Kartal meydanında bir dev

Hasan Selçuk Turan

Blog: Serbest Kürsü

Yaratmak, gereklilik arz ediyordu artık iyiden iyiye. Biat sarmış ve karartmıştı dört bir yanı. Boyun eğmemek gerekiyordu, ama boynunu büküyordu zifiri karanlık. Işık yoktu. Gözler diz hizasında. Yol arıyordu, bir çıkış yolu. Yoktu. Yoktan var etmek gerekiyordu öyleyse. Yaratmak gerekiyordu. Kıvılcım olmak. Ayağa Kalkmak. Ateşi bulmak. Aracı bulmak. İlerlemek gerekiyordu. Yürümek, dik yürümek, umutla ve heyecanla. Gülümsemek, bakmak, bir araya gelmek, ışığa, aydınlığa varmak... Yeniden insan olmak gerekiyordu, olduğunu hatırlamak ya da.

Bin kez unutulsa bin birinci kez hatırlamak, bin kez tutmasa maya bin birinci kez çalmak gerekiyordu yeniden. Bin kez kaybolsa formül bin deneyden yılmamak gerekiyordu. Bin kez yakılsa orman, bin kez ezilse çayır, bin kez kurutulsa ırmak, hangisi vazgeçer yok olurdu bir kez? O halde, yok olmamak gerekiyordu, var olmak ve var etmek de. İnsana yakışan buydu.

Haydi öyleyse çapaya ve malaya eller, çeliğe ve çimentoya, toprağa ve tohuma, ateşe ve baruta, suya ve tuza. Yaratmak gerekiyorsa yaratmayı en iyi bilenler, işi yaratmak olanlar burada! Emekçiler, hayatı üretenler. Bu karanlık, bu kuyu onlar için hazırsa, onlar da yırtmak için, delip çıkmak için hazırlanmalı artık. Çağrılıyorlar tamtamlarla, bando takımlarıyla, yürümeli onlar da hiçbir şeyleri yoksa gözlerindeki fere güvenerek, baretlerindeki fenerleriyle. Çünkü Soma'da yitirdikleri kardeşleri orada, Zonguldak'takiler de, İstanbul'da, Torunlar İnşaattakiler de Marmara Forum AVM'dekiler de. Suriyeli kardeşleri de orada, emperyalizmin saldırısında ekmeğini kaybetmiş, ocağı sönmüş. Filistinli ve Afganistanlı, Hindistanlı, Pakistanlı, Iraklı ve Libyalı ve Mısırlı. Ne kadar sömüren varsa onun bin misliydi sömürülen. Afrikalı ve Güney Amerikalılar da yoldaşlar bu yüzden onlara. Bekleniyorlar işte böyle bir ortamda, hepsi aynı kuyuda. Kuyunun bir yanında bombalar patlayabiliyor, bir yanından çığlıklar yükselebiliyorsa aynı kuyudan çıkma umudu da olmalı ne de olsa. O halde bulmalı! Haydi aramaya! Koşmalı, koşturmalı!

“...

Saat beşe beş var
Dağlar aydınlanıyor
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor
Gün ağardı, ağaracak
Kokusu tütmeğe başladı
Anadolu toprağı uyanıyor

...” (N. Hikmet)

Bak en önde Berkin var! Kavganın en eskilerinden. Takmış arkasına çetesini, bir yandan kolluyor mahallesini, bir yandan vuruyor iki çakmak aşını. 5'i 10'u izliyor onu peşinde. Koşuşturuyor küçük delikanlı. Kuyunun ateşböceği. Ardından atom karıncası emekçilerin, ışık saçıyor etrafa, Ethem, o daha deli koşturuyor sağa sola. Bulsa ümüğünü sıkacak hainin, zorbanın, kuyuyu tutanın. Ali İsmail en gürleri, haykırıyor, inletiyor, vuruyor sesi kuyunun duvarına, titretiyor. Abdocan en arkadan geliyor, uyumamış yine, nasıl uyusun savaşıyor bizzat kuyuyla, hem de arkasını kolluyor kuyudakilerin, mahalleden bitirim arkadaşlarıyla. Fakat artık kuyu eskisi gibi değil. Daha korkunç, daha ölümcül. On bin köşesi, on bin dehlizi, on bin mağarası, on bin tuzağı ve kapanı var. Depremler görüyor. Ayakta kalmak zorlaşıyor, sarsılıyor her bir ucu bucağı. Ki sömürü devam etsin, ki karanlık sürsün, ki ışık doğmasın, ki umut olmasın, ki namussuzluk çaresizliği kovalasın, kalleşlik acıyı. Kuyunun karanlığı bitmesin.

