Japonya'da kadın olmak

Meriç Kırmızı*

Blog: Serbest Kürsü

Son zamanlarda kadın-erkek ilişkileri her zamankinden daha çok kafamı kurcalıyor. Bunda 34 yaşında, doktora öğrencisi bir kadın olmamın ve geçen Nisan'da bir Japon'la olan iki yıllık bir ilişkimin gerisini pek de anlayamadan bitmiş olmasının etkileri elbette var. Yani konuyla kendimi bağdaştırabiliyorum.

Bunun ötesinde, son zamanlarda Japon toplumundaki hiç evlenmemiş, ama evlenmek isteyen, 30'lu yaşlarında, büyük kentlerde yalnız yaşayan ve çalışan kadınlara ilişkin tanıklığım doğrudan ya da dolaylı olarak arttı. 3 yıldır Japonya'dayım, ama kendi yaş grubumdan Japon kadınlara üniversite ve araştırma sahamdaki mahalle örgütlenmeleri gibi içinde bulunduğum ortamlarda pek denk gelememiştim; çünkü 30'larındaki Japon kadınlar ya tam-zamanlı bir işte çalışıyorlar ya da "profesyonel ev kadını" ('sengyo shufu') olarak evlerini çekip çeviriyor ve yarı-zamanlı işler yapıyorlar.

Orta yaş grubundaki çalışan, Japon kadınlarına yönelik kayıtsızlığım, geçenlerde araştırma sahamda kahve işleten 50'lerinde, bakımlı bir kadın olan Kikuko-san beni Osaka'nın turistik, yeme-içme-eğlence yerlerinin çok olduğu, geceleri ışıklı tabelaları ile ünlü, gürültü patırtılı Dotonbori bölgesinde bir kadınlar toplantısına ('joshikai') davet edene dek sürdü.

Bir Perşembe akşamı iş çıkışında adı "Benim Fransızım, İtalyanım" olan bir ayakta yeme-içme yerinde ('tachinomiya') 6 kadın buluştuk. Aralarında tek yabancı bendim, tek evli de Kikuko-san. Geriye kalan, yeni tanıştığım 30'larındaki dört kadın kent merkezinde yalnız yaşıyor, çalışıyor ve evlenmek istiyordu.  Sonradan Kikuko-san'ın beni de bu yalnız kadınlar topluluğunun bir üyesi olarak algıladığını ve böyle bir toplantı yoluyla aramızda arkadaşlık ve dayanışma sağlamaya çalıştığını anladım anlamasına ve iyi niyetinden ötürü ona sevgi, saygım bir kez daha arttı, ama yine de, yüzlerinde Kikuko-san'dan yardım dileyen bir bakışla, konuyu dönüp, dolaşıp, bir koca adayıyla rastlaşma ('deai') olasılığına getiren bu kadınlarla kendimi bir tutmak pek de içimden gelmedi.

Onlar kadar yalnız olsam ve ekonomik koşullar kötüleştikçe, ilişkiyi bir yük olarak gören Japon erkeklerin benmerkezciliği acı bir gerçek olsa bile. Bu kadınlar toplantısında bana mizahi gelen bir durumsa, kimi zaman kadınların erkeklere ne denli benzediğini gösteren fiziksel güç gösterisiydi. Bir ara, masamdaki kadınlar esneklik yarışına girip, lokantanın ortasında dizlerini bükmeden yere dokunmaya çalıştılar. O an kafamda bir erkekler topluluğunun bilek güreşi görüntüsü canlanıverdi.

Kadınlar toplantısından keyifli zaman geçirmiş, ama aynı zamanda bu sevilmek isteyen kadınlar için üzülerek ayrıldım. Sonra, geçen hafta fakültede Oxfordlu akademisyen Ekaterina Hertog'un yüksek gelirli Japon kadınlarının nasıl evlilik acenteleri yoluyla kendilerine eş aradıklarına ilişkin, ilginç sunumunu dinleme olanağım oldu. Burada kadınlar toplantısındaki hemşire ya da ofis çalışanı olan kadınlardan ayrı olarak üst-düzey, profesyonel meslek sahibi ya da şirket yöneticisi kadınlardı söz konusu olan, ama sorun yine aynıydı: evlenmek. Akademisyene göre, 30'larındaki ve yılda yaklaşık 8 milyon Yen gibi büyük paralar kazanan bu kadınlar, evlilikle ilgili toplumsal norm ve inanışlardan özgürleşemiyor ve başarılı kariyerlerini, evliliğin önünde engel görüp, bir tür suçluluk duygusuna kapılıyorlardı. Bu psikolojiyi Hertog sunumunun başlığında "Başarılı ve Üzgün" ('Successful and Sorry') olarak özetlemişti. Kadınların evlilik acenteleri aracılığıyla koca adaylarına gönderdikleri iletiler de ileride evlilik yaşamı ile kariyerlerini bir arada yürütmeye yönelik söz ve pazarlıkları içeriyordu.

Bu sunumu dinledikten sonra Japon toplumunda yalnız kadınların çokluğunu daha iyi ayrımsadım. Öte yandan, cinsiyet kimliğime sınıfsal damarım ağır bastığından olacak, bu milyarder kadınlara, hem yoksul, hem yalnız kadınlar için olduğu kadar üzülemedim doğrusu. Üstelik, aşkın bu evlilik acenteleri üzerinden alınır satılır olma durumu, metalaşması, gelecekte yaratabileceği eşitsizlikleri düşünerek, biraz da canımı sıkmadı değil. Görünürdeki iyi niyetli bu girişimlerin arka planında aşkın burjuvazisini, proletaryasını, sömürüsünü, yabancılaşmasını, rantını, vb. düşünmeden edemedim.                                    


* Osaka Üniversitesi, Kültür Sosyolojisi, doktora öğrencisi
[email protected]