4 Eylül'de geliyoruz

Hasip Akgül

Blog: Serbest Kürsü

Devletin Babaları, Mafyaların Babaları, Tarikatların Aldatma Aracı- Birbirine Benzemez Allah Babaları

4 EYLÜL’DE GELİYORUZ

Darbe ve devrim, yalnızca birbirinden farklı değil aynı zamanda zıt iki kavramdır.

Darbeler ve karşı darbeler alttan alta ayrıştırır ve parçalarken en önemli retoriği 'birlik ve beraberlik'tir.

Devrimci yönelişler ise yeni bir dünya keşfinde birleştirirken her örgütü, her sınıfı parçalar, böler.

Gezi; müslümanları, ulusalcıları, komünistleri, iktidar bloğunu, muhalefet partilerini, çevrecileri, küçük burjuvaları, beyaz yakalıları, çevrecileri bölmüştü. İçindeki saf cevherleri bir yeni yolda birleştiriyordu.

Darbenin ise birlik ve beraberlikle gelişini yaşıyoruz. Oluşan saflıkları yeniden toprağı çamura karıştırarak bir araya getiriyor. Davut Güloğlu, Ahmet Hakan, Doğu Perinçek, Hopdedik Ayhan, Afrikalı Ali, Yeni Şafak, Tanju Çolak, Survivor Nagihan, Aydın Doğan, dizi jönleri, televizyon spikerinden yaratılmış Jan Darklar anti emperyalist bir 'cephe' de demokrasi nöbeti tutmaya başlıyorlar.

Bu olsa olsa yeni ve ileri bir tutuculuğun nöbeti olabilir. Çünkü anti-kapitalist olmadan anti emperyalist olan 'demokratlarla' emperyalizm mutlaka bir yerde anlaşır. Bir kaç turizm ve ticaret anlaşması, bir kaç uluslararası inşaat ihalesi ve ordumuzu yeniden organize edecek bir iki karşılıksız yardım bu iş için yeterli olacaktır.

Kötü parça ve kitlelerden kopma ve saflaşma her daim güzeldir. Saflaşmış bu parçaların örgütlenmesi elzemdir ve becerildiği zaman gerçekleşen olgu devrimdir.

xxx xxx xxx

Fethullah Efendi'nin el öptürme ve beyaz trençkotu omuzlarında, arkada adamlarıyla dolaşma sahneleri bana her zaman bir mafya filmini izliyor duygusu vermiştir. Katolik, anti-komünist ve suç örgütlerinden devasa sermaye birikimlerine ulaşma başarısı gösteren Don Carlaone gibi babacandır bu pozlarında ve altı torbalaşmış gözlerinde benzer bir kibir vardır.

Yenikapı mitinginde en önde oturan Cumhurbaşkanı da eşiyle otururken bağlılık bildirmeye gelenlere elini uzatır, zaman zaman öptürürken bütün zamanların en iyi filmi sayılan Baba filminin bu defa düğün sahnesinden pozlar dağıttı.

Demokrasinin düğünü olduğu söyleniyor; tek tip bir görüntünün demokrasiyle ne kadar bağdaştığı açık bir çelişkidir. Bu bir mafya düğünüdür.

Yine de kara bir güruhun darbe girişimi acımasız ve katıksız bir iç savaş faşizmi üzerine kurgulanmış ve açık Cia bağlantısıyla emperyalist bir girişimdi ve boşa çıkarılmıştı. İnsanlarımız ne kadar sevinse azdı ve anlaşılır yanları ortadaydı.

Ancak bunun ardından gerçek bir darbe olarak başlayan süreç nasıl bir halkın düğünü olabilir? Bu düğündeki mafya pozları da üstünden atlanmayacak bir imgedir. Çünkü mafyanın kapitalist ekonomi-politikte oturduğu bir yer vardır. Sermayenin, sanayi ve ticaretten kendi başına daha fazla kazanabileceği iddiasıyla üretimden koptukça tekelleşip mafyalaştığı biliniyordu; ancak bu süreçte bunlar netlikle açığa çıkmıştır..

Bu gizli mafya ekonomisinin temel araçlarından birincisi şiddettir. Ekonomide olduğu gibi kriminolojide de en güçlü kelime kapitaldir. Ve bu süreçte mafyalar gizli dönemden açık döneme geçmişlerdir.