Bitmesin olur mu, ne kadar sömürülen varsa o kadar ateş var yüreklerde. Kartal Meydanı'na çağırdı işte yürekliler! Kor yürekliler ile mangal yürekliler kuyuyu zorlamaya geldi. Hep birlikte çıkmaya, harcı karmaya, taş üstüne taş koymaya ve yapıyı kurmaya, inşa etmeye geldiler! Çıkmalı bu kuyudan hep birlikte. Kimler yoktu ki şimdi tulumlar altında. Mustafa Kemal ile Mustafa Suphi bu kez yan yana. Şefik Hüsnü girmiş ikisinin birden koluna. Mehmet Ali Aybar da az arkada, Behice Boran da orada. Planlar çiziliyor bir yanda, hesaplar yapılıyor, bir yanda kürekler sallanıyor kuma, suya. Hüseyin en çalışkanları, Deniz'le dönüşümlü çalışıyorlar. Bir alnını siliyor bir kazmaya vuruyor. Sabahattin Ali, Uğur Mumcu orada; Aziz Nesin ve Turan Dursun yapının neyin üzerinde yükseleceğini konuşuyorlar. Ne koyar isek harca sağlam olur? Bin kere bozuldu bu harç, ama dedik ya vazgeçmek olur mu? Bu kuyu akıllandırıyor da insanı. Aklını başından da alıyor kiminin evet, ama her bir duvar bir tecrübe olunca bir basamak oluyor yükselmeye yukarıya. Dev yapı yükseliyor.

Fethullahçısı ilk defa çıkmadı ki kuyudakilerin karşısına. İşbirlikçilerin tarihi en az kuyunun kendi kadar geniş. Dinci iktidarı, vatanını satanı ilk mi çıkıyor? Hepsi yenildiler. Yenildiler, duvardaki birer taş idiler. Devrildiler, basamak oldular yeni zaferlere. Ve şimdi, düşman ne kadar büyükse demek ki o kadar büyük zafer var. Devrildi mi o da, yeni bir zafere, daha yükseğe basamak olacak. Yapı yükseldi böyle böyle, ve yükselecek öyleyse! Çünkü bu meydandakiler benzemiyor hiçbirine. Karışınca kalabalığa, bir vaad oluyorsun kurtuluş olarak kuyuya. Her bir üyesi kalabalığın aynı fikirde, boyun eğme! Ne yetmez ama evetçisine benziyorlar ne milli mutabakatçısına, ne Yenikapıcısına, ne NATO'dan, kuyuyu tutandan medet umanına. Yumrukları sert buradakinin, sınıf sertliği var sermayenin içini ürperten. Bakışları keskin, aydınlık umudu var gericinin kalemini kıran. Kalabalıkta az ilerle görürsün, bu başka. 4/C'lisi burada, 657'lisi burada, 4857'lisi burada. 50/d'liler de burada artık, sözleşmeli personeller de. Taşeron işçiler az ilerde. Sendikalı olduğu için işinden atılan işçiler sol tarafta. Davranıyorlar bin birinci kez harca, umutla, heyecanla. Bu düzende kuyu onlar için var ya, öyleyse onlar da kuyudan çıkmak için gayretteler işte var gücüyle!

İlerleyince bir bir kalabalıkta görüyorsun, güç verenlerin uzun saçları ve sakalları efildiyor. Sanki burada gibiler onlar da. En kenarda duruyorlar sanki, kalabalığı uzaktan izliyorlar, Marx, Engels, Lenin, bizim mavi gözlü dev takmış getirmiş koluna! Kartal meydanında, bir dev yükseliyor. Ve şimdi coşkulu onu yükseltenler, gülüyorlar, gözleri parlıyor. Onlar varken karanlıktan eser yok. Kararlılar, çünkü önlerinde, hepsini içeren, dolayısıyla hepsinden büyük. Halk yükseliyor Kartal Meydanı'nda. Dağılsın artık karanlık, kuyu ancak böyle aşılır. Yaratmak işte bu olsa gerek.
Selam öyleyse...

“...

Türkiye işçi sınıfına selâm! 
Meydanlarda hasretimizi haykıranlara, 
toprağa, kitaba, işe hasretimizi, 
hasretimizi, ay yıldızı esir bayrağımıza.

Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm!

...” (N. Hikmet)