Umut boyun eğmez

İlter Aslaner

Blog: Serbest Kürsü

Yunanistan seçimleri yapıldı ve komşuda yaşananlar Türkiye solunun da merkez gündemlerinden biri haline geldi. Aslında tam Metal İşçilerinin büyük grevlere hazırlandığı bir dönemde, bu tartışmaların yapılması hem ironik hem de önemli diye düşünüyorum. Zira tartışılan işçi sınıfı mücadelesinin çıkarları ve doğrultusudur zaten. Öncelikle, Syriza'ya Kara Murat muamelesi yaparak, Türkiye'de ki Syriza kim arayışına girip, Syriza benim, hayır benim, hayır hayır benim diyenler bence bir sakin olsun. Her coğrafyanın siyasi özneleri o toprakların bereketiyle yetişir ve bu topraklarda da maalesef liberal eğilim son derece bereketlidir.

İkinci olarak, gelin Syriza'yı tartışmadan evvel bir akıl temizliği yapıp "sol" nedir onu tekrar hatırlayalım. En temel ve evrensel ilkeleriyle sol, anti-emperyalist ve anti-kapitalist, anti-faşist, aydınlanmacı, kamucu, eşit ve özgür bir düzen konusunda net bir tavra sahip olmak zorundadır. Bir siyasi yapı için bunlardan biri eksik olduğunda, bu yapının sol olarak tanımlanması, yada kendisinden işçi sınıfı mücadelesine dair bir hayır beklenmesi mümkün olamaz. Örneğin; herhalde  “AB’ci solcular” tarihin derinliklerine gömüldü, AB’cilik yapana solcu denmiyor artık memlekette. Yada mesela Türkiye’de MHP, BBP veya DP gibi bir partiyle (altın şafak ile ittifakın ardından şimdiki koalisyon ittifakına atfen) ittifak yapabilen bir sol siyasi hareket düşünelim… Yok hiç düşünmeyelim en iyisi, bizden uzak dursun.

Dolayısıyla Syriza, Yunanistan halkı için değişime dair bir umut olarak ortaya çıkmış olsada, kendisini işçi sınıfı mücadelesinin siyasi bir öznesi olarak var eden hareketlerin, Syriz'ya dair "hele bir bakalım ne yapacaklar", "peşinen önyargılı yaklaşmak yanlıştır" demesi, alabildiğine liberal restorasyona alan açması ve meşrulaştırması anlamına gelmektedir. Sıkıntı şudur; sola alan açılan bir dönemde, ortalamacı bir sol söylemle iktidar olan liberal bir öznenin, halkta yarattığı sevinci anlamak ve bundan sol adına görevler çıkarmak kaçınılmazdır. Ancak bu iktidardan sol adına beklentiye girip heyecanlanmak, Syriza’ya dair en ufak bir umut kırıntısına bile sahip olmak, sosyalist özneler açısından liberalizme kucak açmak ve daha önemlisi işbirlikçi, AB’ci, NATO’cu, bir operasyona teslim olmak anlamına gelmektedir. Bu tartışmanın ise yalnızca Yunanistan için geçerli olmadığı çok açık iken, bu algının yarattığı tahribat ve kirlilik Türkiye açısından da büyük bir tehlike barındırmaktadır.

Emperyalizmin içinde bulunduğu çıkışsızlık ve kaotik belirsizlik, Türkiye'ye dair de bir restorasyon hamlesinin ihtiyaçlarını ortaya koymakta, bu anlamda "sol"dan estirilen bir liberal operasyonla, mevcut sistemin en az hasarla yeniden bir istikrara kavuşmasına göz kırpmaktadır. Bugün yaşanan Yunanistan örneği ise göstermektedir ki, Türkiye'de de bu işin alıcısı mevcut, taliplisi çoktur.

Peki bu neyin sonucudur? Sanırım bunu açıklayan en net tarifi Özgür Şen'in soL Portal'da çıkan yazısı göstermektedir. Türkiye solcusu umutsuzdur. Daha kötüsü, emperyalizmin krizinde, gerçek anlamda sola, işçi sınıfı mücadelesine açılan alanı liberalizme teslim etmekte ve bu teslimiyeti sol adına gerekçelendirip, meşrulaştırmaktadır. İşte bu yüzden ısrarla vurguladığımız ideolojiler alanında ki kavga çok ama çok kritik bir öneme sahiptir ve bugün, yine Özgür Şen'in tabiriyle "emperyalizm önce fikirler alanında yenilmelidir."

Çok açık ki bugün Yunanistan'da ideolojik olarak sağlam duran bir KKE olmasaydı, işçi sınıfının, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin Yunanistan'da bir umudu da olmayacaktı. O yüzden tekrar ve altını kalın kalın çizerek söylemekte fayda var, eğer Yunanistan'a dair bir umut arayışımız varsa, o dün olduğu gibi bugün de Yunanlı komünist yoldaşlarımızdır, sosyalizmin tarihsel çıkarlarından taviz vermeyen ve işçi sınıfı iktidarını her zaman güncel tutan Yunanistan Komünist Partisi'dir. Yunanistan’da da, ülkemizde de kazanacak olan şey, muhakkak ki boyun eğmeyen umut olacaktır.