün yorgunluğumu aldığım koku ile unutmuştum.

Neredeyse haftanın her günü çalıştığım halde bu güzel sokakta olan bir binada alt katlarda penceresi olmayan bir daireyi tutabiliyorum.

Her neyse. 

Bütün gün yemek yaptığım, yemek taşıdığım işimden eve döndüğümde dolabımın, tencerelerimin boş olduğunu görüp babadan kalma tekli koltuğa oturuyorum. Üzeri biraz tozlanmış.

Bir anda kitaplarıma bakmak geliyor içimden, üst üste yığılmış hepsi. Sadece altını çizdiğim satırları okuyorum.

Tam o esnada bir gürültü geliyor sokaktan kalabalık bir grup hep bir ağızdan bağırıyor; "Bu Halk Sana Boyun Eğmez!"

Hemen sokağa çıkıyor alkışlıyorum genç arkadaşları, ne güzel çocuklar. Sokağım hiç olmadığı kadar özgürleşiyor o an.

Hemen yan dairemde oturan komşum Ayten de çıkıyor alkışlamaya o sırada en üst katta oturan kadın bizi evine davet ediyor. O evin benim oturduğum apartmanda olduğuna hayatta inanmazdım. Manzaralı, aydınlık.

Ev sahibi önce evi gezdirip sonra bizimle tanışıyor, ismi Tansu. Bir de kız kardeşi var evde benimle yaşıt.

Neler yaptığımı soruyorlar, uzaktan eğitim ile üniversite okuduğumu aynı zamanda bir kafede çalıştığımı anlatıyorum.

Ayten de öğretmenmiş, ailesi okumasına izin vermediği için hep çalışarak okumuş.

Ev sahibi ise ailesinin bir fabrikanın ortağı olduğundan bahsediyor, hiç çalışmamış. Bir anda Ayten ile bakışıyoruz. Muhtemelen kendi evlerimizi düşünüyoruz. Çalışmadan nasıl bu güzel sokağın manzarasını hak ettiğini düşünüyorum.

Rafta özenle dizilmiş kitaplar var.

Kitap okumayı sevip sevmediğini soruyorum. 3-5 popüler yazar ismi sayıyor. Kitaplarımın evde nasıl düzensiz durduğu geliyor aklıma o sırada Ayten öğretmen ‘kitap okumayan insanların kitaplığının olması ne acı’’ diyor.

Tansu Hanım bize seçimlerde kime oy vereceğimizi soruyor. Benim kimseyi dinlemeye vaktim olmadığından düşünmemişim. Zaten ayaklarımın altı acıyor.

Ayten öğretmen geçim sıkıntısından, Ortadoğu bataklığında halkın tarafında olmamaktan, eğitimde ilerici değerlerin yok edilmesinden, baskıdan rahatsız olduğunu söylüyor. ‘Biz yoksul insanlar her gün sessiz sedasız ölüyoruz, seçim mi kalmış? diye soruyor.

Ev sahibi rahatsız oluyor: ‘"Biz derken? Ben yoksul değilim yalnız. Neyse biz bu sefer Erdoğan’ın gitmesi için Akşener’e vereceğiz oyumuzu hem kadın aday. Sizde düşünün isterseniz sonuçta baskılanıyoruz falan diyorsunuz ama evinize ekmek giriyor."

Ayten öğretmen hızla sözünü kesiyor ev sahibinin: "Bir saniye şimdi siz çarklar aynı yöne dönsün ama çarkın başında ki mi değişsin diyorsunuz?"

O esnada bu akşam hiç konuşmayan kız kardeş giriyor araya ve "Hayır, bunu söylemiyoruz. Hatta Türkiye’de değil köklü bir değişim AKP bir santim bile yerinden oynatılmamalı. Yıllardır hiç olmadığımız kadar iyi şartlarda yaşıyoruz. Ben örneğin; istediğim bölümü devlet üniversitesinde kazanamamıştım ve şu an özel üniversitede okuyorum. Bu koşulların gerilemesi anlamına gelen her şeyden uzak durmak gerek. Ablam da yanlış düşünüyor, sokaktan geçen çocuklar da" diyerek bitiriyor.

Ödeyemediğim okul harcımı düşünüyorum. Nasıl olur?

Abla kardeş Akşener mi Erdoğan mı kavgasına tutuşuyor. Biz Ayten öğretmen ile birbirimize bakıp "bizim derdimiz bu değil" dercesine çıkıyoruz evden. Ayşe öğretmen yüzümden anlamış olmalı "ayakların mı ağrıyor" diye soruyor.

Binanın önünde muhtemelen gençlerin bıraktığı küçük bir kağıt buluyoruz:

"1 MAYIS’A GEL, HALK AYAĞA KALKIYOR" yazılı.

Bir anda o güzel sokağın sonunda ki aydınlığı görüyoruz. Bırakalım insanlar sermayelerini, pencereli evlerini, özelleştirilmiş eğitim sitemini nasıl koruyacaklarını düşünsünler. İstedikleri vaatleri sunsunlar, benim ayaklarımın altı acıyor. "İşçinin derdi seçim değil 1 Mayıs olmalı" diyorum Ayşe öğretmene.

Salı günü sabahtan buluşmak için sözleşiyoruz.