Doğruculuğun kaçınılmaz sonucu

Haziran Kıvılcım

Blog: Serbest Kürsü

"Evet, SYRIZA bir sosyalizm kurgusu yapmıyor, bir devrimden bahsetmiyor. AB’ye ve NATO’ya açıktan karşı değil. Ancak gözlerden belki de bilinçli olarak kaçırılan bir gerçek var. Yunan halkı “umudu” SYRIZA’da ve onda şekillenmiş, borçları “rahatlatma”, yoksulları “rahatlatma”, “talan politikalarına hayır” demekte görmüş. Bu durum tu kaka ilan edilecek, devrimci dalganın ertelenmesi demek anlamına gelen bir durumun aksine halk açısından bir direnme, bir karşı koyuş, bir nefes almadır."

Son dönemde yukarıda alıntıladığım pasaj gibi onlarca vurgu yapıldı, o yüzden önemli diye düşünüyorum: 

1- SYRIZA'nın peşinen reformist olduğu, hiç olmadı en azından devrimci olmadığı bunu yazan kişiler tarafından da kabul edilirken,
2- Önemsediğimiz SYRIZA iktidarı değil ona akan oylar, halkın yönelişi derken,
3- Tam da bu sebepten tu ka ka ilan etmemek gerekir, aksine halk açısından bir direnme, bir karşı koyuş, bir nefes almadır" derken,

Aslında teorik temelli çok büyük bir yanlışla başlayıp felakete varan noktalara savrulmuyorlar mı? 2000'li yılları gözümüze getirelim; liberal solcularımızın AKP'yi iktidara taşırken ve kendilerini meşrulaştırırken temel argümanları farklı mıydı? Bunun bir adım sonrasının da “halkın taleplerine kulak vermek” olduğunu ve “solun ilkelerinden uzaklaşmak” olduğunu artık hepimiz biliyoruz. O zaman ihtiyatla üzerine gitmemizde fayda var.

Şuradan da yaklaşabiliriz:

1- Kriz dönemleri ülke içinde sınıf mücadelesinin keskinleştiği, alt üst oluşlara "müsait dönemlerdir".
2- Ekonomik kriz siyasal krizle bütünleşmişse bu alt üst oluş "devrimci duruma" kadar uzanabilir.
3- Bu durum uzun süre "pat" haliyle kalmaz. Tarafların ideolojik, siyasal ve "örgütsel" müdahaleleri sürecin ulaşacağı nihai durumu da belirler.

Kriz ve çıktılarına dair yukarıda çok kaba ve basitçe özetlenen durum bir kriz durumunda devrimci partinin referans noktaları neler olmalı sorusunun cevabına dair de ipuçları taşımaktadır:

1- Artık siyasette temel yasa haline gelmiştir, ancak tekrarlamakta fayda var; seçimler ne şekilde yaklaşılırsa yaklaşılsın sonuç itibariyle düzenin meşruiyet mekanizmalarından biridir. Seçimler meşruiyeti yeniden üretiyor diyorsak, dahası liberal demokrasinin ideolojik argümanlarından en önemlilerinden biri haline gelmişse bugün, "katılımcılık" üzerinden yaşanılan meşruiyet krizi örtülmeye çalışıyorsa şayet, seçimleri dört başı mamur- bağımsız bir değerlendirmeye tabi tutmak en hafif haliyle aymazlıktır.
2- Bu durumun çıktısı olarak " o zaman seçimlere de girmeyelim" önermesi sunulabilir. Bunun değerlendirmesi de yukarıda belirtmeye çalıştığımız "koşulların ve olanakların" birlikte değerlendirilmesiyle yapılabilir. Ki dünya sosyalist hareketinin tarihinde bu seçeneğinde mücadelenin seyrine göre yer yer tercih edildiği görülmektedir.
3- Ancak ortada somut olan bir netlik kuşkusuz seçimlerin araç olarak "kullanılması", bir amaç olarak ele alınmaması durumudur.

Yunanistan seçimlerinde değerlendirmelerde en net olarak karşımıza çıkan "sorunlardan" biri, belki de temeli budur.

Yukarıda alıntıladığım pasajda olduğu gibi (ki bu alıntılamanın farklı biçimlerde ama aynı özle karşımıza çıktığı çokça pasaj bulmak mümkün) solun bir kesiminde ilginç bir seçim değerlendirmesi tarifi mevcuttur.

Seçimlerin sonuçlarından yola çıkılarak yapılan değerlendirme, sonuç itibariyle "Yunanistan'da solun yükselişi, büyük bir kazanım" olarak sunulmaktadır. Bu "araç-amaç" yaklaşımında bir değişim olduğu gibi değerlendirme referanslarında da büyük bir tahribattır.

Bir değerlendirme yapılırken hele hele kriz durumundan bahsediyorsak, seçim değerlendirmesi "taçlandırma" noktası olabilir ve "seçimler ve yükselişe" dair değerlendirme ancak "öncesinin" değerlendirmesinin bir sonucu olarak sunulabilir. Ancak baktığımızda yöntemsel olarak tam tersi durum karşımıza çıkmakta "seçimler" başlangıç noktası "yükseliş" sonuç olarak sunulmaktadır. Bu haliyle seçimler araç olmaktan da çıkmakta başlı başına bir amaç haline gelmektedir.

Aksi de iddia edilebilir. Örneğin; "yükseliş-seçim-yükseliş" ardıllığı kurulduğunu iddia edenler olabileceği gibi "yükseliş-seçim" ardıllı değerlendirme yapıldığını iddia edenler de olacaktır. Eminim “filozoflardan” biri bu süreç zaten bütündür birbirinden koparılamaz diyerekten “diyalektik” de taslayacaktır. O zaman şu soruyu sormalıyız: Sizin değerlendirmeye aldığınız sol hangi sol?

Seçimlere dair "Öznesiz" değerlendirme yapılamayacaksa, değerlendirmenin merkezinde "sosyalizm iddiasında bulunmayan" reformist SYRIZA duruyorsa hangi yükselişten bahsetmiş oluyorsunuz?

"Yunanistan'da sol yükseldi mi?” vb. tartışmalardan bağımsız olarak değerlendirme referanslarındaki tahribat ortadır. "Solsuz değerlendirilen bir sol yükseliş" liberal tahribattır. Bu tahribatı ortalamacılık örtemez. KKE güzellemesi engellemez.

Her değerlendirmenin yön veren bir yanı vardır, bugün "komşuda pişer yarın bizim seçimlere düşer" diyerek "parlamenter iddialara" soyunmak tutarlı olabilir. Seçimlerde birleşelim ona da evet diyelim buna da evet diyelim diye forumlarda yazılar da yazılabilir. Seçimlerin ne kadar önemli olduğu yine dört başı mamur tartışılabilir. Ancak bunların her birinin ortadoks marksizmden uzaklaşmak ve radikal demokrasi ile yakınlaşmak anlamına geldiğini “doğrucu davut” olarak biz de bir kenara not edelim. Varsın “doğrucu” olalım yeter ki ortalamacılık bizden uzak olsun!