Tıpkı darbelerle ekonominin ve sermayeyle mafyaların arasında bir ilişki olması gibi, mafyaların dinle ilgisi de artık açıktır. Sınıf çatışmalarının arasına konulacak en iyi yumuşatıcı ve soğutucu yüzlerce yıldır olduğu gibi hâlâ dindir. Marks ve Freud bu konudaki açılımlarında hemfikirdir. Din kişinin kaybettiği biyolojik baba yerine kendini sorumluluktan arıtan soyut bir baba figürü yaratır. Tanrı baba sorgulamadan yerine getirilmesi istenen emirleri veren yüce kaynaktır. Yetişkinlikte eksikliği hissedilen babanın yerine geçer. Din, gücünü yaratan psikolojik kaynakları gizlediği oranda ideolojiktir ve gerçekleri örten bir maskedir. Maskenin maskesi düşmüştür.

Din uzunca yıllardır ekşi kokuyordu ama hiç bir dönem bu gün olduğu kadar ağırlaşmamış ve mikrop saçmamıştı. Artık dinci mafyalar açık savaş döneminde kıran kırana bir mücadelede. Her bir tarikat mafyasının sermaye büyüklüğü siyasal iktidara ihtiyaç duyuyor. Kirli para, finans, borsa, spor klüpleri, ranta dayalı arsa kapatma, spekülasyon, tehdit ve şantajla ilgili yanları gözler önüne serilmiştir. Ve bu tarikat mafyalarından en önemlileri bağlı olduğu en büyük ‘Baba’ya kendisinin bölgede daha işe yarar olduğunu anlatmaya çalışıyor. 15 Temmuz’da ‘Baba’nın tercihleri açıklık kazandı. Baba bölgede kanlı da olsa yeni bir düzenlemeden önce kaosu elzem görüyor; zira başka türlü ‘düzenlemenin’ ne anlamı olabilir!

Hayır hasenat işleriyle büyümüş mafyadan (tıpkı ortaçağ’da en güzel katedrallerini yaptıran korsanlar gibi) nasıl bir şer çıktıysa, kışlaları kapatmayı vadeden ‘küçük baba’nın asker karşıtlığından 68 çiçek çocukluğu değil koyu bir askercilik çıkacağından emin olabilirsiniz. Bölgede Kürtlere karşı başlayan askeri başarı arayışlarının işçi ve emekçilerden de esirgenmeyeceği görülecektir. 12 Eylül, darbeler tarihimizde masum bir dip nota dönüşecek gibi görünüyor. İpuçları, finans sektörünün halkımızdan fedâkarlık istemeye başlaması, iş dünyasının taşeron işçi düzenlemesine derin bir iştahla yaklaşması ve memuriyette kazanılan önemli hakların gaspı... Bunlar zaten sefalet içinde yaşayan halkın sırtına mafya gibi silah dayamadan yapılabilecek uygulamalar değildir. Yeni mafyalar üretip sokağa salacakları, uç verecek sokak eylemlerine karşı cezaevlerini çoğaltacakları beklenen gelişmelerdir.

12 Eylül’den sonra devrimden yana olanların üzerine F tipi denilen bir betonu dökerek onlardan esaslı bir kurtuluş yolu arayanlara sonradan chp milletvekili olan bir gazeteci o zaman böyle bir (F tipi) yeri inceleyerek çok güzel bulduğunu iki katlı gayet modern bu binaların kullanışlı olduğunu söylemişti. Sonra bu gazeteci Ergenekon sürecinde bu F’ lerden birine kondu. Cemaat sahibi gericiler de bunun gerekli hatta kaçınılmaz oluşundan söz ediyorlardı. Benzer şekilde şimdi onların küçük bir kısmı bu insanlık dışı süreci yaşıyorlar. Ancak biz de yalnızca cezaevleriyle uğraşırken toplumun diğer alanlarında atılan F tipi betonlaşmasına karşı okullarda, kışlalarda, hastanelerde, bürokrasinin her aşamasında örgütlü bir mücadele veremediğimizle yüzleşmeliyiz. Bir tek F tipi evini, 'şura'sını basıp dağıtmamış olmak bu betonların zihnimize de atıldığını gösteriyor. Artık 4 Eylul mitingi bu baskıcı mekânlardan sokağa çıkmak için büyük anlam kazanmıştır. Betonları ve gericiliği dağıtmak için bu bir başlangıç olabilir.

Faşizmi örgütlenmeden yenmek hayaldir. Üstelik bu hayal insanlarımızın umutsuzluğun içinde umut olarak yaşadıkları aldatıcı mafya ya da soyut baba arayışlarının da kaynağı olmaktadır.