Diyarbakır'da işitilen Sûr'un sesi mi?

Hilal Ataş

Blog: Serbest Kürsü

Uzun yol katedip misafir olana türlü sorular sorulur.

"Uçakla mı geldin otobüsle mi?"

"E o kadar yol da çekilmez zaten, iyi yapmışsınız"

"Havalar nasıl oralarda, soğuk mu burası kadar?"

"Yolculuk nasıldı peki?"

Zorunlu bir sohbetin can sıkıcı başlangıcı... Geldiğiniz yerde yediğiniz, içtiğiniz, ödediğiniz kira, kullandığınız ısınma yöntemiyle başlar sualler; yolculuk sırasında olağanüstü bir şey yaşamamış olmanızın yarattığı hayal kırıklığıyla son bulur.

Yolcunun hareket noktası Diyarbakır olunca, duyduğu sesler de ekleniyor sorulara. "Nasıl oralar?" cümlesi alt yazıda "Ne duyuyorsun?" diye okunuyor.

Yanıt bekleyen, siyasetin en gelişkin aracıyla donatılmışsa eğer, karşılığı o basit "bildiğin gibi" sözüyle başlayıp detaylandırılır. Sohbet, böylece verimli hâle gelebilir. Diyarbakır'dan yola çıkıp Paris'e kadar gidilebilir.

Bahsedilen aracın yoksunluğunu yaşayan biri soruyorsa, iş biraz zorlaşır. "Anladığını anlatmayan alçaktır" diye geçirerek içinden, derinleşsin istersin muhabbet.

Sur sorulur, patlayan bombalar, ölen çocuklar, tatil edilen okullar, sınava girememiş öğrenciler, evlerini bırakıp giden insanlar... Ve belki de soru işaretleriyle dolu bir zihinden umutsuzluk nidasıyla dile dökülür: "Barış ne zaman gelecek?" Merak edilenin en önceliklisi çoğu zaman temel oluşturmaz. Ama şu kafa bulandıran noktalama işaretinden kurtulması lâzım sohbetin. O hâlde sözü alıp ünlemleri yığmalı art arda:

- Bizim oralar " bildiğin gibi değil." Aslında burası gibi. Zaten belki de asıl mesele, buraları bilmemek. Bu trafikte nasıl yaşıyorsunuz? İnan gürültünüz bizimkinden yoğun. Neden daha yoğun olduğu başka bir tartışmanın konusu belki. Ama şu koca memlekette dönen reziliği iyi anlamalı, benim geldiğim yerin rezilliği hâlâ yetişemiyor bu hıza. Büyük yarış!

- Hayır acının başkentinden gelmiyorum. Hem acının hem kirin, pasın başkentinde yaşayan sensin. Ben bu başkentten feyz alan bir doğu ilinde veriyorum savaşımı. Yanılgının başkenti demek belki daha doğru olur geldiğim yere.

- Hendekler mi? Ardında barikat yok onların. Bugünün hendek kazıcısı, plaza yapıcısı olacak yarının.

- Özerklik mi? Daha donanımlı sömürüyle kuşatılalım diye mi?

- Evet dumanlar yükseliyor kentin göbeğinden, cazibe merkezlerini destekleme projesi kapsamında alev alıyor "kültürel miras" Berlin, EMITT, İzmir Travel Turkey, JATA gibi turizm fuarlarında valinin, belediye başkanlarının, bakanların yüzünü beraber güldüren, ticaretin, inanç ve sağlık turizminin kalesi olması murad edilen; özellikle 2008'den bu yana başta yerel burjuvaziyi kalkındırma ajanslarının salyasını akıtan " kültürel miras."

- Göç mü? Yavaş ilerlemesinden dert yanılıyordu kentin dönüşümünün. "Büyük yarış" dedim ya. . . Geride kalmışız. Bohçasını sırtlayıp gidenler için çoktan çağrılmıştı TOKİ göreve. Kentsel dönüşüm ve şehircilik derneğimiz de eksik değildi bizim de. Ön araştırma projeleri, hibe destekleri, belediyeyle imzalanan protokoller, yenilenmesi planlanan binlerce yapı... Kürdistan'ın Paris'i olacaktık, Toledo'da karar kılındı anlaşılan.

- Büyük insanlık? Hani şu umudu sandığa gömülen, katliamlara saygı duyması beklenen, Haziran'a mesafeli olmasıyla öğünülen, bir delinin keskin bir dönemeçte kurtarıcılığını yaptığı için "şükredilmesi" istenen büyük insanlık. Kimi zaman buralardan ses bekleyen, sonra kendi sesinin cılızlığına da bakıp işine devam eden... "Önce barış" denilerek sandık gösterilmiş ya hep en kritik zamanlarda, o da şimdi "Sur'a yardım" sandıklarına kadar saklıyor öfkesini. Kapalı bir zarf içinde belki, belki de bir temizlik malzemesi kolisinde. Büyük insanlık sınavlara hazırlanıyor üniversite boykotunda, dert yanıyor dükkân sinek avlıyor diye ve şikayetçi faturadan, kiradan. Ve farkındalar:

"Bu ölmeğe ve öldürmeğe gönderilenler

kanlı sargılarına birer birer

                teneke haçlar takıp döndükleri gün,

büyük ve âdil Roma'da

            hisse senetleriyle aksiyonlar yükselecek,

ve gidenlerin ardından

yeni efendilerimiz

                 ölülerimizi soymağa gelecek.."

- Hayır. Deprem olmuyor, kıyamet kopmuyor. Sûr'a üflenmedi henüz Diyarbakır'da da. Fakat çok uzak değil kavganın gerçeği. Oyalanmamalı. Uykusundan uyanacak zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan dev, batıracak bu korsan gemisini!